Niye bu kadar zor?

Derya Beyatlı

Köşesine taşımak istediği konuya, yazarın nasıl karar verdiğini hep merak eder dururdum bir köşe sahibi olmadan önce. Bir de dilbilgisi, yazım hatalarını kimin düzelttiğini...

Öğrendim, artık biliyorum.  Herşey yazanın sorumluluğunda, konuyu seçmek de, üzerinde fikir yürütmek de, bilgisayarına türkçe sözlük yüklemek de. Arada Editörden ‘mu soru eki ayrı yazılır’ diye fırça yendiği olmuyor değil ama, pek bir seyrek. Karşılaştığınız yazım hataları, evet hepsi benim suçum, bazen göz görmüyor işte...

Haftalık ise köşen, konu sıkıntısı çekmezsin pek. Gündemin içinden çekip çıkarabileceğin bir dolu fikir yakalarsın hafta içinde. Hiç bilemedin, iç dünyana dalmaya karar verirsin, orada bulduklarını paylaşırsın okuyucunla. Hislerin ya kılavuzun, malzeme boldur yürekte nasılsa. 

Seçtiğin konuyu değiştirmek zorunda kaldığın da olur bazen, başkaları senden önce söylemek istediğini benzer şekilde söylemiştir. Bir yandan kızarsın böyle durumlarda bir yandan da mutlu olursun paralel görüşler karşısında.

Herkes gibi senin de sevdiğin, sürekli takip ettiğin yazarlar vardır. Bazen kendini o kadar bulursun ki yazılarında, bunu ben yazsam tam da böyle yazardım diye bir sevinirsin, pir sevinirsin. Hiç tanımadığın yazarı bağrına basasın gelir, aileden biri, candan dostun gibi hissedersin. 

Konunu haftabaşı seçersin bazen, o haftasonu Nükleer Karşıtı Eylem yapılacaktır Mersin ve Girne’de eş zamanlı, örneğin. Uzun zamandır bu konu üzerine yazmak istemiş, hep geç kalmışındır. Bu defa tam da denk geliyordur Pazartesi yazın.

Konu ile ilgili araştırmalar yaparsın, bir film izlersin Çernobil’de geçen, bir kaç makale okursun. Yazının çatısı hazırdır. Derken Mersin’den başka bir haber gelir, içini dağlar. Tepki vermek zorundasındır, bu nükleerden de çok dokunmuştur çünkü kanına. Konu değişir, nükleer başka haftaya kalır.

Özgecan Aslan, 20 yaşında bir kadın. Kim olduğu, nasıl göründüğü, ne iş yaptığı, neye inandığı önemsiz. 

Mersin’de yaşıyor Özgecan. Bir akşamüstü evine gitmek için dolmuşa biniyor, inemiyor. Niye? Çünkü katilinin dediğine göre ‘katili çok istemesine rağmen kendisine tecavüz etmesine izin vermemiş, cebinden çıkardığı biber gazını yüzüne sıkmış.’

Ölümü hak etmiş işte Özgecan, çünkü o evine sorunsuz ulaşabilmek için kadınların cebinde biber gazı taşımak zorunda bırakıldığı bir ülkede dünyaya gelmiş. 

Bıçaklanmış defa defa, çünkü tecavüze uğramak ile ölüm arasında seçim yapmak zorunda bırakılmış Özgecan, daha 20 yaşında.

‘Tecavüz kaçınılmazsa zevk almaya bak’ gibi iğrenç bir deyimin gündelik hayatta bol kullanıldığı bir ülkede ‘kadın olmak’ hatasına düşmüş Özgecan.

Bıçak işe yaramayınca kafasına vurulmuş bu kez, daha çabuk ölsün diye.  Tecavüzcüsünün canını yakmış Özgecan, yüzünü cırmalamış, güzel güzel kaderine razı olmamış ki O, susmamış.

Elleri kesilmiş sonra, kimliği tespit edilemesin diye. Oysa ‘kesin o da zevk almıştır’ diye damgalanacağı, kılık kıyafetinin ‘tecavüze teşvik’ sayılacağı bir ülkede yaşıyordu Özgecan.

Üç erkek tarafından yakılmış sonra Özgecan’ın cesedi. Çünkü sonrasında ‘kimbilir sen de ne yapmışsındır, nasıl oturmuşsundur dolmuşta?’ cümlesini duyacağı bir tecavüze karşı çıkmış Özgecan, ezber bozmuş.

Kaçıncı tecavüz girişimiydi bu katilinin kim bilir?

Kaç kadın kaderine razı olup tecavüzü seçmiştir önceden, ölümden korkup?

Toplum içinde karalanmaktan korktuğundan, uğradığı tecavüzü kendine saklayan kaç kadın vardır acaba?

Dahası bu zihniyet ile büyütülen kaçımız tecavüzün kendi suçumuz olduğuna inanıp sessizliğe gömülmüştür?

Patronunun tacizini, kimseyi inandıramayacağını bildiğinden sineye çekmiş kaç kadın vardır aramızda?

Kaç tanemiz kocalarından, sevgililerinden korktuğundan susmuştur bu vahşet karşısında?

Ya tecavüzcüsü ile evlenmek zorunda bırakılanlarımız, hem de yasal zorlamalar sayesinde?

Kaç tane?

Kocaları tarafından tecavüze uğrayanlarımız, ‘Karılık görevi’ diye, diye? Gidecek hiçbir yeri olmayanlarımız?  

Kadın olmak bu toplumlarda, niye bu kadar zor, niye?


15 Şubat 2015
Marsilya