N’olacak

Tayfun Çağra

Feyzioğlu, “Mağusa Limanı’nın özelleştirilmesi gerektiğini” ifade etmiş ve “bu konudaki çalışmaların da başlatıldığını” söylemiş.

Hangi sıfat ve hangi yetkiyle?

Bir büyükelçinin başka bir ülkenin düzenlemeleri hakkında söz söylemeye, icraat yapmaya ne yetkisi ne de hakkı vardır oysa...

Peki nereden alıyor (varsa) bu yetkiyi?

TC Büyükelçisi Metin Feyzioğlu, sanırım UBP-DP-YDP hükümetinin habersiz, bilgisiz imza attıkları protokolların arasında Mağusa Limanı’nın da özelleştirilmesi gibi bir madde olması gerekir ki ondan ‘güç’ alarak böyle bir açıklama yapma gereği duyuyor.

Tabii bir de ÜstEL hükümetinin tavla teslim olmasından…

Hiçbir bilgisi olmadan yazılan protokollara imza atan, Türkiye’den gelen emirleri hiç sorgulamadan yerine getirmeye çalışan bir hükümet, sözkonusu emirleri ileten bir Büyükelçi’nin yaptıkları, söyledikleri karşısında elleri bağlı bir şekilde dururken “Hey dur bakalım, nedir senin söylediklerin, böyle bir yetkin yok” demeye kalksa çok gülünç olmaz mı?

Düşünsenize; Tahsin Ertuğruloğlu, Feyzioğlu’nu açıklamaları nedeniyle Dışişleri Bakanlığı’na çağırsa ve içişlerine karıştığı gerekçesiyle azarlasa, TC’ye şikâyet etse!..

Bunları yazarken gülüyorum...

O Büyükelçi ki Türkiye Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde KKTC’de köy köy gezerek Türkiye’de muhalefeti yerden yere vurmuş, Erdoğan’a oy istemiştir…

Ertuğruloğlu ve Feyzioğlu karşı karşıya…

Düşüncesi bile komik.

***

KKTC yönetiminin herşeyiyle teslim olması, onlar teslim olurken Kıbrıslı Türkleri de kendi çaresizliklerine kurban etmeleri…

Bu duruma karşı yapılabilecek herhangi birşey kaldı mı?

İnsanların “artık birşey olmaz” şeklindeki çaresizliklerine, umutsuzluklarına ve bıkmışlıklarına muhalefetten bir umut ışığı var mı peki!

Onlara birşey söyleyecek, bir çıkış yolu gösterecek, mücadelenin bitmediğini anlatacak bir plan-proje var mı?

Evet, soldan, CTP’den çeşitli söylemler, açıklamalar, hükümetin yaptıklarına veya yapmadıklarına eleştiriler, tepkiler geliyor, Kıbrıs sorunun çözümü yönünde çalışmaların artık yeniden başlatılması gerektiğine dönük talepler de geliyor ama bunlar sözde kalmamalı…

Örneğin içimizdeki sıkıntılardan sıyrılıp Kıbrıs sorununa dönmeyi başarmalıyız.

“TL eridiydi nolacak”, “Ercan açılacaydı ama eksikler, hatalar var nolacak”, “okullar eksik ve yetersizken Külliye yapılıyor nolacak”, “inşaatlar aldı başını gidiyor nolacak”, “yediler bizi, nolacak”…

Evet, hepsi de “nolacak” sorusunun sorulmasını gerektiren, hepsine çözüm bulunması gereken önemli, hem de çok önemli problemler ama biz bu problemlerin içinden çıkamıyoruz.

Bu tuhaf sistemin içindeyken de bu problemlere çözüm bulmak gerçekten çok zor hatta “artık bişey olmaz” dedirtecek kadar çaresizliğe batmış bir durum.

Ama çıkışımız, bu sorunların çözümünü bulmamız, kısır döngüye girdiğimiz bu girdaptan kurtulmamıza bağlı.

***

Bugün yine 20 Temmuz’un yıldönümünde vatan, millet, sakarya nutukları atılmaya, KKTC’nin tanınacağı, eşit egemen ülke olacağı iddia edilmeye, Tatar kelimeleri yutarak şükran çekmeye devam edecek ama biz de bunları yine dilimize dolamanın dışında birşey yapmamaya devam edeceğiz.

Oysa yapılacak şey belli;

Eksikleri, yanlışları söyleyelim, öneriler sunalım ama bu girdaptan kurtulmanın çaresinin de dışa dönmekten geçtiğini, müzakereleri zorlamak olduğunu, bunun için mutlaka ama mutlaka niyetimizi kendi elimiz, kendi ayağımız, kendi ağzımızla belli etmenin zamanının çoktan gelip geçtiğini de bilmemiz gerekiyor.

***

Ergün Olgun’un emekliliğini istemesi, Erdoğan’ın yeniden Avrupa Birliği’nden talepleri olması bu girdaptan çıkmak için ipin ucuna asılmayı gerektirecek bir fırsatsa bunu da değerlendirmek gerekir.