Normal bir hayatı özlüyorum demiştim bir yerde… Ardından da aslında hiçbir zaman normal bir yaşamımız olmadığını, dolayısıyla da yaşanmayan bir şeyin özleminin olamayacağı geldi aklıma sonradan…
Neden?
Çünkü benim yaşlarda, daha önceki yaşlarda olanlar ve 1974’ü yaşayanlar da doğduğumuzdan beri normal bir yaşam yaşamadık aslında…
63 olayları, ondan sonraki gerilim, 74’ün gelmesi ve daha sonraki yıllar…
Kimileri “74’le barış geldi” dese de aslında bunu söyleyenler de biliyordur;
Öyle olsa çünkü, barışı bulmak için bugüne kadar sürekli müzakereler yürütülmezdi.
Öyle olsa çünkü, Kıbrıs’ın ortasından teller geçmez, bir taraftan bir tarafa geçişte kimlik, pasaport göstermeden ülkenin her tarafında elimizi kolumuzu sallayarak dolaşabilirdik.
Öyle olsa çünkü, iki toplumu yakınlaştırmak için yabancı elçiliklerin, BM örgütlerinin çeşitli etkinlikleri olmazdı.
Öyle olsa çünkü, Türkiye AB ile Suriyeli pazarlığı yaparken Kıbrıs, veto uygulamaz, şerh koymaz, Türkiye’nin limanlarının Kıbrıs’a da açılmasını istemezdi.
Öyle olsa çünkü, Kıbrıs’ın güneyi AB’ye girerken ve euro kullanırken, bu tarafta TL kullanmazdık.
Öyle olsa çünkü, sporcularımız aynı takımda yer alır, birlikte Kıbrıs dışında Kıbrıs için spor yaparlar, sanatçılarımız birlikte veya bireysel Kıbrıs’ı temsil ederlerdi.
Öyle olsa çünkü, tiyatrolarımızda siyasi mesajlar verilmeye çalışılmaz, daha normal, hayattan konular ele alınır, aşktan, sevgiden, ordan burdan bahsederdik.
***
Normal bir yaşam sürsek, “suyu şu şekilde alacaksınız, almazsanız maaşları ödeyemezsiniz” denmezdi.
Öyle olsa çünkü, “mali protokolü şu şekilde yazacaksınız veya yazacağımızı kabul edeceksiniz yoksa maaşları ödeyemezsiniz” denmezdi.
Normal bir ülkede yaşasaydık, iki tane cumhuriyet bayramımız olmazdı.
Bizim olmayan ülkenin askeri, zırhlı araçları yollarımızda resmi geçit yapmazdı, uçakları gösteri uçuşları düzenlemezdi.
***
Normal bir ülkede yaşasaydık, normal bir hayat yaşasaydık, herkes istediği yere bina yapmaz, canı isteyen ağaç kesmez, isteyen de denizi parselleyemezdi.
Normal yaşayan ülkelerde devlet “gece kulüplerinde fuhuş yoktur” deyip ondan sonra her hafta da orada çalışan kadınları zührevi kontrole götürmez, bu işin adını koyardı.
Ve işte biz bunları en azından ben bunları doğduğumdan beri farklı şekillerde yaşıyorum. Evimden ediliyorum (çok kimseler gibi), başka yerlere göç ediyorum, yaşam kurmaya çalışıyorum ama geleceğimi bilemiyorum.
Çocuk ediyoruz, büyütüyoruz, okutuyoruz, emek veriyoruz ama geleceklerini bilemiyoruz.
Ben “normal bir hayatı özlüyorum” diyorum ya!.. Yanlış diyormuşum halbuki… Ben (biz) hiç normal bir hayat yaşamamışım ki!... Yaşamadığım şeyi nasıl özleyebilirim!..
Hiç normal yaşamamışsak o zaman biz neyiz! Anormal?
----------------------------------------------------
Devrimci! özrü
Ankara’da 37 insanın ölmesine neden olan bombalı saldırının sorumluluğunu Kürdistan Özgürlük Şahinleri (TAK) isimli bir örgüt üstlendi ve yaptığı açıklamada devletin güçlerini hedeflediklerini ancak sivillerin de ölmesinden dolayı üzüntülerini bildirdi! Böyle bir mantığı anlamak zor. Kendilerine devrimci adını veriyor bu insanlar, devrimciliği de bombalı saldırılarla, canlı bombalarla simgelemeye çalışıyorlar. Bu garip duruma güzel bir yaklaşımı sosyal medyada sevgili Ongun Talat gösterdi;
“Alçaklık ne zamandan beri devrimcilik oldu? Siz devrimciyseniz Kızıldere'de ‘Erleri uzaklaştırın, rütbeliler gelsin’ diyen Mahir Çayan ya da ‘Faşist değiliz ki, insanız’ diyerek rehineleri serbest bırakan Deniz Gezmiş kim? Bir de sivil kayıplardan dolayı üzüntülerinizi bildiriyorsunuz ya, insanın çıldırası geliyor. Neye hizmet ettiğiniz apaçık ortada, Güneydoğu'daki katliamları batıdaki insanların gözünde meşrulaştıran, AKP işbirlikçisi hainlerden başka bir halt değilsiniz.”
Bir gariplik de kendilerini bombalarla ispatlamaya çalışan örgüt, sorumluluğu üstüne almak için neden günlerce bekledi!?
--------------------------------------------------
SORULAR
Sınavla Avrupa’ya…
Türkiye ile AB anlaşmışlar… Bugünden itibaren Yunanistan’a geçen Suriyeli mültecilerden 1000 kişiyi Türkiye geri alırken, bunun karşılığında 1000 mülteci de Avrupa’ya geçecek. Bir yılda 72 bin kişinin böyle gitmesi-gelmesi planlanıyor. Şimdi bu durumda bazı mülteciler şanslı, bazıları şanssız mı olacak! Avrupa’ya gidecek olanlar nasıl belirlenecek? ÖSYM, Avrupa’ya gidecek mültecileri sınavla mı belirleyecek! merak ediyorum.
------------------------------------------------
BANA GÖRE
Sorumlu aranıyor!
Yandaki fotoğraflı konuyu, Ankara patlamasını yazarken, bir patlama da İstanbul Taksim’den geldi. Öyle bir durum ki bir patlamayı yazmayı bitiremeden, onun hakkında ayrıntıya ulaşamadan başka bir canlı bomba patlıyor. Türkiye darmadağın ama herkes yerli yerinde oturuyor… Yetkililer, ilgililer, hükümet o kadar sorumsuz ki patlamalar sanki başka bir yerde oluyor… Neredeyse Japonya’dan birileri çıkıp “ben istifa ettim” diyecek. Veya ‘harakiri’ yapacak. Türkiye’de sorumlu yok! Bu nasıl mide, bu nasıl bir mantık! Bunu anlamakta benim gibi çoğu insan zorluk çekiyor herhalde!..
-----------------------------------------------
“İnsanın ileriye dönük doğru kararlar alması hesabının olmadığı bir bankadan para çekmesine benzer”
Oscar Wilde