Bilinmezliğin içinde sürüklenirken kendimizi yemeye-içmeye, gezmeye-tozmaya verdik.
Bilinmezliği bu şekilde yenmeye çalışıyoruz.
Bir gece meyhanede, başka gece barda…
Bir ay bir yerde, diğer ay başka yerde…
Gezmek için yeni yerler arıyor, görmek için farklı diyarlar…
Damak tadımız bile gelişti!
Yeni tatlar, farklı mutfaklar dener olduk.
Gündemi, bilinmezliği, çaresizliği, beklemeyi böyle yenmeye çalışıyoruz…
“Ehhh yeter artık” diyoruz…
Doğduk, büyüdük, okuduk, okumadık…
Çalıştık, öyle veya böyle para kazandık veya kazanmadık…
Çocuk ettik, etmedik, okuttuk veya okutmadık…
Onlara bir gelecek hazırlamaya çalıştık…
Yaptık veya yapamadık.
Peki doğduğumuz günden bugüne, anamızın-babamızın, nenemizin-dedemizin gençlik yıllarından bugüne ne değişti?
Hiç.
O zaman da Kıbrıs sorunu vardı, şimdi de var.
Müzakereler hep vardı, şimdi de var.
“Ha oldu olacak” diye bekledik hep… Şimdi de öyle.
“Bu günler geçerse şu olacak bu olacak, ondan sonra hiçbir şey olmaz, bu son şans” dedik kaç defa… Şimdi de aynısını söylüyoruz.
Bıktık, usandık.
“Şimdiki durum çözümdür” dese de birileri aslında öyle olmadığını onlar da biliyorlar ama…
Kuzeyde birileri, güneyde başkaları…
Ne ise çıkarları aynı noktada birleşiyorlar…
“Anlaşma olmasın.”
Olmasın da ne olsun!
Bölünmüş mü kalalım!
Ayrı ayrı mı!
Siz orada, biz burada mı olsun!
Korkuyla mı bakalım birbirimize…
Çıkmayalım mı Trodos’a…
Gitmeyelim mi Karpaz’a…
***
İşte böyle böyle dertler var iken yiyelim-içelim dedik…
Gezelim, bir de tozalım…
Ne yani ne kadar bekleyelim!
Bu dünyaya beklemeye mi geldik?
Bilinmezliğin ne zaman biteceğini tahmin etmeye mi geldik?
Yarın ne olacak, o ne diyecek, bu ne yapacak diye loto oynamak için mi doğduk?
***
“Biz de insanız, biz de normal yaşamak istiyoruz” dedik,
Ama normali biraz abarttık galiba!..
Başka bir şey bulamadık, normal yaşamı gezmede, yemede bulduk.
Görmedik ki, yaşamadık ki daha önce normal yaşamı!
Böyle sandık işte!..
Yaşadığımızı sanıyoruz şimdi.
Haksız da değiliz hani!..
Üretim zor zanaat
Özellikle bizim ülkemizde üretimin zor zanaat olduğunu sürekli söylüyoruz… Neden? Dış dünyaya kapalı ama açık olduğu söylenen tek ülke olan Türkiye’nin ithal ürünleriyle baş etmenin çok da mümkün olmadığı çok açık da ondan… Gazetemizin dünkü sayısında işadamı Bülent Çıraklı ve kızları arkadaşımız Fehime Alasya’ya konuştular. Bülent Çıraklı soy isimlerini 99 yıldan bu yana iş dünyasında sürdürmenin gururunu yaşıyor ama ülkenin içinde bulunduğu durum nedeniyle de ihraç denemelerine rağmen başarısız olduklarını ve şimdi sadece iç piyasa için üretim yapabildiklerini söylüyor. Kızı Yeşim Direl ise durumu güzel özetliyor; “İthal ürünlerin olması yanlış bir şey değildir. İthal ürünler rekabetin artmasını sağlıyor ve firmalar kendini geliştiriyor. Fakat bizler kapalı bir ekonomiye sahibiz ve sınırlı tüketim miktarları içerisinde zor şartlarda üretim yapıyoruz.” Bence de tabii ki ithal olacak ama yerli üretimi de koruyacak tedbirler alınmalı. Bir ülkenin üretimi olmazsa varlığından söz etmek mümkün değil. Onun için sürekli söylüyorum; Bizim ülkemizde üretim yapmak gerçekten çok zor. Üreticilerimiz, sanayi insanlarımız çok zor bir işi başarıyorlar.
Gereksiz ve hatalı
ELAM önerdi, Rum Meclisi kabul etti. 1950 yılında ENOSİS için referandum yapılmış ve şimdi de o günü okullarda kutlatmak istemiş ELAM ve Meclis’e önermiş. Komitede DİSİ de kabul etmiş bu öneriyi ama genel kurulda çekimser kalmış. AKEL ise reddetmiş. 19 oyla geçmiş oldu ama bu öneri… Müzakerelerin bu devresinde… Beşli konferansın ikincisinin yapılacağı duyurulduğu günlerde… Hiç de iyi bir barış mesajı! değil ne yazık ki… Bu tarafta yok mu benzer kutlamalar! Var tabii ki ama iki taraf için de bu gibi günleri çoğaltmaya gerek yok.
Ödevi yapmazsan para yok!
Azınlık hükümeti tembellik etmiş, öğretmeninin verdiği ödevi yapmamış ve sınıfta kalmış. Öğretmenden ödev notu düşük, hatta sıfır gelmiş. “Böyle olmaz” demiş azınlık hükümeti, “sınıfı geçmek lazım…” Onun için de verilen ödevin şartlarından olan maddelerden önce kamu mesai saatlerini değiştirmiş aniden, sonra da sıraya yapması gerekenleri koymuş… Sınıfı geçmek için daha çok çalışmak lazım, ödevi tam yapması lazım çünkü musluk kesildi. Hani “Türkiye’den parayı en iyi biz alırız” derlerdi ya!.. Öyle değilmiş meğer… Yap ödevi al harçlığı!..
Yalanlamak ve reddetmek için okuma! İnanmak ve her şeyi kabullenmek için de okuma! Konuşmak ve nutuk çekmek için de okuma! Tartmak, kıyaslamak ve düşünmek için oku!
Francis Bacon