Covid-19 salgını ile mücadelede, toplum sağlığı açısından başka ülkelerde olduğu boyutta acıtan vakalar yaşamadan tehdit ve tehlikenin savuşturulduğuna inanılan bir aşamaya ulaşıldı… Salgında ikinci bir dalga yaşanır mı diye endişeler de var ama herkes önlemleri uygularsa, yönetenler de kendi koydukları önlemlere ve bilimin yol göstericiliğine uyarsa, yaşanmaz…
Şimdi mesele yaşamı normale döndürmekte; en önemlisi de eskisinden daha iyi bir normali gerçekleştirebilmek… Hükümet, aşama aşama aldığı kararlarla, sosyal ve ekonomik yaşamın normalleşmesinin önünü, Haziran ayından itibaren herhalde küllüyen açacak. İlk ve orta eğitimde öğrenim yılı bitmiş gibi görünüyor ama nasıl bir bitiş ve sonrasında nasıl bir başlangıç olacağı henüz belli değil. Eğitim Bakanı siyasi parti temsilcileri ile bu konuları görüşüyormuş; herhalde sendikalarla da görüşecek. Tarafların, kollektif bir mutabakatla öğrencilerin öğrenim geleceğini, fark kapatılacak bir programla olağan yapıya döndürmesi umut edilmektedir
Covid-19’un Kıbrıslı Türklerin bundan sonraki sosyal yaşamlarını da yeniden formatlayacağı düşünülüyor. Sosyal mesafe uygulaması ile sosyal ilişkiler hep mesafeli ve kişilerin birbirinden ürken bir psikolojisi altında olacak… İnsanlar sevdiklerini kucaklayamayacak, birbirlerini kutlamayı mesafli, yani soğuk yapacak… Sosyal törenlerde ve partilerde yakınlık olmayacak, cenazeyi defin sırasında acıyı paylaşım uzaktan olacak… İyilikte, hastalıkta ziyaret asgaride kalacak; sevinçte, tasada paylaşım insan ilişkilerinden kopuk olacak… Yüzlerde hep bir koruma maskesi olacak… Ve insanın sosyolojik doğası ile pek de uyumlu olmayan, sosyal eziyet ve işkence gibi algılanacak olan bu ‘Robotik insan’ ilişkilerine de “Normal” denilecek?!… Uygulamanın ne kadar başarılı olacağı, ne kadar sürebileceği kısa sürede görülecek ama bunun adı ‘Normal’ veya ‘Yeni normal’ olamaz; olsa olsa sosyalliğin yittiği bir farklı dönem olur.
Covid-19’un ekonomide açtığı derin yaralar ise Kıbrıslı Türklerin bundan sonraki ekonomik yaşamlarında bir kırılma olarak anılacaktır. Kamu sektörünün güvenceli ve örgütlü istihdam alanı olması belki kamu çalışanlarının ekonomik durumunu çok etkilemeyecek ama özel sektör kurumları ve çalışanları ile birlikte sarsıntı içine girmiştir ve normalleşmek için toparlaması uzun ve meşakketli bir süreç olacaktır. İşsizlik şimdiden arttı, ödenebilecek ücretler düzeyi de gerileyecek; düşen satın alma gücü pazar faaliyetlerini yavaşlatacak… “Üretin” diyorlar ama alıcı?! İç pazarda tüketim gerileyecek, dış pazara ulaşım zaten çok sınırlı…
Küçük esnafın içinde bulunduğu krizden çıkış için devletten destek görmesi kaçınılmaz ama tarım, hayvancılık ve turizm sektörlerinden onlara pek bir pay da kalmıyor. Oteller açılınca kumar turizmi kolay hareketlenebilir ama ülke ekonomisine katma değeri düşük düzeyde… Nitelikte normal turizm faaliyetlerinin nicelikte yükselmesi ise üç yıllık konu… Ancak, turizm teşvikleri gene de devlet bütçesini kemirmeye ve yabancı işgücü istihdamına da devam; normalleşme adına… Tarımda ve sanayide dünya pazarı ile rekabet edemeyen ürünlere destek teşvikleri, iç pazarda da yüksek fiyatları için ithalatı pahalılaştıran korumacılık sürecek… Yani üreticiler, onbinlerce tüketiciye karşı korunacak; zaten satın alma gücü zayıflamış tüketici vizildeyecek, üreticilerin yüzü gülerken… Normalleşme adına…
Üniversiteler büyük bir kayba uğrayacak değil, öğrenciler bıraktıkları yerden devamı, kendi normalleşmelerini tercih edecek. Ancak, yeni öğrenci girişinde zaten azalan bir sayı vardı ve bunu yukarı çekmek için üniversiteler eğitim ve öğrenci niteliğinden ödün veriyordu; şimdi daha da ödün verilecek… Normalleşmek gerek…
İnşaat sektörü, elindeki otuz bin adet muhtelif nitelikteki stok ile dış pazarlarda rekabet etmek için hükümetten destek bekleyecek ama “Kelin yağı olsa başına sürecek” babından karşılık alacak… Sektör mali krizlerle boğuşacağa benziyor; normalleşme belki de anormal fiyatlarla yoluna girebilecek. Ama anormal fiyatlar da stoku tüketirken, sektör erbabını da tüketir…
Siyaset… Normalinden çok fazla bir kayba uğramadı geçen süreç içinde; sadece muhalefet partileri daha sorumlu davranıp hükümete yardımcı olmaya çalıştılar. Hükümetin yardım kullanmaması da siyasetin normal düzeyinde sürdürülmesine yardımcı oldu. Başbakan ve yardımcısının kamuoyu ile iletişiminde ve partilerinin de mesajlarında Cumhurbaşkanlığı seçim faaliyetleri farkedilir durumda idi; normalde kaldılar, normalleşme gibi bir sürece ihtiyaçları yok. Cumhurbaşkanı Akıncı’nın salgınla mücadelenin başlangıcında OHAL ilanı istemekle yarattığı gündem seçimle ilgili olamazdı; ilerleyen süreçte hükümet eden rakiplerinin ‘normal’de durduklarını görünce, o da normalleşti… Diğer muhalif adaylar da, Akıncı gibi yavaş yavaş normalleşti. Yani siyaset hükümet edenler nedeniyle normalinden pek sapmamıştı…
Halkın geneli… İşi zor… Ekonomiyi toparlayacak olanlar seçim derdinde, oy toparlamak derdinde… Belli ki seçim vaatleri dağıtarak oylarını artırmak için ekonomiyi batırmaktan pek de çekinmeyecekler… Ekonominin işveren durumundadi aktörlerinin hükümetten görecekleri destek, hak ettikleri değil, verecekleri oy desteği ile orantılı olacak… Zaten UBP’nin normali bu idi, HP de klübe katılmış durumda... Ya ‘Türkiye ile ilişkiler’?!… Sağ partilerle her zaman olduğu gibi, veren-alan, emreden-emiri kutsallaştıran, şükran-itaat-biat ile gidecek; değişen birşey olmayacak, normale dönüş diye bir gündem gereksiz…
Yani, Covid-19 ile mücadeleden çıkışı bir başarı hikayesi olarak görüp, normalleşme süreci başlatılıyor ya, bu girilecek olan süreçte başarı hikayesi olsa olsa cumhurbaşkanlığı seçimlerini Kıbrıs sorununu BM ölçütlerinde çözecek bir adayın kazanması olur; diğerlerinde normalleşme adı altında “eziyete devam”…