Covid-19 sürecinin işsizlik bağlamında global ölçekte yansıyan ekonomik etkilerinin neler olabileceği ile ilgili biraz araştırma yaptım. Özellikle Uluslararası İşçi Örgütü (ILO) araştırma raporlarına bir göz attım. Uluslararası İşçi Örgütü’nün dünyanın birçok yerinde yapmış olduğu gözlem ve araştırmalara dayanan raporlarında, bu süreçle ilgili birbirine benzer sonuçların ortaya çıktığı görülmüştür. Sözkonusu sonuçların, Covid-19 sürecinin ekonomik etkileri ile ilgili yazıp çizen biz ekonomistler için sürpriz olmamakla birlikte, kendi ülkemiz açısından çok ciddiye almamız gereken bulgular olduğu bu raporlarda açıkça görülmektedir.
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), bahse konu dünya ekonomisi gözlem raporlarına göre, Covid-19 krizi bağlamında, 2020'nin ikinci çeyreğinde küresel olarak çalışma saatlerinin %6,7'sinin kapanma ve üretim düzenlerinin bozulmasından dolayı ortadan kalkması bekleniyor. Kısacası bu rakamdan, 195 milyon tam zamanlı çalışana eşdeğer iş olanağının bu dönemde var olmayacağı anlaşılmaktadır. Bu rakamların belli bölgelere göre biraz daha detayına inecek olursak, Arap ülkelerinde %8,1 veya 5 milyon tam zamanlı çalışanın, Avrupa ülkelerinde % 7,8’i veya 12 milyon tam zamanlı çalışanın ve Asya ve Pasifik'te ise %7,2 veya 125 milyon tam zamanlı çalışanın istihdam olanaklarının olmayacağı öngörüsünün altının çizildiğini görüyoruz. Dolayısıyla bu rakamlar bize, içerisinden geçmekte olduğumuz Covid-19 krizin etki boyutunun 2008-9 mali krizinin etkilerinden daha büyük olduğunu da göstermektedir.
Hal böyle iken, işçiler ve işletmelerin, hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ekonomilerde çok ciddi bir riskle karşı karşıya olunduğunu söylemek abartı olmaz diye düşünüyorum. Bu süreçte en fazla risk altında olan sektörler ise, konaklama ve gıda hizmetleri, imalat, perakende ve iş ve idari faaliyetler olarak tanımlanmıştır. Ayrıca kaybın farklı gelir gruplarında olması beklenirken, kayıt dışı çalışanlarda ise bu kaybın çok daha büyük olması öngörülmektedir.
Bu süreçte bütün tartışma ekonomik ve sosyal konular çevresinde dolanıp, daha çok sağlık alanına yönelik politikalar mı önemli, yoksa ekonomi alanına yönelik mi? sorusuna gelip dayanıyor. Çünkü ILO rakamlarına göre 3,3 milyar küresel işgücünde, her beş kişiden dördünün tam veya kısmi işyeri kapanmasından etkilendiği görülmektedir. Pek tabii sağlık her şeyden önde gelmektedir ancak Covid-19 sürecinin doğru bir şekilde yönetilerek en az zararla atlatılabilmesi için, önerilen, sağlık, ekonomik ve sosyal politikaların entegre bir yaklaşım ile planlaması ve uygulanmasıdır.
Bu bağlamda ülkemize dönüp baktığımızda aslında farklı bir süreç yaşamıyor olduğumuzu görmek ve anlamak zor değildir kanımca. Bir kriz geldiğinde, ülkemizde çalışmakta olan insanların ve birçok küçük işletmenin durumlarının ne kadar savunmasız ve güvencesiz olduğunu hep birlikte yaşıyoruz. 2020 yılında ülkemizde gerçekleşecek olan işsizlik oranındaki artış, büyük ölçüde gelecekteki gelişmelere ve politika önlemlerine bağlı olacaktır. İdaremizin hızlı, kararlı ve birlikte hareket etmesi ayrıca global ölçekte yapılması gerektiği gibi sağlık ekonomik ve sosyal politikaları entegre bir şekilde planlamaya ve uygulamaya hassasiyet göstermesi lazımdır.
Ekonomik iyileşmenin tam ve sürdürülebilir şekilde toparlanmasını sağlamak için adımlar atılmalı ve ekonomik iyileşmeyi engelleyebilecek kemer sıkma politikalarından uzak durulmalıdır. Sağlık sistemlerine yapılan kamu yatırımı, salgını yenmek ve iyi işler yaratmak için bu süreçte olmazsa olmaz uygulamalardan biri olmalıdır. Keza mevcut mali ve parasal araçları ve borç yardımını kullanarak üretimi ve emek talebini teşvik etmek şarttır. İşletmelerin sürdürülmesi, işlerin korunması ve gelirlerin desteklenmesi için acil yardımlar sağlanmalıdır. Bu süreçte işyerlerinde çalışmaya devam eden herkes için yeterli korumayı sağlamak ve sağlıklı kalınmasını temin etmek için gerekli önlemlerin alınmış olması önemsenmeli ve denetlenmelidir. Ayrıca Hükümetimiz ekonomik bir dengeleyici olarak hareket ederken krizin farklı şoklarını azaltmaya yardımcı olabilecek sosyal koruma önlemlerine yatırım yapmayı unutmamalıdır.
Sonuç olarak yukarıda sıraladığımız hususlar İdare tarafından ne şekilde, ne zaman ve ne kadarı yapılır bilemem şüphesiz. Ancak idareye net olarak şunu söyleyebilirim: Bu süreçteki acil önlem ve politikalarınız, sosyo-ekonomik sürdürülebilirlik ve sosyo-ekonomik çöküş arasındaki farkı yaratacak en temel unsurlar olacaktır.