Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Nilden Bektaş, Kıbrıs’ın Mersin Akkuyu’ya yapılması planlanan nükleer santralin olumsuz etkilerinden en fazla etkilenecek olan bölgelerin başında geldiğine dikkat çekti
Ödül AŞIK ÜLKER
Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Nilden Bektaş, Kıbrıs’ın Mersin Akkuyu’ya yapılması planlanan nükleer santralin olumsuz etkilerinden en fazla etkilenecek olan bölgelerin başında geldiğinin altını çizdi.
Bektaş, “Türkiye Çevre Mühendisleri Odası’nın yapmış olduğu bir çalışmada radyoaktif serpintinin izleyeceği yollar hesaplanarak atmosfere salınan parçacıkların 4 günlük güzergahları belirlenmiştir.
Çalışma sonucunda ise bölgenin 300 km etrafının etkileneceği saptanmıştır. Kabaca ortalama 110 km uzaklıkta yer alan ülkemizin olası bir radyasyon sızıntısından etkileneceği açıkça görülmektedir.
Böylesi bir radyasyon ise ülkemizi geri döndürülemez bir felakete sürükleyecektir” diye konuştu.
Dünyanın hiçbir bölgesinde, nükleer atıkların saklanması ve imhası için, lisanslı nihai bir çözüm ve depolama alanı olmadığına da vurgu yapan Bektaş, “Nükleer atıklar kendi başlarına etkileri yüzyıllar boyu sürecek büyük bir ekolojik faciadır ve sızıntı tehlikesinin her zaman var olması nedeniyle kimse güvenli bir şekilde ortadan kaldırılabileceğini söyleyemez” dedi.
Nilden Bektaş, Mersin’e Ankara’dan daha yakın olan Kıbrıs’ın yapılacak nükleer santralin ÇED sürecine dahil edilmediğini, dışlandığını kaydederek, “Barındırdığı kaza riski başta olmak üzere bir çok olumsuz yönü olan santrallerin gelişmiş dünya ülkelerinde terkedilmeye çalışılırken bir çok bakımdan daha düşük bir teknolojiye sahip Türkiye’nin büyük bir ısrarla nükleer santral yapma isteği gerçekten anlamsızdır” dedi.
• Soru: Türkiye’de uzun tartışmalara neden olan, Mersin Akkuyu’ya yapılacak nükleer santralin ÇED raporu onaylandı. Avrupa ülkeleri nükleer enerjiden gittikçe vazgeçerken Türkiye’de bu tür bir santralin yapılmak istenmesi hakkında ne söyleyebilirsiniz?
• Bektaş: Evet gelişmiş ülkeler nükleer santrallerini kapatma yönünde bir çok adım atmıştır. Çok yüksek teknolojiye sahip ülkelerde bile alınan tüm tedbirlere rağmen birçok kaza meydana gelmiştir. Bu nedenle tüm gelişmiş ülkeler nükleer enerji politikalarını yeniden gözden geçirmişlerdir.
“Türkiye’nin nükleer santral yapma isteği anlamsız”
Dünyanın ilk nükleer enerji santrali 1954 yılında Rusya’da faaliyete girmiştir. Ucuz enerji vaatleriyle dünyanın dikkatini çeken nükleer teknolojisi ilk başta çok fazla rağbet görse de 60lı yıllardan itibaren meydana gelmeye başlayan kazalar ve atıkların bertaraf güçlüğü nedeniyle sorgulanmaya başlamıştır. 1979 Three Mile Island ve 1986 Çernobil faciaları sonucunda ise Avusturya, Polonya gibi Avrupa ülkeleri başta olmak üzere birçok dünya ülkesinde bu tip enerji santrallerinin sayısının azaltılmasına yönelik önlemler alınmaya başlanmıştır. Kanada, Amerika, Almanya, Fransa, Brezilya, İsveç, İtalya, İspanya gibi birçok gelişmiş ülke nükleer santraller konusunda azaltma yada kapatma kararı almışlardır. Danimarka, Yunanistan, İrlanda, Lüksemburg, Avusturya, Portekiz gibi gelişmiş dünya ülkeleri ise enerji üretimi için nükleer teknolojiyi tercih etmemişlerdir. Son olarak 2011 yılında Fukuşima’da meydana gelen kazadan sonra ise Japonya, yeni reaktörlerin inşaatını iptal etmiştir. Bütün dünyada toplumsal tepkiler verilmiş, nükleer karşıtı binlerce insan sokaklara çıkarak gösteriler yapmıştır.
Görüldüğü gibi teknolojisi çok iyi durumda olan bir çok ülke nükleer enerjiyi reddetmektedir. Barındırdığı kaza riski başta olmak üzere bir çok olumsuz yönü olan santrallerin gelişmiş dünya ülkelerinde terkedilmeye çalışılırken bir çok bakımdan daha düşük bir teknolojiye sahip Türkiye’nin büyük bir ısrarla nükleer santral yapma isteği gerçekten anlamsızdır.
“Kıbrıs dışlandı”
• Soru: ÇED raporunda kaza durumunda sorumluluğun kimde olacağına dair bir netlik olmadığı, nükleer atıkların depolanması, taşınması ve devreden çıkartılması süreçlerindeki risklerinin yanı sıra alınacak önlemler konusunda yetersizlik olduğu söyleniyor. Siz ÇED raporunu nasıl değerlendiriyosunuz?
• Bektaş: Söylediğiniz gibi ÇED süreci sonlanmış ve onaylanmıştır. Ancak karar alma süreçlerinin hiçbirinde Kıbrıs’a yer verilmemiş, buradaki hiçbir merci ile görüşülmemiştir. Yasal bir zorunluluk olmasa da Mersin’e Ankara’dan daha yakın olan ülkemizin sürece dahil edilmemesi bana göre kabul edilemezdir. Sadece bu husustan dolayı bile ÇED’in yetersiz olduğunu düşünüyorum. Keza, halkın katılımı sürecinde Türkiye’deki çok sayıda sivil toplum örgütü sürece itiraz etmiş, sorularına yanıt alamamaktan şikayetçi olup ÇED raporunun yetersizliğinden bahsetmiştir. Bizler süreci, gerek basından gerekse oradaki bazı sivil toplum örgütleriyle istişare ederek takip etmeye çalıştık. Kıbrıs bu sürece dahil edilseydi, rapor hakkında görüş verme, öneri sunma hakkımız olsaydı çok daha fazla söz hakkımız olacaktı ama ne yazık ki Kıbrıs bu konuda dışlanmıştır.
“Nükleer atıkların etkileri yüzyıllar boyu sürer”
Santralin yapılmasıyla ilgili birçok tehlike göze çarpmaktadır. Olası bir kazanın yüzyıllar boyu sürecek bir felakete dönüşme tehdidi, baş edilmesi imkansız gibi duran atıklar, uzmanların ısrarla üzerinde durduğu bölgedeki fay hattı ve yüksek deprem riski bu tehlikelerin başında gelmektedir. Sizin de bahsettiğiniz gibi atıkların depolanması taşınması ve bertarafı konularında belirsizlikler ve zorluklar söz konusudur. Çünkü nükleer santrallerin en önemli sorunlarından birisi radyoaktif atıklardır. Radyoaktif atık bertarafında en belirleyici özellik yayılan radyasyon miktarıdır. Bu miktarın çokluğundan dolayı ise nükleer enerji santralleri her zaman en yüksek dereceli radyoaktif atık oluşmasına neden olan santraller olarak bilinmektedirler. Ortalama gücü 1000 MW olan bir nükleer santral, yaklaşık 27 ton yüksek düzeyli, 250 ton orta düzeyli, 450 ton düşük düzeyli atık üretmektedir. Bu atıklar ve tükenmiş yakıt çubukları, 10-20 yıl reaktörün içindeki ya da yanındaki havuzlarda bekletilerek radyasyon seviyesi düşürülmektedir. Nükleer santraller son 40-50 yıldır faaliyette iken, henüz dünyanın hiçbir bölgesinde, nükleer atıkların saklanması ve imhası için, lisanslı nihai bir çözüm ve depolama alanı bulunmadığı unutulmamalıdır. Nükleer atıklar kendi başlarına etkileri yüzyıllar boyu sürecek büyük bir ekolojik faciadır ve sızıntı tehlikesinin her zaman var olması nedeniyle kimse güvenli bir şekilde ortadan kaldırılabileceğini söyleyemez.
“Kıbrıs, nükleer santrale çok yakın”
• Soru: Nükleer santrallerdeki olası sorunlar neticesinde oluşacak zararın sadece maddi olarak telafi edilmesinden bahsetmek mümkün değil. Nükleer santralde olacak bir kazanın veya sorunun ne gibi sonuçları olur?
• Bektaş: Hiç şüphe yok ki santralde meydana gelecek bir kaza bölgeyi yıllar boyu sürecek büyük bir radyasyona maruz bırakır. Bu radyasyonun etkilerini ise ne yazık ki meydana gelen kazalardan görmekteyiz. Kazaların olduğu bölgelerde birçok insan hayatını kaybetmiş, binlerce kanser vakası gözlenmiş, çevre yüzyıllar boyu sürecek radyasyonun olumsuz etkilerine maruz kalmış, gelecek kuşaklar için birçok sağlık tehdidi oluşmuş ve daha etkileri bilinmeyen yada ortaya çıkmayan sorunlar söz konusu olmuştur. Bağımsız kaynaklar yüzlerce yıl boyunca kaza yerlerinde ve komşu bölgelerde yerleşimin güvenli olmadığını söylemektedirler. Mersin’e yapılması düşünülen nükleer santralin normal çalışması sırasında veya ciddi bir kaza sonucu yayılacak olan radyasyon, yakında yaşayan insanlar dâhil tüm canlıların yaşam kalitesini tahrip edecektir. Bir radyasyon sızıntısı olması durumunda santralin çevresindeki tüm alanlar zarara uğrayacaktır. Ve maalesef unutulmamalıdır ki Kıbrıs’ta yaşayan bizler Akkuyu’ya kurulacak olan nükleer santrale hem Ankara’dan hem de İstanbul’dan çok daha yakınız.
“Kıbrıs, radyasyondan en fazla etkilenecek bölgelerin başında”
• Soru: Kıbrıs’a yakınlığı göz önünde tutulduğunda Akkuyu’da yapılacan bir nükleer santral Kıbrıs için ne gibi bir tehdit oluşturur?
• Bektaş: Türkiye Çevre Mühendislerinin Odası’nın yapmış olduğu bir çalışmaya göre Kıbrıs , santralin olumsuz etkilerinden ve kaza olmasında durumunda radyasyondan en fazla etkilenecek olan bölgelerin başında gelmektedir. Oda bünyesinde yürütülen çalışmada radyasyonlu parçacık dağılımı modellemesi yapılmıştır. Çalışmada, radyoaktif serpintinin izleyeceği yollar hesaplanarak atmosfere salınan parçacıkların 4 günlük güzergahları belirlenmiştir. Çalışma sonucunda ise bölgenin 300 km etrafının etkileneceği saptanmıştır. Kabaca ortalama 110 km uzaklıkta yer alan ülkemizin olası bir radyasyon sızıntısından etkileneceği açıkça görülmektedir. Böylesi bir radyasyon ise ülkemizi geri döndürülemez bir felakete sürükleyecektir.
“Halktan destek bekliyoruz”
• Soru: Bu konuda nasıl bir girişim başlatacaksınız?
• Bektaş: Nükleer santral konusu uzun zamandır gündemimizde. Geçtiğimiz yıl da Makine Mühendisleri Odası ve Elektrik Mühendisleri Odası ile bir çalışma yaparak nükleerin yaratacağı olumsuz etkiler ve Kıbrıs’ı bekleyen tehlikeler konusunda kamuoyunu bilgilendirmeye ve baskı unsuru yaratmaya çalıştık. Türkiye Çevre Mühendisleri Odası santralle ilgili dava açma hazırlıkları yapıyor, onlarla ve birçok sivil toplum örgütü ile birlikte hareket ederek çeşitli girişimler yapmayı planlıyoruz. Bu hususta halkımızdan da destek bekliyoruz.