NURİYE, SEMİH, KEMAL AMCA VE DİĞERLERİ…

Sinan Dirlik

Kanun Hükmünde Kararname (KHK) denilen uygulama ile Türkiye’de binlerce kamu çalışanı işinden edildi. İçlerinde üniversite profesöründen tapu kadastro dairesi çaycısına kadar her meslekten, her kademeden insan var.  Nuriye Gülmen ve Semih Özakça öne fırladılar ve haksız biçimde çıkarıldıkları işlerine geri dönebilmek, binlerce KHK mağdurunun sesini duyurabilmek için mücadele başlattılar. Ama ne mücadele… Bugün tam 66. gününe ulaşan bir açlık grevi eylemiyle gerçek anlamda ekmek- onur ve yaşam mücadelesi veriyorlar. Nuriye Gülmen Konya Selçuk Üniversitesi öğretim görevlisi. Semih Özakça ise bir sınıf öğretmeni. Nuriye ile Semih 66 gündür Ankara Yüksel Caddesinde yağmur, kar, kış, güneş demeden dimdik durarak devletin ve toplumun vicdanını harekete geçirmeye çalışıyorlar. Dile kolay 66 gün… Ramazan’da gece tıka basa yiyerek, sadece 10-12 saat sonra yine tıka basa yiyeceğini bilerek oruç tutan ve gün boyu “canı burnunda” gezen dindarları getirin gözünüzün önüne… ve 10-12 saat değil, 35-40, 100-150 saat değil, tamı tamına 66 gün yani yaklaşık 1600 saattir tek lokma yemeden, yüzlerinde gülümseme, dillerinde türküler eksilmeden bir onur mücadelesi veriyorlar… Başlangıçta üç-beş kişiyle kendilerini çevreleyen desteği bugün binlere, onbinlere çıkardılar. Ama bu, hiçbir sorunu çözmeye yetmiyor. Devlet kaskatı, en çatık kaşlarıyla duruyor karşılarında Nuriye ile Semih’in. Onlara destek vermeye gelenleri arada copluyor, gazlıyor. Çok uzun süren açlık grevlerinin etkileri görülmeye başladı Nuriye ve Semih’te. Artık geri dönülemez, geri dönülse bile derin izler bırakacak kritik eşiğe koşuyorlar. Onur mücadelesi veren bu iki genç için nihayet sesler yükselmeye başladı. İmza kampanyaları, dayanışma eylemleri, bildiriler tüm Türkiye’ye yayılıyor. Fakat… Yetmiyor… Devlet geri adım atmıyor… Nuriye ve Semih en temel yaşam haklarını savunmak için ölümüne mücadele ederken devletin asık suratında en küçük bir şefkat, en küçük bir vicdan mimiği oluşmuyor…

Diyeceksiniz ki genç insanlar bunlar, ne var yani? Bulsunlar başka iş, gitsinler çalışsınlar. Olmuyor öyle. Devlet KHK ile ihraç ettiği çalışanlara yaşam hakkı vermiyor. Mesleklerini yapamaz duruma geliyorlar. Tüm sosyal güvenceleri, tüm özlük hakları bir KHK ile buharlaşıyor. Düşünsenize, yıllarca çalışmışsınız, belki emeklilik hayalleri kurmaya başlamışsınız… Bir KHK ile emek verdiğiniz tüm yıllar bir çırpıda siliniveriyor. Tüm özlük haklarıyla birlikte… E ne var canı, çıksınlar başka ülkelerde kısmetlerini arasınlar mı diyorsunuz? Devlet KHK ile ihraç ettiği çalışanların pasaportlarını da yenilemiyor. “Öl” diyor yani… “Öl”…

Kemal Gün… 70 yaşında… Bugün 75 gündür açlık grevinde… “Haydaa 70’lik bir ihtiyarın 78 gündür açlık grevinde olması da neymiş?” mi dediniz? Evladı Dersim’de 7 Kasım 2016’da yapılan bir operasyonda öldürüldü Kemal Gün’ün. Evlat bu… Tamam, diyeceksiniz ki “hımm operasyon demek, demek ki bu bir terörist”… Ama evlat bu… Kemal Gün’ün tek isteği var 7 Kasım’dan bu yana… “Tamam, evladım öldü, tamam… Cenazesini verin bana… Mezarını bileyim. Gidip dua edeyim. Evladımın ölüsünü verin bana…” Devlet 7 Kasım 2016’dan bu yana evladının cenazesini teslim etmiyor Kemal Gün’e. 70 yaşındaki Kemal Gün tam 77 gündür açlık grevinde. Açlık grevinin yaşlı bedenindeki izleri her geçen gün artıyor. Bir gözünü kaybetti şimdiden. Evladının ölüsü için ölüme koşuyor Kemal Gün… Devletin o asık suratı, o çatık kaşları Kemal Gün’ün, evladının ölüsünü alıp mezarını bilmek isteyen 70’lik bir ihtiyarın gözyaşları, ölüme koşması karşısında azıcık olsun gevşemiyor. Vicdan, şefkat, devletin yüz kaslarında yer bulmuyor…

Türkiye her geçen gün kaşları daha da çatılan devletin vicdanları kanatan, yürekleri dağlayan uygulamaları karşısında acı ve öfke biriktiriyor.

Dindar bir iktidar ve onun hayli kindar bir seçmen tabanı olduğu muhakkak… Lakin ekmekle, emekle, onurla oynamak… Hele ki ölmüş gitmiş, defteri divana kalmış bir cenaze üzerinden güç gösterisinde bulunmak hiçbir dinde, hiçbir kitapta yazmıyor…

Nuriye’nin, Semih’in, Kemal amcanın sesini duyurma derdine düşmüşken dün, sabah saatlerinde Cumhuriyet Gazetesi internet sitesinin genel yayın yönetmeni Oğuz Güven “gözaltına alınıyorum” diye iki kelimelik bir tweet yazıyor. Şaka gibi… Gerekçesi de şaka gibi. Bir trafik kazasında hayatını kaybeden bir savcının haberini, Cumhuriyet’in internet sayfası “ilk FETÖ iddianamesini hazırlayan savcıyı kamyon biçti” başlığıyla bir haber geçiyor. Bu haber başlığı nedeniyle gözaltına alınıyor Oğuz Güven. “Şehidin hatırasına saygısızlık!”… Geriye doğru yoklayın hafızanızı. Kaç tane “kamyon biçti, otobüs biçti” başlığı hatırlayacaksınız? Çok… Bu, habercilerin çok sık kullandığı bir ifade. Ama işin içerisinde Cumhuriyet var… Alıverdiler Oğuz Güven’i… Ahmet Şık 133, Cumhuriyet’in diğer yazarları tam 194 gündür tutuklu…

Artık onlarca değil, yüzlerce değil, binlerce insandan söz ediyoruz… Bir sabaha karşı gözaltına alınıyorsunuz ve ne zaman yargı önüne çıkacağınızı dahi bilmeden, iddianameniz hazırlanmadığı için suçlamanın ne olduğunu dahi bilmeden bir hapishane köşesinde bekliyorsunuz… Aylarca, yıllarca…

Öfke ve acı biriktiriyor Türkiye…

Çok fazla öfke ve acı…

Dindar bir iktidarın, kindar seçmenlerinin “oh olsunları” arasında…