Sunay Akın; en çok sevdiğim yazarlardan biridir.
Çıkan her kitabını gözü kapalı aldıklarımın başında gelir.
Onun gibi beş-altı yabancı yazar daha var gözüm kapalı her çıkan yayınını aldığım.
Sunay Akın’ın öyküleri ele alış biçiminden işlediği konulara kadar her okuyuşumda, her öyküsünde mutlaka bilmediğim birşeyler öğrenir, öğrenmenin yaşı olmadığını bir kez daha anlar olurum.
Yeni yayını “Geyikli Park”; yine sandıklar dolusu kendimce bilinmedik bilgilerle dolu.
Uzun zamandır istediğim gibi kitap okuyamayışımın girdabından beni çıkaran yayın oldu desem yeridir.
Uzun uzadıya kitabın tanıtımını yapacak değilim. Ama böylesi kitapların bendeki değeri bir başkkadır; bilmediklerimi öğrenmek, yanlış bildiklerimi düzeltmek...
Sunay Akın’ın söz konusu kitabında işlediği hikayelerden biri de Çanakkale Savaşı’dır.
“Nusrat” mayın gemisinin döşediği mayınlarla, işgal gemilerinin Çanakkale’ye girmelerinin engellendiğini biliyoruz. Hatta “Nusrat” gemisinin ve mürettebatının, Çanakkale Savaşları ve Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasındaki rolü bir “kahramanlık-destansı” olarak tarihimize geçmiştir. Bunu kimse yadsıyamaz.
Fakat Sunay Akın; bu “kahrmanlık” payesini ondan önce hak eden, Nusrat’ı kahraman yapan başka bir konuyu bilgimize getiriyor. Tarih içerisinde yok sayılan, unutulan ya da unutturulan bir başka “kahramanlık” öyküsü.
Şöyle ki; Nusrat gemisinin döşediği mayınlar, işgal kuvvetlerinin mayın tarama gemilerince temizlenmiş. Peki o zaman Fransız “Suffren” savaş gemisi nasıl oldu da mayınlara çarpıp battı? İşte Sunay Akın; tarihten kaçırılan bu bilgiyi bizlerle paylaşıyor. Öyküyü kısaca anlatalım:
İstanbul’dan Kahire’ye gitmek üzere olan Salim bey kaptanlığındaki uçak Edremit’te düşer. Salim bey kurtulur. İşgal kuvvetlerinin Çanakkale boğazından geçme planları karşısında Türk ordusundan yetkililer, bu uçağın Kaz dağlarından toplanıp İstanbul’a getirlmesini emrederler. Öyle de olur. İstanbul’da yeniden parçaları biraraya getirilerek, tamir edilen uçak “Ertuğrul” ismiyle yeniden uçar hale dönüşür. Çanakkale’ye sevk edilebilmesi için yeniden parçalarından ayrılır, sevki gerçekleştirilir ve montajı yapılır. İşte bu uçağın pilotu yüzbaşı Cemal bey ve uçağı yeniden kuran montör Mehmet’ti. Mehmet; aslında bir Ermeni genci ve ona “Mehmet” ismini vermişler.
Nusrat’ın Çannakale boğazına bir gün önce döşediği mayınların kontrol edilmesi için havalanan “Ertuğrul” keşif uçağı, boğazda dolaşırken mayınların işgal kuvvetleri tarafından temizlendiğini görüp hemen komutanlarına bilgi verir. Böylece “Nusrat” gemisi yeniden mayın döşüyor. Bir gün öncesi işgal kuvvetlerinin mayın temizleme gemisinin Amirale verdiği yazılı bilgide yer alan “temiz” raporuna uygun olarak ertesi gün ilk savaş gemisi “Suffren” boğazı geçmek için gönderiliyor. Ve bilindik olay, mayınlara çarpıp koskocaman gemi boğazın sularına gönülüyor. Bununla birlikte nice savaş gemileri de ya batıyor ya da yara alıyor. Bu Türklerin büyük bir zaferiydi ve bu zafer’de “Nusrat” öne çıkarken, aslında olayı zafere taşıyan “Ertuğrul” keşif uçağının görev başarısı gözden kaçırılmış, yok sayılmış. Kısacası; keşif uçağı mayınların temizlendiği bilgisini vermeyip, Nusrat’ın yeniden mayın döşemesine yol açmasaydı, belki de savaşın gidişatı önemli bir şekilde değişecekti.
İşte böylesine önem taşımaktadır “Resmi Tarih” denilen tarih. Ama “kalıplaşmış” resmi tarihi “gerçekçi” kılacak olan ise “sözlü tarih” ve unutulan-gizlenen belgelerdir. Tıpkı Kıbrıs’ın savaş tarihinde olduğu gibi.