Osmanlı’nın fethinden önce de Kıbrıs’ta hayat vardı.
Tıpkı, Osmanlı adayı ve üzerinde yaşayan herkesi İngiliz’e sattıktan sonra olduğu gibi!
İngiltere, Kıbrıs’a karşılık her sene Osmanlı’ya 22 bin 936 kese altın ödeyecekti.
Ödedi, ödemedi bilmiyoruz.
Yine de gerçek şu ki 22 bin kese altına satıldık.
Ekonomistler hesabını yapabilirler mi, kaç sterlin eder bugün acaba?
Şimdilerde ada yarısını “beş senelik koltuğa” satanlar olduğunu düşününce iyi bile!
***
“Fetih”i anımsayanlar nedense öncesini görmezden gelirler.
300 sene Lüzinyan kalmış buralarda!
O da Venedik'e satmış sonuçta...
Ya "satış" var bahtımızda, ya "ilhak."
1571’de adayı Venedik’ten alan Osmanlı'nın 307 sene sonra Kıbrıs'ı İngiliz’e takdimi genellikle ortak sırrımızdır(!)
II. Abdülhamit’in bir heykeli yoktur o yüzden!
“İflas” kapıya dayanınca ilk Kıbrıs satılmıştır çünkü…
***
Tüm bunları fetih ruhuyla Erenköy’e dikilen 1571 fidan yeniden önüme düşünce anımsadım.
Halbuki Erenköy denince aklımıza Osmanlı değil Kıbrıslı öğrenciler gelmelidir önce...
Delikanlı çağında koşmuşlardır, yurtlarını savunmaya...
Hep “fidan” kalan şair Süleyman Uluçamgil o öğrencilerden biridir.
Kitaplarını ve takım elbiselerini satmıştı, adaya gelebilmek için...
Kıbrıs'ı satmamıştı asla!
***
“Ben aşık olduğumda
Ellerimi adımlarıma göre
Sallamayı unutmuştum” diye yazmıştı hani...
***
“Gel ama Akdeniz’i öpmeden gelme” dedi bir şiirinde…
O Akdeniz ki şimdi yeni pazarlıklar uğuruna masada "meze"dir.
O Akdeniz ki “petrol” vardır şimdi pazarlık masasında bir kese “altın” yerine…
O Akdeniz ki “fetih” naraları atılır dört bir yanında…
***
“Benim de hamurum çamurum oraları
Bilirsin…”
O hamurun özünü kirlettiler güzel şair…
Mayasını bozdular…
Çamur kaldı geriye şimdi…
O çamur ki senin çamurun değil artık…
***
Erenköy Direnişi'ne katılmak için bir takım elbisesini ve kitaplarını satmıştı şair!
Bir takım elbiseyle bir toplumun iradesini satanları görseydi eğer kim bilir neler hissederdi.
Suleyman Ulucamgil