O evlerin anahtarı

Cenk Mutluyakalı

Çok zor!
Dünyaya o nedenle kolay kolay anlatamıyoruz.
Buralarda kurduğumuz düzen “güç” düzenidir.
“Cephanelik” düzeni…
Onca mühimmattan çok daha mühimine bakıyor dünya!
“Kendi evinin fotoğrafını çekmek suç” derseniz, anlamıyor.

*  *  *

Bu düzen “kabadayılık” kokuyor.
“Asker namlusunun ucunda” korunan bir düzen…
Savaş gemisiyle…
Savaş uçağıyla…
Savaş narasıyla kollanan bir düzen bu…

Hukuk ya da insanlıkla, uzlaşı ya da planla anlatılamıyor.
Bilgiyle, görgüyle, ilimle, felsefeyle, sanatla yansımıyor.
O nedenle de “ortak yurtta, ortak bir gelecek” konuşmak yerine, güvenlikten açılıyor söz, garantiden kapanıyor…
“Barış müzakeresini askeri müdahale koşuluyla başlatma” garabeti buralara özgü oluyor.

*  *  *

İnsanlar geliyorlar ve ceplerinde, şimdi oturduğumuz evlerin “anahtarı” var.
Siz kapıları ya da pekileri değişseniz ne olacak?
O anahtarlar, on binlerce insanın düşünde bir yerde asılı duruyor…
Siz “yarının” değil “ganimetin” garantörünü arıyorsunuz böylece.
Ayıplı mülkümüze tutundukça tutsaklaşıyorsunuz.

*  *  *

Menfaatçiliğin ve milliyetçiliğin körelttiği yerdeyiz.
Bireyci konforların ötesinde bir gelecek yok.
Işık yanmıyor.
Gençler bu eğreti yapıdan kaçıyor.
Eksiliyor, yabancılaşıyor, yurtsuzlaşıyoruz.
Bayrak çalan 16 yaşındaki çocuğun peşine düşen bu “güç” düzeni, onca kirli paranın izini süremiyor, kıyıların işgaline dur diyemiyor, “sahtelik” üzerine kurulmuş bir yerde “yasa dışılığı” engelleyemiyor.

*  *  *

“Kendi evinin fotoğrafını çekmek” suç derseniz, anlamıyor dünya!
Kendi evinin fotoğrafını çekene kelepçe vurur…
Maraş’taki onca otelden geriye kalan yıkıntının üzerine de “buralar hep Vakıf malıdır” derseniz hele hiç anlamıyor.

*  *  *
 

Kıbrıs’ı çok güzel bir ülke yapabiliriz oysa.
Adanın her yanında, herkes kendi yalanlarıyla yüzleşebilirse eğer…

*  *  *

Böyle giderse …
Ne toprağı çalanların yüzü gülecek, ne de devleti…
O toprağın…
Ya da o devletin üzerinden geleceğe gülümsemezse kimse…