Hayatta bazı ‘an’lar vardır ki es geçemezsiniz. Orta yerde duramazsınız. Safınızı belli etmek zorundasınız.
Ya ‘bu taraf’ta…
Ya ‘o taraf’ta…
Öyle ‘incirin sapı, üzümün çöpü’ diyerek bahaneler üretip ortalıktan kaybolamazsınız.
‘Tarih hesabını sorar’ gibi beylik laflara gerek yok belki ama çoluk çocuğunuz size sorar, “Sen neredeydin” diye…
Verecek cevabınız olmaz.
Utanır, sıkılırsınız.
O yüzden ‘bu taraf’ta olmak gerekir.
* * *
“22 Ocak Kıbrıs için milattır” dedi değer verdiğim bir büyüğüm…
Toplumun, ülkenin, belki de bölgenin geleceği açısından bir ‘milat’...
Kıbrıs adasının kaderi değişti belki de Afrika’ya fırlatılan taş, meclisin damında sallanan bayrakla…
Bakın, “Hatay modeli için referandum” öneriyor birileri…
Bu günlere gelineceğini söyleyenler haklı çıktı, maalesef…
“Yavru vatanın anavatana bağlanma zamanı gelmiştir belki de” diyorlar.
Alenen…
* * *
Arap Baharı, Suriye savaşı derken, bölgenin ateşi Kıbrıs’ı da sarmış olabilir.
Bölgeye dair orta ve uzun vadeli çıkar hesaplarını bilemeyiz ki…
Adayı ‘kalıcı taksim’den de öteye ‘entegrasyon’a sürüklemeyi tasarlayanların kimlerin ekmeğine yağ sürdüğü meçhul…
Hangi güçler kazanacak, kimlerin cepleri silah ve petrol parası dolacak?
Bir yığın ‘komplo teorisi’ üretilebilir bu konuda bir sürü ‘bilinmez’ eşliğinde…
Bilinen, kesin olan ‘kimin kaybedeceği’…
Elbette ki bu adanın insanları!..
* * *
22 Ocak ‘milat’tı. Bu ‘komplo teorileri’, çizilen ‘Hataylaştırma’ senaryoları fiiliyata dökülebilir pekala…
Bunlar olmazsa da, toplumun varlığına, benliğine, karakterine dönük saldırılar devam edecek, bunu görmemek mümkün değil.
‘Tek tipleştirme’ çabası artarak devam edecek.
Laik toplum yapısı dindarlığa, demokratik ortam baskılara, modern yaşam tarzı mahalle baskısına mağlup olacak.
Gidilen yer, 22 Ocak Pazartesi çok açık görüldü.
‘Bizim gibi olmayanın katli vaciptir’ denilmedi sadece…
Henüz!..
* * *
İşte hayatın o ‘an’ı geldi, çattı.
Bir ‘çember’ var. Karar vermek lazım.
‘İçinde’ mi olacağız?
Yoksa ‘dışında’ mı?
Saflar belli olurken ‘bu taraf’tan mıyız, yoksa ‘o taraf’tan mı?
Ortası yok bunun… ‘Ben karışmam’ falan diyemez kimse…
Eğer bu ülkeye, bu topraklara, bu topluma dair en ufak bir kaygısı varsa tabii…
Umurunda olanlar için ‘o gün’, ‘bugün’dür işte…
Özgürlüğü solumaktan vazgeçmeyen, demokrasi sınırlarının daraltılmasına karşı çıkan, toplumsal varlığa sahip çıkmak isteyen, çocuğunun yobazların ve diktatörlerin iktidarında yaşamasından ürken herkesin günü…
Evde oturma günü değil!..
‘Bugün’, ‘o gün’dür.
Ve belki de ‘son gün’…