22 Aralık 1963 tarihinde çalıştığı CYTA’dan “kayıp” edilen Mehmet Raif’in oğlu Tözüm Tarcan:
“Babamla son kez gece 12 civarında telefonla konuştum... O konuşma son konuşmamızdı... O gün bugündür babamdan hiç haber alamadık...”
22 Aralık 1963 tarihinde çalıştığı CYTA’dan “kayıp” edilen Mehmet Raif’in oğlu Tözüm Tarcan, babasının “kayıp” edilmesinin 58nci yıldönümünde sosyal medyada paylaştığı aile fotoğrafıyla birlikte şunları yazdı:
“... Yıl 1963, Aralık ayının Cuma gecesi. Tahdakale’de Zeki Halil Karabülük ve Zalihe Hasan, nam-ıdiğer Cemaliye vurularak öldürüldüler.
21 Aralık 1963 Cumartesi, Makarios ve Dr. Küçük, saat 11.00’de Bakanlar Kurulu son kez tam kadro bir araya geldiler. İki toplumlu Bakanlar Kurulu, herkeslerin Pazartesi işe gidebileceğini bir duyuru ile halka duyurdular.
Babamın Pazar gecesi CYTA’da çalışması vardı. Bu duyurular sonrası babam gece saat 6.30’da evden ayrıldı ve işine gitti. Saat 10.30 civarlarında maalesef iki toplum arasında çatışmalar çıktı. Babamla son kez 12 civarlarında polis olan amcam vasıtası ile telefoniyen konuştum. O konuşma son konuşmamızdı. O gün bugündür babamdan hiç haber alamadık. Bizleri bu durumlara getiren her iki toplumun insanlarını lanetle anıyorum ve bir an evvel Kıbrıs konusunun barış içerisinde nihayete ermesini diliyorum...”
ALEV BOYTAM’IN SÖYLEDİKLERİ...
25 Aralık 1963’te Kaymaklı’dan Hamit Mandrez’e göçmen giden Alev Boytam’ın ailesi orada kalırken, babası Münir Yusuf, 28 Aralık 1963’te evlatlarına giysi getirmek üzere Kaymaklı’daki evine Hamit Mandrez’den gitmiş ve hala “kayıp”...
Alev Boytam da, Tözüm Tarcan’ın yazdıklarına ilaveten şöyle yazdı sosyal medyada:
“Ben de babamı en son annemle tartışırken görmüştüm. Annem Küçük Kaymaklı’ya geri gitmesini istemiyordu. Giderse gelmeyeceği içine doğmuştu herhalde. Ne yazık ki annemi dinlemedi ve gitti. Bütün derdi, evden çocuklarına elbise getirmekti. Yıllar sonra bir devlet yetkilisi anneme, “Hanım hanım, senin kocan hırsızlığa gitti” dedi. Ama babam kendi evine mevziden çıkıp gitmişti. Yani kısaca ne Türkünü, ne de Rumunu asla ve asla affetmeycem. Tek çare çözüm ve barıştır. Yeter artık bu faşistlerden çektiklerimiz. Bütün kayıplarımız bulunur inşallah... İçimde kanayan yaradır bu konu...”
BASINDAN GÜNCEL...
“Kolombiya'da çatışma altındaki köyleri dolaşan rahipler, insan hakları ihlallerini belgeliyor...”
Megan Janetsky
Juan Carlos Barreto haritada, Kolombiya'nın Chocó bölgesinin sık yağmur ormanlarına ve nehirlere bakıyor.
Elini haritanın üzerinde gezdirerek silahlı grupların nerelere mayın döşediğini gösteriyor.
Bazı bölgelerde, kontrolü elinde bulunduran milislerin, seyahat ve sokağa çıkma yasakları uygulaması yüzünden insanların mahsur kaldıklarını anlatıyor.
Bazı bölgelerde solcu gerillalar hakim, bir kısmında sağcı milisler güç kazanıyor, ama bir çok kentte iktidar boşluğundan suç şebekeleri yararlanıyor.
Barreto, "Her yerde bir hakimiyet savaşı var" diyor.
Savaşa hazırlanan bir komutan gibi görünüyorsa da Juan Carlos Barreto, bölgeyi kontrol eden milislerden biri değil, Katolik Kilisesi'ne mensup bir piskopos.
Barreto gibi çok sayıda kilise mensubu Kolombiya'nın çatışmalı bölgelerini dolaşıyor ve bu din görevlileri kentlerin varlıklı ve huzurlu bölgelerinde yaşayan meslektaşlarından çok farklı bir yaşam sürüyorlar.
Cephelerde can güvenliği
Bunlar genellikle Latin Amerika'nın en tehlikeli bölgelerinde çatışmanın ön cephelerinde görev yapmayı seçen din insanları.
Chocó gibi ulaşılması güç bölgelerde, devletin olmadığı yerlerde çatışmayı belgeliyorlar ve sınırlı güçlerini yetkililere ve silahlı gruplara insan hakları konusunda baskı yapmakta kullanıyorlar.
Her dört kişiden üçünün -silahlı grup veya çete mensupları da dahil- kendisini Katolik olarak tanımladığı Kolombiya'da din görevlisi olmak bir ölçüde can güvenliği sağlıyor.
Washington Office adlı Latin Amerika odaklı ve ABD merkezli düşünce kuruluşunun And Dağları bölgesi başkanı Gimena Sánchez, insanları öldüren ya da ölümle tehdit etmekte beis görmeyen silahlı grupların üyelerinin de "bir bakıma gerçekten inançlı Katolik" olduklarını ve rahiplere saygı gösterdiklerini söylüyor.
Böyle olunca, örneğin insan hakları gönüllülerinin şiddet gördüğü bir bölgede piskopos Barreto gibi din adamları belli bir düzeyde güven içinde gezebiliyor, başkaları için fazla tehlikeli olan alanlara girebiliyorlar.
Gimena Sánchez, "Gruplarla görüşüyorlar ve filanca çocuğun annesine geri verilmesi ya da falanca kişinin öldürülmemesi için ikna etmeye çalışıyorlar" diyor.
Kısacası din adamları bir tür arabulucu gibi faaliyet gösteriyor ve gruplar da genellikle -en azından kasıtlı olarak- onları hedef almıyor.
Katolik Kilisesi ve Latin Amerika'daki rolü
Tarihi olarak Katolik Kilisesi'nin Latin Amerika'da daha geleneksel bir rol oynadığı söylenebilir.
Ama kırsal bölgelerde yaşayan yoksul halkların hakları için mücadele veren, hatta Katolik Kilisesi'ne kıtanın sömürgeleştirildiği dönemde işlenen insan hakları ihlallerindeki payıyla yüzleşmesi için baskı yapan binlerce "gönüllü" ya da "aktivist" rahip de hep oldu.
Şili'de General Pinochet'in askeri diktatörlüğünün en kanlı yıllarında Kilise en çok karşı ses çıkaran kurumlardan biri oldu ve 'kaybolan' yani askeri yönetimin cenazesini bile ailelerine vermediği insanların izini sürme mücadelesinin başını çekti.
1970'li ve 80'li yıllarda El Salvador, Nikaragua ve Guatemala'da kanlı iç savaşlar ya da devrimci çalkantılar yaşarken, radikal değişim talebinin başını çeken din adamları oldu.
California Eyalet Üniversitesi'nden tarihçi Susan Fitzpatrick Behrens, 1989 yılında El Salvador'da altı Cizvit rahibin askerler tarafından öldürülmesinin "dünyada şok etkisi yarattığını" ve dikkatlerin bölgede yaşanan krize odaklanmasını sağladığını söylüyor.
"Hizmet verdikleri toplumlar şiddetle bastırılırken kilise liderleri çok etkili insan hakları savunucuları rolünü üstlendi" diyor.
Hatta uç bir örnek ama Kolombiya'da Camilo Torres adındaki bir rahip sol görüşlü bir gerilla grubuna katılmıştı.
Fakat din görevlilerinin bu tür roller üstlenmesi o sırada papa olan İkinci Jean Paul tarafından hoş karşılanmamıştı.
Papa'nın, kilisede bu tür faaliyetleri bastırma çabası ise daha büyük tepki yaratmış, 1980 yılında Washington Post gazetesinde yayınlanan bir makalede, bir rahibin "Papa, Latin Amerika realitesi hakkında fikir sahibi değil" dediği aktarılmıştı.
Aktivizmin cazibesi
Sterlin Palacios kendisini kiliseye yöneltenin tam da aktivizmin cazibesi olduğunu anlatıyor.
Peder Palacios, Panama sınırından kıvrıla kıvrıla yüzlerce kilometre güneye akan Atrato nehrinin kıyılarında küçük bir köyde büyümüş.
Çocukluğu boyunca köyünden gelip geçen kilise mensupları, köy halkına her konuda destek vermiş. 24 yıl önce rahip olmaya karar verişinin arkasında onlara duyduğu hayranlık yatıyor.
Atrato nehri, kıyısında yaşayanlar tarafından kanolarla bölgenin farklı yerlerine ulaşmakta kullanılan önemli bir yol ama ayna zamanda silahlı gruplar uyuşturucu maddeleri nehir üzerinden kaçırıyorlar.
Peder Palacios Kolombiya'da çok büyük çatışmalar yaşanan bir dönemde kiliseye katılmış ve o dönem kendisini Atrato nehrinde aşağı yukarı dolaşarak, hasım silahlı grupların yasakları yüzünden kimsenin giremediği alanlarda öldürülen insanların cesetlerini toplayıp ailelerine teslim ederken bulmuş.
Bir süredir insanların silahlı grupların zorla uyguladığı yasaklar nedeniyle mahsur kaldıkları bölgelerden kaçmasına yardım ediyor ve yüzlerce köylünün şiddetli çatışma bölgelerinden çıkmasını sağlıyor.
"Katolik Kilisesi mensubu olmak bir tür koruma sağlıyor ama bu çok da garantili değil" diyor.
"Hayatınız her zaman tehlikede, bu silahlı gruplar tarafından daima rahatsız edici bir unsur olarak görülüyorsunuz" diye ekliyor.
Yine de kendi köyüne benzeyen köylere gitmeyi, oralarda neler olup bittiğini belgelemeyi ve insan hakları ihlalleri konusunda kamuoyunu bilgilendirmeyi sürdürüyor.
"Umudu canlı tutmak"
Afrika kökenli Kolombiyalıların örgütü Cocomacia'dan Julia Susana Mena, Peder Palacios gibi din görevlilerinin, kendi kuruluşlarının da çatışmaların olduğu ücra bölgelere erişebilmesi ve olan biteni raporlamasında hayati bir rolü olduğunu söylüyor.
Ekim ayında Peder Palacios ve bir grup başka rahip Mena gibi insan hakları savunucularıyla birlikte Clan del Golfo adıyla bilinen (Autodefensas Gaitanistas de Colombia) ülkenin en büyük ve güçlü uyuşturucu karteli tarafından kontrol edilen bölgelerde dolaştı.
Peder Palacios en önemli işlerinin silahlı grupların tehdidi altında yaşayan küçük toplulukları ziyaret etmek ve "umudu canlı tutmak" olduğunu söylüyor.
"Bu bölgelerde yaptığımız en önemli şey hayatın devamını sağlamaktı. Bu bizim en büyük başarımız" diye ekliyor.
(BBC – 19.12.2021)