O Nesil...

Dr Filiz Besim

 

Sayın Akıncı’nın ‘’Bu anlaşma benim neslimin yapabileceği son anlaşmadır’’ söylemini çok anlamlı buluyorum. Sayın Akıncı’nın nesli bu adada üç dönemi gören ve bilen bir nesildir. Bu nesil, İngiliz Sömürge döneminde köklü bir imparatorluğun devlet yönetimini, adalet ve yargı sistemini, eğitim ve sağlık organizasyonlarını gördü. Yine bu nesil, toplumsal direnişlerin ve ayaklanmaların karşısında en güçlü imparatorlukların bile duramadığını da izledi. Hele de bu ayaklanmaların beslendiği unsurlar milliyetçilik tohumları ise...

Yine bu nesil dışardan dayatılan anlaşmaların ortak bir Cumhuriyet’te toplansa da halklar tarafından sindirilmedikçe  hiç bir işe yaramadığını da gördü.

Bu nesil katliamların, kayıpların ve savaşların dayanılmaz acısını belki de yüreğinde en derinden yaşayan nesildir. Her katliamda biraz daha yaşama olan inancını yitiren, her gelmeyen kayıpta belirsizliğin ve kapkaranlık geleceğin girdabında dolanan ve hiç bir savaşın galibi olmadığına dimdik tanıklık eden nesildir.

Savaş ve göç sonrası toplumlarda yaşanan dejenerasyonun, kirlenmenin, tatminsizliğin; kısacası bir toplumun başına gelebilecek en kötü olayların hepsinin baştan sona izleyicisidir.

Verilen onca mücadelenin, yaşanan onca acının ve kaybın, kazanıldığı sanılan savaşların sonunda gelinen noktanın koca bir ‘HİÇ’ lik duygusu olduğunu anlayabilen bilge bir nesildir.

İnsanoğlunun binlerce yıldır kurduğu uygarlıkların, toplumsal yaşama geçişin ve oluşturulan belleğin yegâne nedeni neslini sürdürme içgüdüsüdür. İşte o kuşağın, elbette ki bu değeri algılayabilen bilge kişileri ille de bu adada bir çözüm ve barış için geceli gündüzlü, hiç bıkmadan yıllardır pes etmeden çalışıyor ve inanıyor. Çünkü bu dünyadan göç ederken içlerinde kocaman bir HİÇ’lik duygusu ile ve toplumları için karanlık bir geleceğe bakarak gitmek istemiyorlar.

SUÇLULUK DUYGUSU…

Bu adadaki binlerce göçmenden ben de sadece bir tanesiyim. Geçtiğimiz hafta birkaç dostla güneyde terk ettiğimiz köylerimize, topraklarımıza ziyarete gittik. Açık söyleyeyim köyümü evimi ziyarete gitmek beni hep yaralayan, bir türlü yüzleşemediğim anıların ağırlığıyla hırpalayan bir olay. Sekiz yaşında bir çocuğun asla yaşamaması gereken tecrübelerle ayrıldığım köyüme gitmek beni pek de mutlu etmiyor işte...
Karmakarışık duygular, kaygılar ve bir garip tedirginlikle tamamlıyorum hep seyahati...
Halbuki orada; her seferinde oradan kopamayan, her mevsimini koklanmak isteğiyle ziyarete giden köylülerimle karşılaşıyorum. Garip bir hüzün ve tutkuyla sarılıyoruz birbirimize...
Ve her seferinde oradaki yeni sakinlerle buluşuyoruz.
Bu öyle bir buluşma ki…  Onlar orada olmamaları gerektiğinin verdiği suçluluğun, biz onları orada rahatsız etmenin verdiği suçluluğun sarmalında...
Ortak bir masada kahvelerimizi yudumlasak da, bu masanın ortasında hiç bir zaman huzur olmuyor işte...

KIBRISLILARIN ŞANSI…

Evet Sayın Akıncı’nın nesli önümüzdeki uzun bir zaman diliminde belki de barışa en yakın nesildir. Çünkü sonraki nesillerden benim neslim ve sonrakiler hâlâ daha yüzleşme ve algılama sorunuyla boğuşmaktadırlar.
Ve yine o nesil biliyor ki; gerek Rum, gerekse Kıbrıslıtürk, adada çözümü ve barışı yakalamadan gözlerini bu dünyaya yummak onlar için en büyük acı olacaktır.
Biliyorlar ki; çözümü bu adanın iki toplumu yaparsa kalıcı olacaktır.
Biliyorlar ki; her iki toplumun fanatikleri hep olacaktır, ancak bu fanatikler adanın ortak kaderini ve geleceğini yönlendirmemelidirler.
Ve yine biliyorlar ki; huzur olmayan bir toprak parçasını evlâtlarına bırakıp gitmek kötü bir vasiliktir.

Dünyanın ve özellikle de coğrafyamızın çok kötü günlerden geçtiği günümüzde Mustafa Akıncı gibi deneyimli, barışa inanan, toplumunu tanıyan ve isteklerini bilen, olgun bir liderin Kıbrıslıtürklerin lideri olması Kıbrıslılar için bir şanstır diye düşünüyorum.