Bizler Kıbrıs’ta birbirini tanımadan aynı salıncaktan göğe bakan çocuklar olduk.
Ne savaşan ne de barışan bir kuşağız.
Savaşmadık, nefreti ya da güvensizliği bize dayattılar, öğrettiler, üzerimize adeta yıktılar.
O yıkıntıların altında kaldık.
* * *
Milliyetçilik öncesi zamanları bilmiyoruz.
Beş altı yaşlarında göçmen olduk.
Evlerinden kovulan çocukların okullarında okuduk, onların sıralarında... O sıralarda bize sürekli düşmandan söz ettiler ama kim olduklarını bilmiyorduk. Sonra bir baktık, düşman dedikleri, aslında insan... Bize çok benziyor. O insanla tanıştıkça, kendi çocukluğumuza döndük. Üstelik fark ettik ki, o düşman dedikleri çocukların sokaklarında büyümüşüz, onların oyuncaklarıyla. Okullarına gitmişiz onların, sahalarında top koşturmuşuz. Üzerinden üzüm topladığımız bağların fidelerini onlar dikmiş aslında...
Yüzleşmedik biz bununla, yüzleştirmediler.
Yarım hakikatlara teslim olduk.
* * *
Evimizi dağıttılar bizim, evlerimizi; hayatlarımızı, anılarımızı, belleğimizi yağmaladılar. O yüzden, Kıbrıslı olmak, yabancılaşmaktır git gide... Yaşadığınız topraklara, düşlerinize, iradenize...Bu ülkenin her sokağında farklı kuşakların savrulmuş hayatları var ve nereye sürüklendiği bilinmeyen bir gelecek.
* * *
Avusturyalı yazar Jean Amery, ‘yurt çocukluğun ve gençliğin ülkesidir’ der. Çocukluğun ve gençliğin evidir, bence. Kıbrıs’ın sokaklarında o nedenle, her kuşağın kendine dair bir evsizliği vardır, bir yurtsuzluğu... Ya da Ahmet Oktay’dan ödünç alacağımız bir tanımla, buralarda herkes bir ötekinin yurtsuzudur.
* * *
Eskiden bir Kıbrıs sorunu vardı, sonra KKTC sorunu çıktı ve bunlara bir de “Türkiye bizi yutacak” korkusu eklendi.
Korktukça koktuk biz...
Koktukça benzeştik...
Yetmez gibi katlandı dertler; Doğu Akdeniz, kıta sahanlığı, deniz yetki alanları... Çatışmayla kucak kucağa yaşanan süslü hayatlar, farklılaşan nüfus, birbirine yabancılaşan insanlar, barikatın iki yanında birbirinden uzaklaşan kuşaklar... Kapalılık ve sınırlılık hali hem bireyciliği tetikledi hem de özgüveni sarstı. Kibir ve şımarıklığa dönüştü zamanla... Epeyce abartılı bir mağduriyet söylemine... Tadı kaçtı buraların... Üryan kaldık...
* * *
O tadı geri getirmek değil mi zaten ortak derdimiz...