“Özel Kalem Müdürü”nün kaleminden rüşvet damlıyor!
Adam başını dayadığı yastığı bile rüşvet istiyor, düşünsenize…
Hâlbuki icra makamı değil!
Ne Bakan ne de Müsteşar…
Karar verici değil, takipçi!
Bakanın işlerini takip ve organize etmesi gerektiği için ona "Özel Kalem Müdürü" deniyor.
***
"Çalışma İzni Çeteleri”ni hep duyuyorduk.
Kirliliğin boyutunu şimdi daha iyi anlıyoruz.
Özel Kalem, hediye istiyor firmalardan...
İçki, puro, laptop...
Onlar da veriyor (!)
Rüşveti kimin aldığını anladık.
Tamam da bu işler tek yanlı değil...
Rüşveti kimler vermiş?
Bunu duyamıyoruz.
***
Özel Kalem ceza siliyor!
Buna gerçekten yetkisi var mı?
50 bin sterlin rüşvet aldığı söyleniyor.
“40 asgari ücret cezayı, 1’e indirdi ve karşılığında indirimli ev aldı" deniyor.
"Çalışma İzni" için nasıl bir bürokrasi yaratılmış da iş buralara geliyor.
Hazine mi bu izin?
Yerin dibinden altın mı çıkarıyorsunuz?
Böylesi rüşvet dönüyorsa ortada…
Bataklığa bakmak gerekiyor önce…
“Çalışma İzni” dediğin içeriği tanımlanmış, kriterleri belirlenmiş, koşulları oluşturulmuş bir belge değil mi?
Şeffaflıkla, açıklıkla, adaletle ulaşılması gereken belgeler iki dudak arasına hapsediliyor, karar süreçlerinde kayırmacılığa imkân tanınıyor, rica minnetle işler yürüyorsa sonuç kaçınılmazdır.
***
Bir de şunu merak ediyorum.
Özel Kalem Müdürü, "Üçlü Kararname" ile görevlendiriliyor.
O "üç imza" nerede?
İmza atmak, kefil olmaktır, sorumluluk üstlenmektir, tasdiklemektir.
Hiç mi sözü yok "Bakan"ın, "Başbakan"ın, "Cumhurbaşkanı"nın!
İmzaları var da utanmaları yok mu?
***
Hep siyasiler konuşuyoruz ya...
Toplumsal yozlaşmanın alanı da giderek genişliyor.
Sivil topluma da bakalım biraz…
Hemşireler Birliği eski Başkanı, şimdi rüşvetten tutuklu...
Elektrik Çalışanları Sendikası eski Başkanı, kendi oğlunu istihdam etmişti, sınavsız...
Diş Tabipleri Odası Başkanı "sahte diploma"dan sabıkalı...
Geçenlerde bir "spor kulübü" başkanının genel kurulda "tüzük değişikliği" yaptığını öğrendim, "yüz kızartıcı suç" tanımını değiştirmiş.
Herkese görev düşüyor, nerede olursak olalım, dürüst ve nitelikli insanların yanında durmalıyız.
"İşimiz olsun da kim isterse olsun, ne isterse olsun" diye diye buralara geldik.
Yüzler kızarmalı artık!
Lakadamya’da açık hava tiyatrosu ve gelişmişlik
Lakadamya, Lefkoşa'da bir semt.
Küçük Kaymaklı ya da Gönyeli kadar sanırım.
Bir zamanlar Kıbrıslı Türklerin de yaşadığı karma bir köydü.
Şimdi gelişti, modernleşti, büyüdü.
Tiyatroya gittim hafta sonu…
Harika bir amfi tiyatroları var.
Parkın ortasında en az bin kişilik bir yazlık tiyatro...
Tıklım tıklım doluydu.
Hem de tümü ailelerden oluşan bir kalabalık, kadınlı erkekli, çoluklu çocuklu...
Gelişmişliğin göstergesi her semtte hem açık, hem kapalı tiyatroların varlığıdır.
Toplumun sanata ilgisidir, 7'sinden 70'ine...
Her köşede bir "araba galerisi" değildir gelişmişlik!
Dere yataklarına kadar villa yapmak, yollardan pahalı arabalar kullanmak, kıyıları işgal etmek değildir.
Aydınlanmak sanatla olur, felsefeyle olur, bilimle olur...
Gösterişle değil!
Kuzeyde kamusal yatırım yapacak yer de kalmadı maalesef!
Yandaş ve hatırlı şahıslara peşkeş çekildi ortalık…
İhtişamlı külliyen olmuş da müzen ya da tiyatro salonun, konser alanın yoksa neye yarar...
Hele hele umudun yoksa…
“Ne olacak benim geleceğim” diyorsa gençler…
Yaşlılar “bakıcı parası” biriktiriyorsa gizli gizli…
Yoksun!
***
Tiyatrocu dostum, harika yetenek İzel Seylani düşürdü beni yine yollara...
Kimileri diyor ki, "Hep İzel'i yazıyorsun."
Hep de o oynuyor!
Sezonu kapatmıyor kolay kolay...
Hem de sınır tanımıyor.
Üstelik yetişebildiğim her yere de gitmeye çalışıyorum doğrusu...
***
Bu kez Yunanca da değil “Katharevusa” dedikleri eski Yunanca konuştukları bir oyunda sahne aldı.
1870'de yazılmış oyun, İstanbul'da geçiyor.
Limasol merkezli ETHAL Tiyatrosu sahneliyor, oyunun ismi "Fiacas."
Yönetmen koltuğunda "Annesi" oyunundan tanıdığımız, iki kardeşini 1973 ve 1974 dramlarında yitiren Alexia Papalazarou var.
***
Oyunu izledim ama dil bariyeri nedeniyle anlamadım pek tabii.
Üst yazı da yoktu bu kez…
İzel'in Türkçe şarkıları, sözleri kulağıma çalındı arada...
Yine en önemli roldeydi İzel, çok fazla konuştu, dans etti, şarkılar söyledi ve yine şaşırdım, bir başka lisanda, bu kadar çok ezberi nasıl başarıyor diye…
Amfi Tiyatro'daki ortamı soludum çoğunlukla... Gençlere baktım, dedelerini, ninelerini getirmişler tiyatroya, ellerinden tutarak... Lefkoşa'nın serin gecesinde, nasıl da mutluydu çocuklar... Her yaştan insan oradaydı ve şaşkınlıkla izledim, seyirciyi... Kimi bastonuyla geldi, kimi tekerlekli sandalyesiyle...
Her mahallede bir yürüyüş parkı... Her semtte bir tiyatro... Her insanın yüzünde bir ışık...
Hayat!