‘Oda sıcaklığında’ bir merhaba!

‘Oda sıcaklığında’ bir merhaba!


Gürkan Gökaşan

Hayaller ve gerçekler…
Yaşam; bu ikisi arasındaki gel-gitlerin bir masada kadeh tokuşturmasıdır belki de... Ya da şöyle diyelim; hayaller hedeflere ulaşmak için bize ışık tutan bir 'luks' gibidir. Gazla çalışır, her elektrik gittiğinde, umutsuzluğa kapıldığımızda, mutfak dolabının üzerinden indirip yakmamız gerekir. Peki ya gerçekler? Çok sıkıcı değiller mi sizce de? Ancak gerçekler de hayallerin sonucunda gelişebilecek bir durum değil midir aynı zamanda?..

Oda sıcaklığında bir merhaba!

Adres Kıbrıs’ın sevgili okurlarına “Oda sıcaklığında bir merhaba!..” Yenidüzen Ailesi’ne tekrar katılmaktan ne denli mutlu olduğumu belirtmek isterim. Geçmiş yıllarda Yenidüzen’de yarı-zamanlı da olsa, güzel insanlarla çalışma fırsatını yakalamıştım. Adres Kıbrıs’ta mümkün olduğunca her hafta, sizlere farklı konulardan, tespitlerimden ve önerilerimden bahsetmeye çalışacağım. Sınırları oldum olası sevmedim. Bu yüzden belirli bir konu ile sınırlı kalıp, kalıplara sığdırılmış konulardan elimden geldiğince uzak duracağımı söyleyebilirim.


Senin, hiç hayalinin olmadığı oldu mu?

Efendim; şimdi kalıpların bir nevi sınır olduğunu düşünecek olursak; bu sınırlar, kalıbın şekline göre gelişebildiklerini de gözardı etmemek gerekecektir. Nasıl ki, kalıp içine dökülen maddeyi o şekle sokuyorsa, kalıbın malzemesine göre, içine dökülen madde de, kalıbın şeklini değiştirmeye çalışabilir. Kimine göre lüks bir otomobile sahip olmak bir hayaldir. Kimine göre ise; ünlü bir sanatçı olmak hayal. Mesela Mars'ta ayrelli toplamayı hayal etmek olduğu gibi, hayal edebilmeyi hayal etmek de bir hayal aynı zamanda. Sınırı diyorum, yok hayallerin. Dilin kemiği olmadığı gibi. Pilot olmayı hayal ederken, sadece vaktin geçmesini bekleyip birinci kulvardan mesaiyi bitiren memur olabilmek ise bir realitedir.


Mahallenin sadık bekçisi Rex peşimizde!

Yaşam gibi sislerle dolu bir filmde oynarken, elimizde olmadan hayal kuruyor, yine elimizde olmadan, bazen dış etkenlerden o hayalleri geçmişe gömüyoruz. Oysa; hayalperest ruhlarımızı dizginleyen gerçekçi ve sıkıcı bir hayat var zaten sol yanımızda. Mahallenin sadık bekçisi Rex gibi peşimizde dolanıyorken o gerçekler, hayalleri yolumuza serpiştirerek engelli bir koşuyu tamamlamak değil midir yaşam?. Peki bizi dizginleyen ‘gerçek’ ne olabilir? Ya da ‘hayal’ kelimesinin karşıtı ‘gerçek’ olabilir mi?


Evlerin içine kadar Amerikan Asfaltı dökülür mü?

Fotosentez yeteneğine sahip birisi çıkıp size, "Öyle senin hayal ettiğin gibi olmuyor o işler..." diye cümle kurmasından sonra kırılacak her heves için vergi toplansa, evlerin içine kadar Amerikan asfaltı dökülürdü muhtemelen. Zaten yaşadığımız bu film gerçek iken, daha fazla gerçeğe ihtiyacımız mı var? Sabah yataktan kalkıp, gece yatağa girmekten başka yapacak şeyleri de olması lazım insanın.
Siz siz olun, kim ne derse desin, ne yaşarsanız yaşayın; hayallerinizi 'oda sıcaklığında' muhafaza ediniz.

BU ARADA;

Oruç Aruoba'nın "Yürüme" isimli şiir kitabından gözüme takılan bu şiiri sizlerle paylaşmak istiyorum.

"Yol, hep,
olanaklılıktan gerçekliğe geçen
yerlerin terkedilmesiyse;
yer de, hep,
olanaklılıktan olanaksızlığa geçen
yolların katedilmesidir."

Dergiler Haberleri