Üçüncüsü yapılan YENİDÜZEN-Deniz Plaza Öykü Yarışmamızın ödüllü öykülerini yayınlamaya devam ediyoruz. Dergimizin bu sayısında iki grupta üçüncü gelen öyküler var.
Zaman makinesini kullanan ve savaşan iki ülke başkanına gönderilen mektuplar var bugün sayfalarımızda…
Olga Sava
2-A
Aydınköy İlkokulu
9,10,11 Yaş Grubu
Konu: Zaman makinesini siz buldunuz. Bu aracınızla ilk olarak nereye ve hangi döneme gitmek isterdiniz, neden? Gittiğiniz yerde ne yapmak isterdiniz? Orada neler yaşardınız? O dönemi ve gördüklerinizi betimler misiniz?
YEDİ CÜCELER PAMUK PRENSESİN BALOSUNDA
Mutlu Pamuk Prenses yaş gününde büyük bir balo düzenledi. Ve yedi cüceleri de baloya davet etti.
- Sevgili Pamuk Prenses, Yedi Cüceler, biz kaba orman adamlarıyız saray balolarında nasıl davranacağımızı bilmeyiz.
- Hayır dostlarım dedi Pamuk Prenses. Baloyu sizler için de veriyorum. Çok eğlenecek, hoşça vakit geçireceksiniz, eminim. Hem benim yaş günüm bu, üzülürüm.
Onu üzmemek için cüceler baloya gitmeye karar verdiler. Ve her günkü elbiseleriyle gittiler baloya. Çünkü başka giyecek bir şeyleri yoktu. Balo vakti gelince saraya girdiler. Pamuk Prenses onları karşıladı ve: “Şu masaya oturun” dedi. “Sizi öteki davetlilerle tanıştırmak istiyorum.”
Yedi cüceler masaya oturdular ve Pamuk Prenses onları teker teker konuklara tanıştırdı.
Aman ne çirkin yaratıklar, dedi davetli hanımlar, beyler birbirine. Şuna bakın! Kulaklar tıpkı eşek kulağı gibi. Ya şunun öfkeli suratına ne dersiniz? Ne basit, ne gülünç şeyler! Gözleri de ne denli aralık öyle.
Ama Pamuk Prenses’e yaranmak için davetlilerin hepsi de ellerini çırpıyorlardı. Pek hoşlanmamışlar gibi cücelere utançlarından kızarıyorlardı ama bir yandan da baloya katıldıkları için seviniyorlardı. Müzik başlayınca cüceler masadan indiler. Ve aksilikler böyle başladı işte.
Artık kimse ilgilenmiyordu onlarla. Tüm davetliler onlara tepelerinden bakıyordu. Yedi cüce de parmaklarının üstünde yükseliyor, zıp zıp zıplıyordu ama kimse aldırmıyordu. Hapşırık, sarı giysili bir bayanı dansa kaldırmak istedi ama az kalsın yere kapanıyordu. Utangaç, kırmızı tuvaletli bir bayana dans etmelerini önerdi. Ama bir tekmeyle uzaklaştırıldı oradan. Öteki cücelerin haliyse daha da beterdi. Hepsi birden yiyeceklerin konduğu bir masanın etrafında toplandılar. Suratlarından düşen bin parçaydı.
- Aman ne eğlence diyorlardı öfkeyle.
- Pamuk Prenses’e söyleyelim dedi bir tanesi. Bizi o çağırdı bu baloya.
- Yoo, yooo, olmaz dedi Bilgin. Baksanıza nasıl mutlu dans ediyor!
- Bana bakın çocuklar, dedi Keloğlan. Buraya eğlenmeye geldik biz. Haydi eğlenelim!
Herkes canı ne istiyorsa onu yapsın. Madem buradakilerin bize aldırdıkları yok, biz de keyfimize bakalım.
- Doğru, doğru dedi hepsi birden. Herkes keyfince oynayıp eğlensin. Yedi haşarı sincap gibi salona dağılıverdi yedi cüce. Utangaç, çekingen bir sabun kalıbı çıkardı. Cüceler madende ipleri kayganlaştırmak için kullanırlardı bunu. Kimseye görünmeden, döşemeğe uzun çizgiler çizdi sabunla. Hatta dans ederken kalkan birkaç ayakkabının altına da sürdü bu sabunları ve işte ne olduysa ondan sonra oldu. Dans edenler birer ikişer kayıp yere düşmeye başladılar. Utangaç gülmekten kırılıyordu. Sessiz sedasız, kadınların eteklerini, şalların püsküllerini, dikmeye koyuldu. Bayanlar ve baylar birbirinden ayırmak için çekiştirip duruyorlardı eteklerini. Etekler, pelerinler yırtılıyor, iç donları, iç etekleri çamaşırları çıkıyor ortaya. Kadınlar çığlıklar atarken, öfkeli öylesine eğleniyordu. Kimseye görünmeden, gizlice Keloğlan oradan oraya koşuyor, bayanların uzun eteklerinin altından, beylerin dirseklerinin arasından yıldırım gibi geçiyordu. Soğuk içkilerini zevkle yudumlayan davetlilerin birbirinin suratına dökülmelerine neden oluyordu. Sonra hızla kaçıyordu. Uykucu kendini yormak istemiyordu pek. Gizlice, yerde sürünen uzun eteklerin ucuna oturuyor hiç yorulmadan, oradan oraya salıncakmış gibi salınıp duruyordu.
- Ahh, ne kadar yorgunum! Bu dans da ne denli yorucu, diye yakınıyordu bilmeden kadınlar. Çünkü uykucu eşeklerin üzerine oturmuş, kendisini bir güzel taşıyordu onlar. Neşeli ise dans etmeye can atıyordu. O da bir yöntem buldu kendine kimseye farkına varmadan dans eden çiftlerin arasına giriyor, onlar başları havada coşmuş dans ederken havaya kaldırdıklarında tutuveriyor ellerini. Sonra da oraya buraya sürüklüyordu. Zavallılar ne olduğunu anlayamadılar bile. Sanırım dansların ne denli düzensiz olduğunu tahmin edebilirsiniz, bu arada kayıp düşenler giysileri yırtılanlar da cabası.
Hapşırığın cebinde bir fırça vardı. Onunla kapıları ve duvarları boyayacaktı. Ama burada boya yoktu. Çok geçmeden buldu aradığını… Büyük bir masanın üzerinde bin bir tür marmelat vardı. Çilek, şeftali, elma, incir, vişne, mandalina marmelat. Hapşırık fırçasını bu marmelatlara bandırıp sessiz sedasız giysileri, pelerinleri, iç eteklerini boyamaya başladı. Çiçekler, kelebekler, aslanlar, ayılar, boyuyordu. Bu mis gibi taze marmelat kokusu salondaki öteki kokulara karışıyordu. Hapşırık çılgınca eğleniyordu. Bilgin ise uzun sopalı bir çiçekle, dans edenleri gıdıklayarak gülmekten kırılıyordu. Kimseye görünmeden bu çiçekle çıplak sırtlara, kollara kaşıntı tozu sürüyordu. İnsanlar sırtlarını kollarını kaşımak için kıvrılıp bükülüyor, hatır hatır kaşınıyordu. İşte bütün bunlar yüzünden bu balo Pamuk Prenses’in sarayında verilen baloların en tuhafı oldu. Balo boyunca yedi cüceler tüm bu yaramazlıkları yaptılar ve davetliler içinde en çok eğlenenler de onlar oldu.
Balo bitince Pamuk Prenses onlarla teker teker vedalaştı.
- Sevgili dostlarım iyi eğlenmişsinizdir. İnsanlar kayıp düştü, giysileri yırtıldı, kadınlar çabuk yoruldular, davetliler birbirinin yüzüne içki fırlattılar ve de her tarafa marmelat bulandı. Bütün bunlara neyin sebep olduğunu da anlayamadım.
- Ya o kaşıntılara ne dersiniz? Diye bağırdı Bilgin. Biraz alınmış gibi ciddi mi ciddi bir tavırla söyledi bunu. Sonra da:
- Gerçekten çok eğlendik Pamuk Prenses, dedi. Ama bir dahaki yaş günü partini ormanda yapacağız. Ve de tüm hayvanları davet edeceğiz, olur mu?
Öyle de oldu. O yıldan sonra Pamuk Prenses’in yaş gününü ormanda, çiçeklerin, ağaçların arasında kutladılar. Cüceler yiyecekleri hazırlıyor, garsonluk yapıyor, çalgılar çalıp şarkılar söylüyor, danslar, komiklikler yapıyorlardı. Her şey öyle güzel oluyor, herkes öyle çok eğleniyordu ki sarayda yaptıklarından daha iyi.