Güzelyurt Kurtuluş Lisesi’nde Kıbrıs tarihi dersinde öğrencilere “kayıp” yakınlarıyla birlikte “kayıplar”ı anlattık…
Güzelyurt Kurtuluş Lisesi’nde tarih öğretmenliği yapmakta olan Aysun Candan Özada’nın daveti üzerine dün Güzelyurt Kurtuluş Lisesi’nde Kıbrıs tarihi dersinde öğrencilere, “kayıp” yakınlarıyla birlikte “kayıplar”ı anlattık, sorularını yanıtladık.
“Kayıp” yakınları Hüseyin Hergüner ve Kubilay Yıldırıcı’yla birlikte davetli olarak gittiğimiz Güzelyurt Kurtuluş Lisesi Kıbrıs tarihi dersinde 10ncu sınıf öğrencilerine “kayıp” yakınlarının neler hissettiğini, “kayıplar”ın bulunması için adamızın iki tarafından okurlarımızın bize nasıl yardım ettiğini anlattık, fotoğraflar eşliğinde bir power point sunuşu yaptık. Sunuşumuza üç 10ncu sınıf öğrencileri katılırken, 12nci sınıftan öğrenciler de sunuşa misafir olarak katıldılar.
Öğrencilere “İncir ağacı”nın hikayesini anlattık: Fotoğraflar eşliğinde anlattığımız bu öykü Ağustos 1974’te Piskobu’daki evinden alınarak “kayıp” edilen Ahmet Cemal, Leymosun’un Çiftlikler bölgesinden alınarak “kayıp” edilen Erdoğan Enver ve Ünal Adil’in hikayesiydi… Ahmet Cemal’ın oğlu Hüseyin Hergüner de bizimle birlikteydi ve o da bu hazin öyküyü öğrencilerle birlikte dinledi. Yıllar sonra Kayıplar Komitesi eski yetkililerinden Ksenofon Kallis, Ayios Yeorgios Alamanos’ta büyüyen bir incir ağacının konumu ve o tür incirin o bölgede daha önce hiç görülmemiş olmasından kuşkulanarak araştırmaya girişmiş ve bu üç “kayıp” insanın incirin çıktığı mağarada öldürülüp orada bırakılmış olduklarını, Ahmet Cemal’in en son yediği şeyin evinin avlusundaki incirler olduğunu ortaya çıkarmıştı. Ardından Kayıplar Komitesi bu alanda kazı yürüterek üç “kayıp” Kıbrıslıtürk’ten geride kalanlara ulaşmış ve DNA testleri ardından defin için ailelerine teslim edilmişlerdi, küçük tabutlar içerisinde… Hüseyin Hergüner, “İncir Ağacı”na ilişkin sunuşumuz ardından öğrencilere hitaben konuşmasında savaşın çok kötü şeyler getirdiğini, bu nedenle barış istediğini ifade etti.
Piskobu’nun bir diğer “kayıp” Kıbrıslıtürk’ü ise Zübeyir Hamit – onu Kıbrıslıtürk tarafı “Kayıplar Listesi”ne koyma zahmetine dahi girmemiş – bu yüzden adı listelerde yok. Bu yüzden “kayıp” Zübeyir Hamit için Kayıplar Komitesi “Adı listede yoktur” gerekçesiyle kazı yapmıyor. Zübeyir Hamit, 1974’te Piskobu’da bulunduğu mevzide yaralanmış ve ardından “kayıp” edilmişti… Zübeyir Hamit’in kardeşi Kubilay Yıldırıcı, öğrencilere kardeşinin öyküsünü ve onu arama çabalarını aktararak, “kayıp” kardeşinin bulunması için elinden gelen her şeyi, bizimle birlikte yapmakta olduğunu anlattı, on yılı aşkın süredir bu konuda çalıştığımızı belirtti. İnsani İşler Komiserliği’nin Piskobu’da yürüttüğü kazılardan da söz eden Yıldırıcı, bu süreçte babasının vefat ettiğini, annesinin de çok yaşlandığını ancak oğlunun kalıntılarının bulunmasını ve onu doğru düzgün bir mezara defnetmek istediğini aktardı.
Öğrencilere 1974’te yaşanan Dohni katliamı, Palekitre katliamı, Minareliköy katliamı, Muratağa-Atlılar-Sandallar katliamı, Galatya katliamı gibi sivillerin, kadınların ve çocukların öldürülmüş olduğu çeşitli katliamlardan söz ettik, 1963-64 yıllarında yaşanan öldürme olayları ve “kayıp” edilme olaylarını aktardık, “kayıplar”ı arama sürecimizde her iki toplumdan okurlarımızın yardımlarıyla gömü yerlerini bulduğumuz Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum “kayıplar”dan söz ettik.
Öğrencilere “kayıp” yakınlarının neler hissettiğini, nasıl büyük bir acı ve bekleyiş içinde olduklarını, travmalarının hiçbir zaman ele alınıp onlara psikolojik destek verilmediğini de belirttik ve bu kanayan yarayı iyileştirmek için son 18 yıldır YENİDÜZEN gazetesinde yürüttüğümüz, POLİTİS gazetesinde de yer alan araştırmacı gazetecilikten örnekler verdik.
Öğrencilerin çeşitli sorularını da hep birlikte yanıtladık ve ardından Güzelyurt Kurtuluş Lisesi Müdiresi Canev Uzunboylu Osmanlı bize güzel birer buket çiçek sundu ve öğrencilerle birlikte hatıra fotoğrafı çektirdik.
Bu konuda bizi davet eden ve bu etkinliğin organize edilmesine öncülük eden tarih öğretmeni Aysun Candan Özada’ya, okul müdiresi Canev Hanım’a, etkinliğe katılan tüm öğretmen ve öğrenciler ile “kayıp” yakını arkadaşlarımız Hüseyin Hergüner ve Kubilay Yıldırıcı’ya çok teşekkür ederiz.
Tuncer Bağışkan’dan “Anlatılmamış gerçek bir hikaye derlemesi…”
Yakılan Ford garajının hikayesi…
Araştırmacı yazar Tuncer Bağışkan, dün akşam sosyal medyada “Anlatılmamış gerçek bir hikaye derlemesi” başlığı altında 1958’lerde yakılan Ford garajının hikayesini kaleme aldı. Tuncer Bağışkan, şöyle yazdı:
“Lefkoşa Belediye Pazarındaki Rum manavların Türk teşkilat adamları tarafından oradan uzaklaştırıldıkları 1958 yılında bir başka olay daha gerçekleşir. Tahminen 1949 yılında Lefkoşa Girne Kapısına inşa edilen ve Rumların çalıştırdığı Ford garajın yakılmasına ve bu görevin de Kara Çete elemanlarına yaptırılmasına karar verilir. Bir gün, aralarında Laptalı N.K'’in de bulunduğu dört kişi zamanın teşkilat liderlerinden avukat O.Ö. tarafından çağrılır ve kendilerine Ford garajını yakmaları talimatı verir. Ayrıca bu olayı hiç kimseye anlatmayacaklarına dair kendilerine yanındaki bir tabanca üzerine yemin ettirir. Böylece bir Türk mahallesindeki bir Rum iş yeri de diğerleri gibi tarihe karışmış olur. Bu olayından sonra İngilizler Laptalı N.K'i yakalarlar. Avukatlığını yine O.Ö. üstlenir. N.K hapishaneden çıktıktan sonra suçsuz yere tutuklandığı gerekçesiyle İngiliz Yönetimine dava açar… Bu davayı kazandığından İngiliz hükümeti tarafından müvekkiline tazminat parası ödenir…”
KAZILARDA SON DURUM… KAZILARDA SON DURUM…
Yerani’de (Turnalar) bir “kayıp”tan geride kalanlara ulaşıldı…
Kayıplar Komitesi’nin Yerani’de (Turnalar) yürütmekte olduğu kazılara ilişkin dün bölgeden bazı okurlarımız bizi arayarak bir “kayıp”tan geride kalanlara ulaşılmış olduğu hakkında bilgi verdiler.
Okurlarımızın uyarısı üzerine Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Ofisi Kazılar Koordinatörü Arkeolog Demet Karşılı’yı arayarak okurlarımızın söylediklerinin doğru olup olmadığını sorduk. Kazılar Koordinatörü, Yerani’de (Turnalar) bir “kayıp”tan geride kalanlara ulaşmış olduklarını doğruladı.
Kazı ekibinde bulunan tüm arkeologlarımıza, şirocularımıza ve diğer çalışanlara “kolay gelsin” diyoruz. Bizi bu konuda bilgilendirmiş olan okurlarımıza da çok teşekkürler…