Münür Teralı
mnrtrl@hotmail.com
Öğretmen Okulu, Türk Öğretmen Koleji, Atatürk Öğretmen Akademisi… 1937’den beri ismi birkaç kez değişti. Prensipleri, amacı, ilkeleri değişmedi, sulanmadı. Bilindiği üzere, Nisan 2017’de eğitim bakanı Özdemir Berova tarafından Atatürk Öğretmen Akademisi (akademi) ile bir üniversitenin işbirliği protokolü imzalayacağını müjdelemiş (!) ve geçtiğimiz temmuz ayı içerisinde de bu protokol Lefke Avrupa Üniversitesi (LAÜ) ile imzalanmıştı. Bu protokolün akademiye yönelik, neden yeni bir saldırı dalgası olduğuna yazının ilerleyen kısımlarında yer verilecektir.
Eski Hurmalar
Akademi, kurulduğu günden beri ülkenin ilkokul öğretmeni ihtiyacını karşılamayı amaçlamaktadır. Üstelik bunu planlı ve programlı bir şekilde yapmaktadır. Ülkenin 4 yıl sonraki ilkokul öğretmeni ihtiyacı öngörülmekte, ve bu ihtiyaca yönelik akademiye öğrenci alınmaktadır. Akademide okumak ve öğretmen olmak isteyen öğrenciler, akademi giriş sınavında başarılı olmak zorundadırlar. Değelim ki bu yıl akademiye 50 öğrenci alınacaktır ve sınava 500 öğrenci başvurmuştur. Bu sınav sonucunda en yüksek puanı alan ilk 50 kişi mülakata çağrılır ve mülakat sonucunda öğretmenlik yapmaya engel bir durumu olmadığına karar verilirse okula kabul edilir. Yani ülkemiz için çokça sıradan olan torpil mekanizmaları akademi için geçerli değildir. Üstelik akademi ücretsizdir. Hatta devlet akademi öğrencilerine ihtiyaç durumuna göre burs da vermektedir. Kısacası akademi ülkemizdeki sosyal devlet anlayışının son kırıntılarındandır. İhtiyacını belirle, ihtiyacına göre ücretsiz eğit ve iş garantisi sağla. Günümüzün liberal gerçeklerinden amma da uzak!
Liberal gerçekler demişken, 2000’li yıllardan itibaren sosyal devlet anlayışından hızla uzaklaşılmış, devletin topluma vermesi gereken en temel hizmetler bile paralı hale gelmeye başlamıştır. Ulaşım, haberleşme, hatta sağlık ve eğitim bile özel sektöre terk edilmiştir. Hasta ve öğrenci gibi kavramlar algıda ortadan kalkmış ve her ikisine de “müşteri” gözüyle bakılmaya başlanmıştır. Devletin topluma hizmet götürdüğü, devlet okulları ve hastaneleri kaderlerine terk edilmiş ve hatta özel sektörün önünü açmak için devlet eliyle iyi hizmet vermeleri engellenmeye çalışılmıştır. Akademi de bu liberal saldırıdan nasibini almıştır. 2010 yılında dönemin eğitim bakanı Kemal Dürüst, (soyadını hep ironik bulmuşumdur) akademinin misyonunu Yakın Doğu Üniversitesi’ne devretmek ve akademiyi kapatmak için kolları sıvamıştı. O dönemde başta akademi öğrencileri olmak üzere, öğretmenler, sendikalar ve konuya duyarlı toplum kesimleri tarafından uzun soluklu bir mücadele verilmiş ve akademinin ortadan kaldırılması engellenmiştir. 2010’dan önce de akademiye saldırılar olmuş ve 2010’dan sonra da saldırılar olmaya devam etmiştir. O dönemde yapılan çadır eylemleri, sokak tiyatroları, televizyon programları, açık oturumlar halen daha hafızalarımızda canlıdır. Demem o ki, bu akademiye yapılan ilk saldırı değildir. Ve saldıranlara kötü haber; başarılı olamayacağınızdan son saldırınız da olmayacaktır.
DEVAM FİLMİ
Bu saldırılar sadece akademiyle ya da 2000’li yıllarla sınırlı değil. Topluma ait, üretime dayalı, yerel ne kadar değerimiz varsa saldırıya uğradı, uğruyor… ETİ, Sanayi Holding, TEM Otelciler Okulu, Hemşirelik Yüksek Okulu, KTHY, DAİ-DAK, Su Şebeksi… Yazmak, düşünmek, bilmek ve şahit olmak ne acıdır ki kaybettiklerimizdendir. Bu saldırılar, dayatmacı TC, açgözlü sermaye ve işbirlikçi hükümetlerce (üç silahşörler) yürütülmektedir. Akademiye yapılan saldırılar, bu saldırılardan bağımsız, bağlantısız değildir. Hiçbir şey üretmeyen, devletin hiçbir hizmet vermediği, en temel ihtiyaçların bile para vermeden karşılanamadığı bir yapı yaratılıyor.
Bunlardan bir tanesi özellikle bu duruma çok benzediği için önemli. Hemşirelik Yüksek Okulu. Bilenler hatırlayacaktır eskiden böyle bir yüksek okulumuz vardı. Hemşire ihtiyacı öngörülür, planlama yapılır, öğrenciler ücretsiz bir şekilde eğitilir ve iş garantisi sağlanırdı. Sonra bir gün, aklı evvel bir eğitim bakanı, Hemşirelik Yüksek Okulu’nu yapısı güçlensin(!) ve modern eğitim verebilsin(!) diye Yakın Doğu Üniversitesi’yle protokol imzalamaya zorladı. Sonuç mu? Okul kapandı, hemşirelik eğitimi özelleşti, üniversiteler karlarını artırdı ve onlarca mezun işsiz hemşirelerimiz oldu.
Akademiye yapılan saldırı da kendinden öncekilerin devam filmi niteliğindedir. Üstelik biz bu çekimleri durduramazsak üç silahşörlerin daha çekecekleri çok film olacaktır. Elektrik Kurumu, Telefon Dairesi bunların başındadır.
YALANLAR ve GERÇEKLER
Gelelim fasulyenin faydalarına. Atatürk Öğretmen akademisi ve LAÜ arasında imzalanan protokol neden akademinin varlığına yönelik bir saldırıdır? Bu protokolün 3 imzacısı vardır. Eğitim Bakanı Özdemir Berova, AÖA Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Yaratan ve LAÜ Rektörü Mehmet Ali Yükselen. Şimdi bu protokolün imzacılarının kendilerinin ifade ettikleri iddiaları, protokolün maddeleriyle karşılaştıralım.
- Yalan 1: (Özdemir Beraova)
“Öğretmen Akademisi’nin yapısı güçlendirilecektir. Öğretmen Akademisi’nin kimliği tamamen korunmuştur.”
- Gerçek 1:
Protokol Madde 3/c. ÖSYM tarafından LAÜ’ye yerleştirilen öğrenciler ve çift diploma kapsamındaki AÖA öğrencileri, AÖA tesislerini kullanacaklardır. LAÜ yapacağı yazışmalarda bu mekan için “LAÜ Lefkoşa Kampüsü” ifadesini kullanabilecektir.
Protokol Madde 3/d. Bu işbirliği protokolünde tanımlanan işlerin yürütülebilmesi için LAÜ, AÖA’da idari ve/veya akademik personel bulundurabilecektir. Bu personeller için gerekli çalışma ortamı AÖA tarafından sağlanacaktır.
Protokolün maddelerine bakıldığında yapısı güçlenenin akademi değil, LAÜ’nün olduğu açıktır. Ayrıca akademi kurumsal kimliğini koruyamamış ve LAÜ’ye kaptırmıştır.
- Yalan 2: (Özdemir Beraova)
“ Akademinin diploması YÖK tarafından tanınmıyor. Akademi mezunları yurt dışında yüksek lisans ve doktora yapamıyor.
- Gerçek 2:
Akademi öğrencilerinin yurt dışında (gerek Türkiye, gerek Avrupa) yüksek lisans ve doktora yapmalarının önünde hiçbir engel yoktur. Yurt dışında yüksek lisans ve doktora yapan onlarca akademi mezunu vardır. Birçoğu da ülkemizdeki üniversitelerde akademisyenlik yapmaktadır.
- Yalan 3: (Hüseyin Yaratan, Mehmet Ali Yükselen)
“ Akademi öğrencileri LAÜ’nün alt yapısından yararlanabilecek, LAÜ eğitim fakültesi alt yapısı akademi öğrencilerinin kullanımına verilecek.”
- Gerçek 3: Protokolde bu iddiaları düzenleyen hiçbir madde bulunmamaktadır. Hatta protokolün üçüncü maddesinin c fıkrasında LAÜ öğrencilerinin AÖA tesislerini kullanabilecekleri düzenlenmiştir.
Tüm bunlar bize açıkça gösteriyor ki bu protokol, Öğretmen Akademisi’nin iyiliği ve gelişmesi için imzalanmamıştır. Tam aksine akademinin kapanmasına sebep olacak süreci başlatması için dayatılmıştır.
SORUN BENDE DEĞİL SENDE
Üç silahşörler sürekli kurumlarımıza, değerlerimize saldırıyor. Bizler de doğal olarak savunuyor ve sahip çıkıyoruz. Ancak bu durum bizleri sürekli dayatılanların yanlışlığına odaklanmaya itiyor ve olayları tersten yorumlamamızı engelliyor.
Eğitim Bakanlığı 2017-2018 Öğretim Yılı’nda ihtiyaç fazlası bölümleri açıkladı. Beden Eğitimi ve Spor Öğretmenliği, Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Öğretmenliği, Coğrafya Öğretmenliği, Hemşirelik(!), İngilizce Öğretmenliği, Okul Öncesi Öğretmenliği, Sosyal Bilgiler Öğretmenliği, Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık, Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği, Türkçe Öğretmenliği, Zihin Engelliler Öğretmenliği. Ne kadar çok bölüm? Üstelik bunlar sadece öğretmenlikler. Bunlar dışında daha birçok bölüm var. (Hemşireliği listeye bilerek ekledim) Yüzlerce mezun, işsiz ve eğitim aldıkları alanlarda iş bulamayacak öğretmen adayı. Üstelik halen bu bölümler öğrenci almaya ve işsizler ordusunu büyütmeye devam ediyor. Boşa harcanmış, emek, para ve zaman. Ne büyük israf! Halbuki tüm öğretmenleri akademi yetiştirse? Kendi bildiği yoldan. 80 yıldır yaptığı gibi… Planlı, öngörülü, parasız ve bilimsel.
Sorun Atatürk Öğretmen Akademisi’nde değil. Sorun diğer her şeyde. Para kazanma uğruna işsizler ordusu yaratan, öğrenciyi müşteriye, okulu ticarethaneye çeviren sistemde.