Öğretmen Neden Boşa Çıkar?

Geçtiğimiz hafta Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanı, Sayın Kemal Dürüst, iki büyük gazeteyi ziyaret ederek “Öğretmenlerin Yer Değiştirme Tüzüğü” hakkında bilgiler verdi… Hangi gerekçe ile olursa olsun Sayın Bakanın bu anlamdaki

     

 

    Geçtiğimiz hafta Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanı, Sayın Kemal Dürüst, iki büyük gazeteyi ziyaret ederek “Öğretmenlerin Yer Değiştirme Tüzüğü” hakkında bilgiler verdi… Hangi gerekçe ile olursa olsun Sayın Bakanın bu anlamdaki ziyaretleri bana göre oldukça önemli ve yerinde olmuştur. Ziyaretler sonucunda haberciler; birinci ağızdan bilgilenmiş, ülkemizdeki tüm öğretmenleri ilgilendiren bu tüzüğün durumu hakkında en doğru bilgileri elde edilmesi sağlanmıştır…

 

Bu bilgilendirme sayesinde Sayın Dürüst’ün öyle ya da böyle bu tüzüğün mutlaka geçirilmesi konusunda kararlı olduğu anlıyoruz… Sendikalarla bir uzlaşı arayışı var ama bu uzlaşı sağlanmasa da bu tüzük geçecek… Ayrıca şunu da öğreniyoruz ki; “Bu tüzükte düzenlenen yer değiştirmeyle ilgili diğer kurallar aranmaksızın, son iki yılında üst üste olumsuz sicil almış olanlar, hizmetin gereği olarak yer değiştirme işlemine tabi tutulurlar…”  maddesine ilk andan beri Sayın Kemal Dürüst’te sıcak bakmamış… O zaman şu soru akla geliyor: Mademki bu maddeye sıcak bakılmıyordu niye bu maddeyi içeren haliyle tüzük Yüksek Danışma Kurulu’ndan apar-topar geçirilmek istendir… Yine de her şeye rağmen bir uzlaşı arayışının olması ve tüzüğün tartışılarak en doğru biçimde geçmesi desteklenmesi gereken bir olgu…

 

Öte yandan Sayın Dürüst’ün YENİDÜZEN gazetesine yaptığı ziyarette verdiği bilgiler çok daha önemli bir tartışmayı başlattı… Sayın Bakanın ifadesine göre özellikle orta öğretim ve mesleki teknik öğretimde 1000 öğretmen boşta... Dahası 66 müdür muavini hiç derse girmiyor, 177 öğretmen haftalık 5 ve daha altında ders saati ile görev yapıyor… Genel Ortaöğretim ve Mesleki Teknik Öğretim kadrolarında aktif olarak çalışan öğretmen sayısının 3000 civarında olduğu düşünüldüğünde 1000 öğretmenin boşta olması durumunun oldukça abartılı olduğu söylenebilir. Ancak yine de bir an için bu rakamların doğru olduğunu düşünelim…

 

Peki, ama öğretmen neden “boşa” çıkar? Dahası bu 1000 öğretmeni, 66 müdür muavinini kim “boşa” çıkartıyor? Bu soruların tek bir yanıtı var. O da “yanlış eğitim yönetimi ve plansızlık”. Bir de bunların üstüne siyasi kaygılarla iş yapma eklenince alın size çarpık yapıyı…

 

İşte size birkaç örnek: Temel eğitim kapsamında, “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi” dersini zorunla hale getirilmesi için Matematik dersi 1 saat azaltıldı. Yani 20 şubesi olan bir ortaokulda bir Matematik öğretmeni boşa… Hiçbir amaca hizmet etmediği bilindiği halde “20 Temmuz” tekrar fen lisesi haline getirildi. Yani bu okulda diğer alanlarda görev yapan öğretmenler boşa çıktı… Kolejlere girişi ilkokul sonrasına çekip, ortaokullardaki İngilizce ders sayısını azaltınca özellikle merkez okullarda İngilizce öğretmenleri boşa çıktı…  “Akademik sınıfların” kapsamı ve etkinliği düşürülünce İngilizce Fen Bilgisi ve İngilizce Matematik öğretmenleri boşa çıktı… “Bilgi Kuramı”, “Düşünme Eğitimi” gibi yeni paradigma dersleri kapsamı yok denecek düzeye çekilince Felsefe Grubu öğretmenleri boşa çıktı… Okullardaki koçluk yapısını bozup, okul sporlarına ilgiyi düşürünce Beden Eğitimi öğretmenleri boşa çıktı… Mesleki Teknik Öğretim’de sektörsel işbirliği yapılmadı için ilgi, istek ve ihtiyaç duyulmayan alanların devam edilmesinde ısrar edildi ama öğrenci bulunamadığı için birçok meslek lisesi öğretmeni boşa çıktı… Ve daha onlarca plansız, programsız eğitim icraatları…

 

Bütün bunlara hatılı ihtiyaç çalışmaları, siyasi kaygıyla yapılan münhal alanlar ve öğretmen görevlendirmelerini eklerseniz alın size boşa çıkmış 1000 öğretmen

 

Kısacası, öyle ya da böyle geçecek olan “Öğretmenlerin Yer Değiştirme Tüzüğü” boşa çıkan öğretmen sorununu çözmeyecek. Çünkü bu sorun öğretmen nakillerinden değil, yanlış eğitim yönetimi ve plansızlığın bir ürünüdür… Eğitim, bu anlayışla yönetilmeye devam edilirse, hangi tüzük çıkartılırsa çıkartılsın adaletsiz ders yükü dağılımı sorunu çözülemeyecektir…

 

 

 

 

 

 

 

BURAYA DİKKAT   

 

 

İlahiyat ve “Taşlamak”

 

         Hatırlanacağı üzere geçtiğimiz hafta YENİDÜZEN’den muhabir arkadaşlar,  Haspolat Meslek Lisesi’nde açılan İlahiyat bölümünü ziyaret etmek istemiş ancak öğrencilerin taşlı saldırısı ve okul yönetiminin sert tepkisini karşısında ziyaret gerçeklememiştir.

 

Bu olaydan bir kaç gün sonra Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı’na bağlı Mesleki Teknik Öğretim Dairesi Müdürlüğü devreye girerek gazeteci arkadaşlarımıza İlahiyat bölümünde okuyan öğrencilerle röportaj yapma olanağı sağladı… Eğitim Bakanlığı yetkilileri bu anlamdaki duyarlı davranışlarından dolayı kutlamak gerekir. Ancak dikkatlerden kaçmaması gereken bir başka önemli durum var bu yaşananlarda… “İlahiyat eğitimi verdiğimiz öğrenciler, hangi duygu ve tutumları taşıyorlar ki! Kendileri ile sadece konuşmaya gelen gazetecilere taş atıyorlar?”

 

Farklı din adamları, dinin ne olduğuna dair farklı açıklamalar getirmiştir. Ancak bu konuda geçerli kaynaklar göre en genel tanımıyla din; ilahi kitapların çizdiği yol, uyulmasını istediği hükümler ve korunmasını emrettiği mutlak hükümlerdir. Din, inanmak ve inandığını yaşamaktır”. Peki, ama taş atan bu çocuklar neye inanıyorlar? Bu inançlarını nasıl yaşıyorlar? İlahiyat eğitimi almış bir birey (ki çocukların ifadelerine göre bu eğitimi isteyerek seçtiler) nasıl olurda bir başkasına taş atma duygusuyla hareket ederler? Bir başkasına şiddet uygulamak, zarar vermek, yaralanmasına sebep olacak tutum içerisinde olmak, ilahiyat eğitimi alan bireylerin kolaylıkla sergileyebileceği bir davranış mı?

 

Yüksek öğretimden önce öğrencilere verilecek ilahiyat eğitimin, onların üst düzey düşünme becerileri kazanmasına engel olacağı gerçeği bir yana dursun, bu olay bize açıkça gösteriyor ki doğru düzgün bir ilahiyat eğitimi de verilemiyor… Kısacası, ilahiyat eğitimini bu kadar çok ısrarla ayakta tutulmaya çalışılanlar, kelimenin tam anlamıyla sınıfta kaldılar…

 

 

 

 

BİLİYOR MUYDUNUZ?

 

 

Burs Yok…

 

 

İnsanın yaşam dönemlerinin her biri kendine özgü koşullara sahip olsa da gençliğin bunlar içinde en özeli ve en güzeli olduğunu ifade etmek mümkündür. Gençliği sadece bir yaşam dönemi olarak algılamak, kuşkusuz ki eksik bir değerlendirmedir. Kişiliğin oluşma sürecinin en yoğun biçimde yaşandığı, hayallerin ve ideallerin en derinden yaşandığı, dahası çağdaş, yetişkin bir birey olmanın şekillendiği en özel dönemdir gençlik…

 

Hiç şüphe yok ki Kıbrıslı bir genç olmak birçok açıdan zordur. Üniversite öğrencisi Kıbrıslı bir genç olmak daha da zordur. Çünkü geleceğin nitelikli bireyleri olacak günümüzün üniversite gençleri kendi kaderlerine terk edilmiş durumdadır. Üstelik bu terk ediliş yasa tanımadan, hiçbir vicdani kaygı duymadan sorumsuzca devam ediyor. En acısı da, sorumsuzluğu gösterenlerin, bu ülke insanlarını geleceğe taşımaktan sorumlu olan yöneticilerin göstermesidir. Yükseköğretimdeki öğrencilere 5 aydı bursları ödenmiyor…  Neden ödenmiyor? Ne zaman ödenecek? Kimse bilmiyor… Geleceğimizi emanet edeceğimiz bu gençlere kimse yanıt vermiyor, veremiyor…

 

Oysa burs, yükseköğretim öğrencilerini maddi yönden desteklemek, sosyal ve kültürel gelişmelerini kolaylaştırmak, onların nitelikli birey olma yolunda ilerlemelerine toplumsal anlamda destek olmak demektir… Ama böyle bir desteği ara ki bulasın…

 

 

 

 

 

Arşiv Haberleri