Öğretmen ve Okul Yönetici

Salih Sarpten

  Okulların açılmasının ilk günlerinde Şht. Ertuğrul İlkokulu’nda yaşananlar, eğitim sistemindeki öğelerin; yeterliliklerini ve bugünkü ihtiyaçlara yanıt verip-veremediğini bir kez daha gözden geçirmemiz gerektiğinin teyidi gibiydi… “Öğretmen, o hep bildiğimiz öğretmen mi olmalı? Okul yöneticisi, bugünün ihtiyaçlarına yanıt verebiliyor mu?” sorularına anlamlı yanıtlar vermemiz lazım… Ancak hem eğitim yöneticileri, hem öğretmenin örgütlü yapısı eğitim sendikaları, hem de eğitim sisteminin en büyük unsuru anne-babalar bu tartışmalarının ne yazık ki çok uzağında…

Hal böyle olunca eğitim bir sistem olmaktan çıkıyor… Olgu ve olaylara; her kesim kendi penceresinden, kendi ihtiyaçlarından, kendi değerlerinden bakarak, kendi işine geldiği gibi yorumlar yapmaya devam ediyor… Oysa “eğitim bilimi” boyutu kimsenin aklına gelmiyor.

Altını çizerek söyleyeyim; bu yazı Şht. Ertuğrul İlkokulu’nda yaşananları yorumlamaya yönelik bir yazı değildir. Esas tartışmamamız gereken şeyin de bu olduğu kanaatinde değilim. Çünkü dün Şht. Ertuğrul İlkokulu’nda yaşananların yarın bir başka okulda yaşanmayacağının garantisi yok… O halde tartışmamız gereken; bugünün eğitiminde öğretmenin ve okul yöneticisinin taşıması gereken yeterlilikler olmalıdır…

Bir öğretmeni, çağdaş öğretmen yapan; bir okul yöneticisini, çağdaş bir yönetici yapan nedir? Gerçekten önemli bir soru değil mi? Mesleğinde çağdaş olmak…

Öğretmen; özellikle bu çağda, her şeyi bilen insan egosundan sıyrılarak yeni, bilgiye açık ve yeterince ego anlayışına sahip olmalı… Mesleki vizyonunun içine çocuğun en yüksek derecede fayda sağlamasını almalı…  Çocuğun, çocuk olduğunu unutmadan ve okulun biz yetişkinlerin tanımladığı şekliyle değil çocuk için ne anlama geldiğini fark etmeli… Kendileri için oluşturdukları ve onları tarif eden herkesin açıklıkla söyleyebildiği, vazgeçemedikleri bir meslek etiği anlayışı olmalı… Sürekli değişim ve gelişim isteği içinde olması gerekliliği… Olayları kişiselleştirmeden, çağın en temel becerilerinden birisi olan işbirlikçi çalışma becerisini geliştirmiş olmalı… Pek tabii ki, alanının en iyisi olma yolunda ilerlemesini durdurmaması…

Peki ya okul yönetici! Çağdaş bir okul yöneticisi hangi yeterlilikleri taşımalı? Elbette ki öncelikle alan yeterliliğine sahip olmalı: Öğretim yöntem ve teknikleri, süreçleri ve işlemleri konusunda uzmanlık taşımalı… İnsancıl yeterliliklere sahip olmalı: Okul yöneticisi gerek bire bir, gerekse grup olarak insanlarla çalışabilme becerisine sahip olmalı. Empati yaparak, bireysel farklılıkları dikkate almalı… Elbette ki kavramsal yeterliliklere de sahip olmalı:  Okulu bulunduğu toplum içinde, eğitim sistemi içerisinde ve evrensel ölçüler içerisinde görebilmeli. Eğitim alanındaki kuramsal gelişmeleri izleyebilme, kavrayabilme ve karşılaştığı örgün eğitim durumlarını, bu kuramsal ve kavramsal bakış açısı ile değerlendirebilme becerisine sahip olmalı…

Yukarıda okuduklarınız çağın ihtiyaç duyduğu öğretmen ve okul yönetici olma yeterlilikleri özetliyor. Çağdaş bir eğitim sistemi olabilmenin koşullarından birisinin de çağa uygun öğretmen ve okul yöneticilerinin varlığı ile mümkün olacağı aşikar…

Peki, ama okullarımızdaki öğretmen ve okul yöneticileri yetkin ve yeterli değil mi? Asla böyle bir şey söylemiyorum… Öğretmenlerimizin ve okul yöneticilerimizin çok nitelikli bireyler olduğu tartışmasızdır.  Eğitim sisteminde yaşanan onca olumsuzluğa rağmen belirgin bir ilerleme sağlanıyorsa, işte bu nitelikli öğretmenler sayesindedir… Ancak öğretmenlik mesleğinin statüsünde büyük bir erozyon yaşandığı da ortadadır. Bu erozyonun temelinde de öğretmenlik mesleğini, 21. Yüzyıl ihtiyaçlarını karşılayacak yeterliliğe getiremememizin etkili olduğunu düşünmeliyiz…

Bizim ülkemizde nasıl öğretmen ve/veya nasıl okul müdürü, müdür muavini olunduğu herkes tarafından biliniyor.  Öğretmenlik ve/veya okul yöneticiliği seçimi, atanma sınavları ya da mülakatları yukarıdaki yeterliliklerin kapsamında yapılmadığı ortada… Öğrenciyi merkeze almak yerine, daha çok bireysel ihtiyaçlarımızı ve hırslarımızı merkeze alan uygulamalar tercih ettiğimiz de ortada… Bütün bunlara bir de sınav odaklı, yarışmacı esasa dayanan bir eğitim yaklaşımı eklerseniz, çağdaş bir eğitim sisteminden ne kadar uzakta olduğumuz kolaylıkla anlaşılabilir…

O halde toplumsal olarak eğitim anlayışımızı kendimizden başlayarak değiştirmeli, 21. Yüzyıl ihtiyaçlarını dikkate alan bir yaklaşımla çağdaş eğitim sistemini kurmak için adım atmalıyız. Yoksa dün bir okulda yaşananların çok daha fazlasının yarın bir başka okulda yaşanmasına engel olamayacağız…

-------------------------------------------------------------------------------


Biliyor muydunuz?

 

21. Yüzyılda Okulların İşlevi

Bilim insanlarına göre; 21. Yüzyılda eğitimin niteliği ve okulun işlevleri büyük ölçüde teknolojik değişim tarafından ve bu değişim karşısında takınılan tavır tarafından belirlenecektir. İddia şudur:“Günümüzdeki teknolojik gelişmelerin insanlık üzerindeki etkisi, sözlü kültürden yazılı kültüre geçiş kadar önemlidir.” Başka bir deyişle, günümüzdeki teknolojik gelişmeler insanlığı en az yazının icadı kadar etkileyecektir. Söz konusu etkiyi, bilimsel bilgi miktarındaki artış hızında, bilgi birikiminde, bilgiye kolay erişimde görmek mümkündür.

Bu nedenle eğitim bilimcilere göre 21. Yüzyıl okullarında uygulanması gereken öğretim programlarının şu üç unsuru içermesi gerekmektedir:
1. Disiplinlerarası öğeler taşıması
2. Bütünleştirilmiş olmalı
3. Beceri temelli öğretimi içermeli.

---------------------------------------------------------------


Aklınızda Bulunsun

 

Öğrencilerin İstediği Üniversite

Dünyanın en geniş yükseköğrenim ağı olan “Laureate Üniversite Ağı”, 21 ülkedeki 37 farklı üniversite öğrenciler arasında bir anket yaptı… Öğrencilere, nasıl bir üniversite istediklerini ve ve gelecekteki üniversiteleri nasıl hayal ettiklerini sordu… İşte bu anketten önce çıkan sonuçlar:

Araştırmaya katılan öğrencilerin %43’ü geleceğin üniversitelerinin birçok ders için ücretsiz ve online içerik sağlayacağına inanıyor. Katılımcıların %59’u ise öğrencilerin gelecekte ders almak ve öğrendiklerini arkadaşlarıyla paylaşmak için sosyal medya platformlarını kullanacaklarını öngörüyor.

Katılımcıların yüzde 52'si gelecekte derslerin çoğunluğunun günün her saatinde yapılabileceğini, yüzde 44'ü ders programlarının geleneksel ders takvimleri yerine çalışan öğrencilere ve/veya belirlenmiş saatler dışında öğrenim görmeyi tercih eden öğrencilere uygun olacak şekilde düzenlenmesi gerektiğini belirtiyor.

Katılımcıların %54’ü gelecekte üniversitelerin müfredatının ağırlıklı olarak grup projelerine ve öğrenciler arasındaki işbirliğine dayalı olacağına inanıyor. Ayrıca, yüzde 43'ü, geleceğin üniversitelerinde kişileştirilmiş özel online ders sistemlerinin kullanılacağına ve böylece geleneksel sınıf içi eğitim anlayışının önemini kaybedeceğini düşünüyor.

Katılımcılar geleceğin üniversitesinin sektörün ve toplumların ihtiyaç duyduğu iş alanlarında uzmanlaşmaya hazır mezunlar yetiştirmeye odaklanacağını düşünüyorlar. Katılımcıların %61'i geleceğin üniversitelerinde birçok dersin sektördeki profesyoneller tarafından verileceğini düşünürken, derslerin farklı dillerde yapılacağına inanıyor. Ayrıca, katılımcıların yüzde 70'inden fazlası geleceğin üniversitelerinde sadece derslerin içeriğini oluşturan konuların değil kariyer odaklı becerilerin de eğitimin bir parçası olacağını öngörüyor.

Araştırmaya katılan üniversite öğrencilerin görüşleri böyle… Ülkemizdeki üniversite yöneticilerine duyurulur…