Geçtiğimiz hafta bu sayfada yayımlanan yazının başlığı olan “Eğitim ya da Kaos” olgusunu ispatlarcasına Milli Eğitim Bakanı Mustafa Arabacıoğlu, eğitim tıkandı diyerek istifa etti…
Özellikle 2009’dan sonra kronikleşen eğitim sorunları gerçekten eğitimi kaosa doğru sürüklemeye devam ediyor… Son beş yılda 6 eğitim bakanı değişti. Ancak anlayışlar değişmediği için eğitim sistemin sorunları çözülmek yerine, daha da bir derinleşerek içinden çıkılamaz hale geldi…
Peki, ama neden böyle oluyor? Eğitimde çözülemez olan bu durum nedir? “Eğitimi sistemi tıkandı” ifadesini söyleten olaylar ve olgular nelerdir?
Bütün bunların temel nedeni; bir eğitim felsefemiz ve buna bağlı olarak oluşturulmuş toplumsal bir eğitim vizyonumuzun olmayışıdır diyebilirim… Bu durumu açıklamak için Sayın Arabacıoğlu’nun, istifa gereceklerini açıklamak için yaptığı basın toplantısında öne çıkarttığı şu iki soruna dikkat çekmek istiyorum: (1) “Yöneten miyiz? Yönetilen miyiz?”, (2) “Okul öğretmeni mi, sendikanın öğretmeni mi yoksa bakanlığın öğretmeni mi?”
Bu iki sorunun ortaya çıkmasının temel nedeni eğitim felsefesi ve eğitim vizyonu eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Örneğin; bu soruların çağdaş eğitim sistemlerinden yanıtlar şudur; “Eğitim, öğrencileri geleceğe taşımak üzere yönetilmelidir… Ve öğretmenler; ne bakanlığın, ne sendikanın ne de okulundur, öğretmenler öğrencilerindir…” Oysa bu yanıtlar kimsenin aklına gelmemiş, gelememiştir…
Hani sadece söylemde kalan “öğrenci merkezli eğitim” var ya... İşte bu durumun nasıl olması gerektiğinin farkında bile değiliz… Oysa kim ne derse desin, bizim eğitim sistemimiz en değiştirilemez biçimiyle tam bir “öğretmen merkezli” yapıya dönüşmüş durumda… Eğitimdeki her şey öğretmene göre düzenleniyor. Hal böyle olunca da, bu öğretmen kimin öğretmenidir ve nasıl yönetilecektir sorunları kendini en önemli sorun haline geliyor…
Sayın Arabacıoğlu’nun istifa gerekçelerini büyük bir dikkatle dinledim ve en küçük detayı kaçırmamak için de daha sonra basında yayımlanan açıklamasını satır satır okudum… Bahsedilen konuların tamamı yönetsel sorunlar: Öğretmen eksikliği, öğretmen ve öğrenci nakil işlemleri, taşımacılık, alta yapı sorunları, okul yöneticilerin bakanlık yetkilerinden kopuk ve bireysel kararları, vb… Tamamı yönetim sorunu... Dahası, tamamı siyasi istismarla bozulmuş yönetim sorunu…
Eğitim açık bir sistemdir ve yaşam gibi geri alınamaz bir süreçtir. Her toplum kendine özgü eğitim amaçları belirler ve bunları nasıl gerçekleştireceği ile ilgili bir sistem oluşturur. İşte eğitim sistemi budur… Bu sistemin en önemli parçası da taşıdığı felsefe ve vizyondur… Bu nedenle de eğitim felsefesi ve vizyon, eğitim sistemlerinin ve okulların kılavuzudur… Bunlar eksikse;
• Okula yönelik eleştirilerin dayandığı gerçekler anlaşılmaz
• Eğitimin ve okulun işlevleri belirlenemez
• Toplumun, okuldan beklentilerini karşılanamaz
• Nitelikli eğitim sistemlerinin özellikleri taşıyan bilgi ve becerilere sahip olunamaz.
Kısacası, eğitim tıkanır… Eğitim sistemi işlemez hale gelir… Yani bugün yaşananlar yaşanır…
-------------------------------------------------------------------
Buraya Dikkat
Sosyal Medya Okuryazarlığı
Prof. Dr. İrfan Erdoğan hocanın “Öğrenmenin Gücü”* adılı kitabında okur-yazarlıkla ilgili şu tespitleri var: “Okuryazarlık oranlarının düşük olduğu dönemlerde toplumların okuryazar yükseltmek önemli önceliklerindendi. Bu yüzden de okuma-yazma seferberlikleri ilan edilirdi. Dünyanın birçok ülkesinde böyle oldu… Bugün hâlâ okumaz-yazmaz varsa, bunlarla uğraşmanın eski gibi vatanı, toplumu kurtaracak bir iş olduğunu söylemek zor. Çünkü bugün hâlâ okumaz-yazmaz olan kişi, siz öğretseniz de yine okuyamaz, yine yazamaz…” (Erdoğan, 2008; 18).
Durum gerçekten de öyle… 21. yüzyılda okuryazar olma özellikleri değişti... Eğitim bilimi literatüründeki birçok araştırmaya göre; bugün 12-18 yaş arası geçler, 24 saatinin ortalama 6 saatini internet ortamında dahası sosyal paylaşım sitelerinde geçiriyor…
Gençler bir yandan sosyal medyada hızlı iletişim kurmak için adeta yeni bir dil geliştirirken bir yanda da sosyal medyanın olumsuzlukları ile karşı karşıya kalıyorlar… İşte tam da bu noktada “sosyal medya okuryazarlığı” gündeme geliyor…
Dünya toplumları “sosyal medya okuryazarlığını” tartışırken, biz henüz genel anlamdaki “medya okuryazarlığı” disiplinini bile eğitim sistemimize entegre edememiş durumdayız ama olsun… Bu tartışmalara ortak olmamız gerektiği ortada… Çünkü 21. yüzyıl insanın en çok ihtiyaç duyduğu girişimcilik ve olaylara eleştirilen bakabilme becerileri “medya okuryazarlığının” zemini oluşturmaktadır. Kurguyu gerçekten ayırarak kurgulanmış içeriği bilinçli bir şekilde değerlendiremez ve medyayı eleştirel olarak izleme becerileri kazanamazsak ne sosyal medyanın tehlikelerinden kendimizi korumanın yollarını öğrenmiş oluruz ne de 21. yüzyıla hazır hale geliriz…
*Erdoğan, İ. (2008). Öğrenmenin Gücü. İstanbul: Alfa Basım Yayım Dağıtım.
----------------------------------------------------
Gülmece
Bu Kadar Fark İçin...
İki tavuk konuşmaktadır:
Birincisi : - “Ben senden değerliyim. Cinsim bulunmaz. Çünkü yumurtalarım seninkilerden iki kat daha büyük.”
İkincisi : - “Ne önemi var ki bunların” diye yanıt verir.
Birincisi : - “Ama benim yumurtalarımın tanesi 95 kuruş, seninkiler ise 90 kuruşa satılıyor.”
İkincisi : - “Bu kadar fark için o kadar zorlanmaya değmez...”