Saçın güzel, kaşın güzel, boy bos da yerinde... Bize de yakın. Tamam bunu nakil yapalım...
Öğretmenlerin yer değiştirmelerinde böyle bir ölçüt olabilir mi?
Olamaz.
Öyleyse ihtiyacımız olan nedir?
Bireylerin kişisel görüşlerinden bağımsız objektif kriterler... Sana, bana göre değişmeyen; eşitlik, adalet, hakkaniyet... ilkelerine bağlı kriterler.
Örneğin, şehir içinde okullar gruplandırılarak her öğretmenin her okulda kesintisiz en fazla beş yıl süreyle görev yapması gibi. Elbette böyle bir örnek, kendi içerisinde sayısal bir eşitliği öngörmektedir. Nitelik, verimlilik, mesleki gelişimi barındırmamaktadır. Eğer bunlar da dikkate alınmak istenirse yüksek lisans, doktora, uluslararası geçerliliği olan yayınlar, belgeler... kriter olarak konabilir.
Aslında örneklerle dikkat çekmek istediğim; öğretmenlerin şehir içi yer değiştirmelerinde objektif, eşitlik, adalet, hakkaniyet ilkelerinin yanı sıra nitelik, verimlilik, mesleki gelişimi de içerecek bir anlayışla gerçekleştirilmesidir. Farklı, yaratıcı ve işlevsel daha güzel örnekler mutlaka öğretmenlerimizden gelecektir.
Buna ilişkin Türk eğitim tarihinde de farklı örneklere rastlanmaktadır. 16 Mart 1848’de açılan Darülmuallim’e (ilk öğretmen okulu) müdür olarak atanan Ahmet Cevdet Paşa, okula öğrenci alımından, öğretmenlerin atanmasına kadar bir takım düzenlemeleri içeren 1 Mayıs 1851 Nizamname’sini yayınlar. Buna göre atanmalarında mezuniyet başarı dereceleri ve sıraları gözönünde tutulur. Yani başarıya göre bir sıralama öngörülür. Ne zaman yapıldı bu uygulama? 1851’de... Yani 160 yıl önce.
Bugün Bakanlığın hazırladığı tüzükte ne var? Biliyor musunuz?
“15.(1)...son iki yılda üst üste olumsuz sicil almış olanlar, hizmetin gereği olarak yer değiştirme işlemine tabi tutulurlar.”
Bu ne demektir? Kötü sicil alanları kendi içlerinde sıraya koymak demektir. Yani en kötü sicil alan birinci, daha düşük olan ikinci, üçüncü, dördüncü...
Bu anlayışı hangi çağa sığdırayım? Ne eskiye uyar, ne yeniye!?
Hangi bilimsel anlayışa sığdırayım?
Olabilir mi, böyle bir anlayış? Olabilir mi!?
“Eşitlik, objektiflik, verimlilik, nitelik...” diyoruz. Ahmet Cevdet Paşa, 160 yıl önceden haykırıyor “Başarıya göre sıralama yapın” diye... Bakanlık ise “Kötü sicile göre sıralama yapacağım.” diyor. Kötüleri sıraya koyacağını söylüyor.
Bir da demez mi “(12.)Şehir merkezlerindeki okul değişiklikleri Bakanlığın uhdesinde olup bu tür yer değiştirmeler Bakanlıkça yapılır.”
Şehiriçi okullarda yer değiştirmelerde kriter bile gerekli görülmedi. Ne başarı, verimlilik ne de eşitlik, adalet... Kötü sicil dahi kaldırdılar. Bari onu oldun bırakaydınız!..
Bu da demektir ki Bakanlık istediği an öğretmeni okuldan alarak, başka bir okula gönderebilecektir. Bunun adı; keyfiliktir, partizanlıktır...
Bakanlık burada hukuksal bir de hata yapmaktadır. Öğretmenler Yasasının 11. Maddesi Bakanlığa kurallara bağlı olarak daha iyi bir uygulama yapabilmesi için tüzük yapma yetkisi vermektedir. Yani şehir içi nakilleri düzenleyecek kuralları, kriterleri koyma tetkisi vermektedir. Yasa’da “Bakanlığın uhdesindedir” diyen herhangibir ifade yokken, böyle bir yetki tüzükle Bakanlığa verilemez.
Neden bunlar yapılıyor?
Kötü sicil başka, nakil başka! Neden bunlar karıştırılıyor? Amaç nedir? Kötü sicil alanlara ilişkin uygulamalar belli, nakillerle ilişkisi nedir?
Okulda oluşan öğretmen fazlasını azaltmak, az dersi olan öğretmenlere diğer okullarda da görev verebilmekse amaç bunun yol ve yöntemi bu değildir. Bir okulda az ders yapan varken, öteki okulda çok ders yapan varsa elbette bu düzenlenmesi gerekmektedir. Ama bu şekilde değil.
Öncelikle okullarda öğretmen fazlası neden oluştu? Buna yanıt aranmalıdır. Siyasi nedenlerden mi? Ders saatlerinin azaltılmasından mı? Bölüm kapatılmasından mı? Neden kaynaklandı? Teşhis doğru konulursa, tedavi de doğru olur. İyi sonuç verir.
Örneğin ihtiyacı yokken, siyasi kaygılarla bir okula fazladan öğretmen istihdamı yapılıyorsa nasıl bir tüzük yapılırsa yapılsın yine fazlalık oluşacak ya da ders saatleri düşecektir. Bu nakillerle ilgili değildir. Yok eğer mesleki eğitimde sürekli programların yenilenmesi gerekmektedir, sabit kadro uygulamasından kaynaklanıyor deniyorsa; o zaman genel değil, spesifik uygulamalara gidilebilir. Ya da verimliliği artırmaksa amaç yöntem yine farklı olur.
Yani ilk önce öğretmen fazlalığını oluşturan nedenler belirlenmeli, daha sonra bunlardan en iyi yararlanmanın kriterleri belirlenmelidir. Sonra uygulamaya gidilmelidir.
Mevcut durumuyla “Öğretmenlerin Yer Değiştirmeleri Tüzüğü” anlayış, kriter ve içerik bakımından herhangi bir çözüm getirmeyecek, eğitime katkı sağlamayacaktır. Daha da kötüsü keyfi uygulamalara kapı açacaktır.