Neriman Cahit
Kendimi bildim bileli, her gün boş zamanıma göre ya okuyor ya da yazıyorum zaman elverdiğince… Uzun süre de bu okumalarda ya okuduğum yazarın ya da kendimin okunanla ilgili notlarını paylaştım hep siz sevgili okurlarımızla… Ara versem de ansızın aynı şeyı yapar buldum kendimi…
• İşte ilk adım:
‘Ne anlam yüceliği ne de söz ustalığı
Ne gülü ne şarabı ne de umursamazlığı
Bana Hayyam’dan kalan ‘kendim oldu sadece’
Eliften daha çıplak bir ruhun yalnızlığı…”
***
• Bugün iki kuru kaynak besliyor düşüncemi: “Uygar salonlarda ‘Plastik Çiçek’ koklayan insanlar ve çıplak tepelerde “tuzlu kayaları” yalayan dağ keçileri…
• İnsanoğlu hayat damarlarından biri kesilmedikçe hayat görüşü netleşmiyor…
***
Ben, sekiz yaşında: Okuyup, “Adam olmak” için!!! Şeher’e / Lefkoşa’ya getirildim. Ama, Lefkoşa değilse de, ‘Lefkoşalı – Şeherli’ asla kabul etmedi ne beni ne de benim gibileri… Ama, ‘Onların’ tavırları ve egemenliklerini de ben kabul etmedim ASLA…’
Kendimi bulana kadar çok acı çektim…
Ama, yüreğim kanadıkça: Gerçeğin özünün: ‘SEVGİ’ olduğunu…
Ve, insan için en iyi ilacın yine: ‘İNSAN olduğunu anladım… Yolculukların en çetini olan Hayatı’ anlamak ve ‘ONU’ anlamlandırarak başarı kazanmak olduğunu da anladım… Ve, yolculukların en çetini olan: ‘Hayatı Anlamak yolculuğunun’ –ancak- sevgiyle, gülümsemeyle…
• İnsanlara, Doğaya ve Tanrı’ya karşı gülümsemeyle…
• Özellikle de: Hayatın, ‘Sevgiyle’ derinleşeceğini keşfettim…
• Ve kendiliğinden gelişti, çoğu deneyimlerim…
***
Yaşadığım her günün içine: ‘Hem geçmişi ve geleceği… Hem de şimdiki zamanı’ sığdırmaya çalıştım hep…
• O süreçte aynaya neredeyse hiç bakmadım.
• Sanki, ‘aynanın arka bahçesinde’ yeniden yitip kaybolmak vardı… ve ben, bunu istemiyordum…
***
Eğer dikkat edilirse çok dersler vardır yaşanan zamanlarda: Çünkü, zaman boyutlarının merkezinde de her zaman ‘an’ vardır.
O yüzden, benim yazılarımın çoğunda yer ve zaman yoktur, çünkü, yazılarım ve şiirlerimde her zaman duygu ve varoluşsal özü aradım hep…
Belki de bu yüzdendir: Önce Yeryüzüne sonra da Şeher’e bir gölge gibi düşüşüm…
***
Çoğu kez kendimi anlamaya ve tanımlamaya çalıştım ama sonunda: “Neysem oyum…” diyerek, sadece, düşündüklerim ve hayal ettiklerimi yazmakta karar kıldım…
O yüzden…
Çoğu kez yazmanın maddi ve manevi taşlarını döşüyorum…
Bir de, yaşadığım her anın değerini bilmeyi ve değer vermeyi…
***
Çocukluğumdan – 8 yaşımdan – buyana çok şey yaşadım… Yaşadıklarımı + umduklarımı ve sevdiklerimi ‘konuk ettim’ hep…
Önce yüreğimde, sonra da yazılarımda…
Ve, sonunda, şu noktaya geldiğim de çok oldu:
• Varlıkla yokluk hiçten bakışır
Özünç ve sevinç içten bakışır.
Hüzün ki çok yakışsa da bize
İNSANA EN ÇOK DA SEVGİ YAKIŞIR…
***
Ve…
Hayatta ne yaptımsa… Yapıyorsam…
Hep severek yaptım.
Bütün çalışmam İnsanı – İNSAN yapan bütün değerleri bulup çıkarmak…
‘SEVGİNİN’ değerini yüreklere yerleştirmekti…
Ve, hâlâ daha devam ediyor bu…
***
Ne kadar başarılı oldum… Olabildim bile bilmiyorum…
Tek bildiğim elimden geleni yapmak…
Hatta… Bunun fazlasını yapmak…
Ki… Ülkeme… Ve…
İnsanımıza: “Helâl olsun…”
***
Yürekten helâl olsun…