Hiç kapanmayacak bir yara, hiç tamamlanamayacak eksiklerimizle bugün okullarımızı ikinci döneme açıyoruz.
Artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığı, olamayacağı bir milatla açıyoruz okullarımızı. Okulun yalnızca akademik öğrenme ortamı olmadığını bilerek davranmalıyız bundan sonra…
Ve artık zihnimizin her yerine, her hücremize işlemiş yeni bir okul anlayışını kurabilmeliyiz. Okulun sadece sınavlardan ve sınıf geçmeden ibaret olmadığını anlamalıyız. Yani;
- Çocuğun bütünsel gelişimi ve iyi olma hali bakımından okulun üstlenmesi gerek kritik rolleri olduğunu
- Doğal afet sürecinde eğitimi aşan sorumluluklar üstlenerek eğitimcilerin, ailelerin ve toplulukların iyi olma halini doğrudan destekleyebilmesinde etkin rol alabilecekleri,
- Çocukların güvenli, destekleyici ve kapsayıcı eğitim ortamlarında, akranlarıyla ve öğretmenleriyle bir araya gelebilmelerini önemini fark etmeliyiz.
Okullarımızın, öğretmenlerimizin, öğrencilerimizin kısacası toplumuzun bu travmadan çıkış yolunu yalnız ve ancak dayanışma ile bulabiliriz. Bu süreçte bize güç verebilecek tek şeydir dayanışma…
Birbirimizi gözetmenin, haklarımızı savunmanın, bu denli büyük kayıplar yaşamamıza sebep olanlardan hesap sormamızın, yardıma ihtiyaç duyanlara destek olmamızın, yaşananlar ve yaşanacaklar karşısında daha dayanıklı olmamızın tek koşulu bir arada olmak, dayanışma içinde olmak, bunu bozacaklara da izin vermemektir.
Eğitimin onarıcı, iyileştirici, koruyucu, önleyici işlevlerini yerine getirebilmesini sağlayacak eğitim politikalarının geliştirilmesi, işe koşulması ve sürdürülebilir hale getirilmesi toplum olarak takipçisi olmamız gereken en önemli unsurdur.
Okullarımızı eğitimin bu onarıcı, iyileştirici ve koruyuşu özelliğini öne çıkartarak açalım. Çocuklarımıza artık daha çok bilim, daha çok sanat, daha çok insanı sevmenin önemini öğretelim.
Çevresini, yaşadığı coğrafyayı, biyolojik çeşitlilik ve insanlık için risk olabilecek her şeyle nasıl mücadele edebileceğini öğretelim.
Sorunlara, olgu ve olaylara bilimsel ilkeler çerçevesinde yanıt verebilecek kazanımlar kazandıralım. Dayanışmayı, bir arda olmayı, insanları ve tüm canları sevmeyi, doğayı ve evreni tanıyabilecekleri kazanımları öğretelim.
Tutum ve değerler kazandıralım. Estetik duyarlılık, dürüstlük, sorumluluk ve etik kurallara bağlılık, farklılıklara saygı duyma, kültürel mirası yaşatma, toplumsal hayata aktif katılım, yardımlaşma, paylaşma ve dayanışma öğretelim.
Biliyor muydunuz
Afet Eğitimi
Afet eğitimine daha geniş bir açıdan bakabilmemiz için yurt dışındaki çalışmaları da bilmekte fayda var. Afet eğitimi konusundaki çalışmalarda 2000’li yıllardan sonra önemli bir artış yaşanmıştır. Bu kapsamda Ocak 2005’te Birleşmiş Milletler, Hyogo Eylem Planı (HFA) ilan edildi. 168 üye Devlet tarafından Dünya Afet Azaltma Konferansı’nda kabul edilen ve afet riskini azaltmayı amaçlayan bu plan on yıllık bir eylem planı olup hedefi, 2015 yılına kadar üye ülkelerin afet kayıplarında önemli ölçüde azalma sağlayarak ülkelerin afetlere karşı dayanıklılığını artırmaktı. Plan beş önemli boyuttan oluşmaktadır. Bunlar;
- Yönetişim; organizasyonel, yasal ve politika çerçeveleri,
- Risk belirleme, değerlendirme, izleme ve erken uyarı,
- Eğitim ve bilgilenme
- Afet risk faktörlerinin azaltılması,
- Etkili müdahale ve iyileştirme için hazırlık.
BM üyesi olmayan KKTC’nin böyle bir planın bir parçası değil elbette… Ancak Türkiye Cumhuriyeti bu plana kabul eden 168 ülkeden birisi. Ne var ki planı uygulamadığı da aşikar…
Okumuş muydunuz?
“Eğer bir ülkede cücelerin gölgeleri uzamaya başlamışsa güneş batıyor demektir."
Çin Atasözü