Ödül Aşık ÜLKER
Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası (KTÖS) Genel Sekreteri Burak Maviş, 2023-2024 eğitim-öğretim yılının kaosla başlayacağını, sorunların sorumlusunun da Eğitim Bakanlığı olacağını söyledi.
Maviş, “Öğretmen her zamanki gibi görevinin başında olacak, okullar grevle açılmayacak. Öğretmen görevinin başında olacak, ama toplum da görecek ki, okulda yaşanan sorunların sorumlusu Eğitim Bakanlığı’dır” dedi.
Okulların ihtiyaçlarına dair geçen sene yaptıkları tespitlerin tümünün geçerliliğini koruduğu kaydeden Maviş, durumu Yenidüzen’e değerlendirdi.
“Çocuklarımızı tabi ki koruyacağız, vicdanımız, sevgimiz bunu yapmayı gerektirir. Ödev ve sorumluluklarımıza devam edeceğiz” diyen Maviş, “Kısa ve uzun vadede hedefleri belirlenmiş, vizyonu olan bir eğitim programıyla eğitimde süre uzatılabilir. Çocukların okul sonrasında, ücret ödeyerek, sanatsal ve sportif faaliyetle ilgili kurs alması yerine, bu kursları ücretsiz olarak okullara taşıyacak formül vardır. Bunu ortaya koyabilecek bir bakana ihtiyacımız var. Kaptan kötü olursa, bütün rüzgarlar kötü olur ve gemi doğru yol almaz. Nazım Çavuşoğlu, sorun çözücü, işbirliği ve diyaloğa açık bir bakan değildir. Bir yıldır çatışma yaşıyoruz, bu çatışmada bu gemi yol alamaz” diye konuştu.
“Geçen sene ne söylediysek hepsi geçerli”
Soru: Öğretmen sendikaları her sene yaz sonunda okulların eksiklerinin giderilmediğini söyler. Bu yıl da durum değişmemiş görünüyor. Tespitleriniz nelerdir?
Maviş: Geçtiğimiz yıl, Haziran 2022’de okulların kapasitesi ve ihtiyaç analiziyle ilgili bir belge yayınladık. Bu yıl da aynı çalışmayı yaptık ve geçen sene ne söylediysek hepsinin geçerliliğini koruduğunu gördük maalesef. Okullarımızın beden eğitimi ve spor dersleri için gerekli malzemeler, müzik enstrümanları eksik. Neredeyse hiçbir okul Eğitim Bakanlığı tarafından kültürel, sanatsal ve sportif etkinliklere katılım için teşvik edilmiyor ve maddi-manevi desteklenmiyor. Okul öncesinde oyuncakların temininde sıkıntı var. Neredeyse hiçbir okula Eğitim Bakanlığı tarafından ihtiyaçlarına yönelik yeterli maddi destek sağlanmıyor. Neredeyse hiçbir okula Eğitim Bakanlığı tarafından öğretmenler ve öğrenciler için yeterli akademik destek sağlanmıyor. Müfredat, öğretim, öğretme ve öğrenme programları, okullarımızdaki öğrencilerin ihtiyaçlarına göre tasarlanmış değildir. Okulların %62’sinde özel eğitim ihtiyacı olan öğrenciler için okul içerisinde bir destek sınıfına ve özel eğitim öğretmenine ihtiyaç var. Okulların bütçesinin olmaması, malzeme eksiklikleri ve yabancı öğrencilerle yaşadığımız problemler, eğitim programlarının çok kültürlü ve kapsayıcı bir yapıda olmaması gibi sorunları bu yıla da taşıdık.
“Eğitim Bakanlığı sorumluluk almak istemiyor”
Soru: Okulların demografik yapısına da sık sık dikkat çekiyorsunuz. Bu konuda son durum nedir? Bakanlığın bu konuda çalışması var mı?
Maviş: Kamu okullarına devam eden öğrencilerimizin %40’ı KKTC vatandaşı değil. İlkokullarda ana dili Türkçe olmayan yabancı öğrenci oranı %8. Bu yıl sayının artacağını düşünüyoruz. Çoğunluğu Türkiye olmak üzere, ilkokullarımızda 41 farklı ülkeden öğrenci var. Bu ülkeler arasında Afganistan, Afrika, Almanya, ABD, Arnavutluk, Azerbaycan, Bangladeş, Belarus, Bulgaristan, Ekvator, Fas, Filipin, Filistin, Güney Amerika, Gürcistan, Hindistan, İngiltere, İran, İrlanda, İsrail, İsveç, Kamerun, Kanada, Kazakistan, Kırgızistan, Kore, Moldova, Nijerya, Özbekistan, Pakistan, Rusya, Suudi Arabistan, Sudan, Suriye, Türkiye, Türkmenistan, Ukrayna, Ürdün, Vietnam, Yemen ve Zimbabwe yer alıyor. Eğitim Bakanlığı bu yükü kaldırmadığını söylüyor ve sorumluluk almak istemiyor. Sorumluluğu ailenin üstüne yıkmak istiyor. Çocukların Türkçe seviyelerini belirleyip, 300-350 dolar ücretli bir kurs yapmaktan bahsediyorlar. Kursta başarısız olanları eğitim sisteminin dışında tutacaklarını söylüyor. Yine anayasaya, çocuk haklarına aykırı düşünceler... Yasalarımız, çocukları 15 yaşına kadar sistemde tutmamızı emreder. Yabancı çocukların yoğun olduğu okullar bellidir. Bakan’ın anlamak istemediği, ilköğretimde 15 okulda yoğunluk var. Bu okullara entegrasyon sınıfları, dil sınıfları açılması gerekiyor. Ülkemizde uzmanlar var. Yabancı çocuklar, hem yoğunlaştırılmış Türkçe eğitimi, hem de kültürel-sosyal becerilerin gelişmesiyle sisteme dahil olabilirler, en kısa ve bilimsel yöntem budur. Eğitim bir masraftır, bu ülkeye yabancı bir nüfus gelecekse, onu getirenin üstelenceği bir eğitim fonu oluşturulmalı. Yabancı bir ülkeden istihdam yapacaksanız ve o kişi ailesiyle gelecekse, ülkeye girerken işverenin ödemesi gereken bir meblağ olmalı. Bunu, kişinin inisiyatifine bırakmamak gerekiyor. Başka kaynaklardan da yararlanılabilir, BM ve AB fonlarına başvurup, Eğitim Bakanlığı talepte bulunabilir. En kolay yol, sorunu aileler ve çocuklar yaratıyormuş gibi, ücreti onların üzerine yıkarak, sorunu çözemezlerse onları sistemin dışında bırakmaktır. Başka bir ülkede Eğitim Bakanı bunu söyleseydi, o gün istifa etmesi gerekir.
“Aile yapısına ve kadının özgürlüklerine müdahale”
Soru: Kitaplarda tepkilere neden olan değişiklikler yapıldı. Kitaplarla ilgili nasıl bir süreç yaşandı? Bakanlık, yabancı öğrencileri kapsayıcı değişikliklerden olduğundan bahsediyor.
Maviş: Kitaplarda değişiklik yaparken ülkemizdeki bulunan çocukların etnik, kültürel kimlikleri düşünülerek, hem Kıbrıs Türk kültürünün ne olduğunu onlara aktarırken, hem de onları kapsayıcı, çeşitliliği anlatan bir değişiklik olsaydı buna kimsenin itirazı olmazdı. Filistin ve Hindistan'dan çok az öğrencimiz var, bakanlık okullardaki yabancı öğrencileri kapsayacak resim seçimi yaptıklarını söylüyor ama eskiden o sayfalarda başka resimler vardı. Eskimo, Amerikalı, Batılı, Ortadoğulu ailelerin resimleri çıkarıldı, tek tip, ataerkil yapıyı anlatan, kadını aşağılayan ifadelerin bulunduğu iki aile yapısı yerleştirildi. Bu hem kapsayıcı değil, hem çoğulcu değil. Kendi ailesiyle, kitaptaki aile yapısını karşılaştırıp, çocuklarda kafa karıştırışıklığı yaratmak amaçlanıyor. Bu, aile yapısına ve kadının özgürlüklerine müdahaledir.
“Anayasamız din, vicdan, ibadet, inanç özgürlüğünü garanti altına alıyor”
Kitaplarla ilgili ilk çalışma 2013’te başladı ve 2018’de tamamlandı. O süre içindeki eğitim bakanlarının tamamı UBP’dendi. Hazırlanan kitaplarda 6 farklı kategoride sorunlar gözümüze çarpmıştı, toplumsal cinsiyet eşitliği, militarizm, queer ailelerin görmezden gelinmesi gibi... Rapor hazırladık ve Eğitim Bakanlığı’na sunduk. O dönem, kitaplarla ilgili program Gazi Üniversitesi ile yaptıkları bir anlaşma çerçevesinde başlamıştı. Daha sonra ihaleyi DAÜ aldı, Ahmet Pehlivan’ın direktörlüğünde komisyonlar kuruldu, programlar ve kitaplar çalışıldı. Programların ve kitapların zaman zaman güncellenmesi, Eğitim Bakanlığı’nda bir birim olması ve kitapları yazan kişilerle, her yıl kitaplarda güncellemeler yapılması gerekir. Nazım Çavuşoğlu göreve geldi ve temel eğitim programlarını geliştirme projesini durdurdu. 2021’den bugüne kadar, Talim Terbiye Dairesi çatısı altında çalışmalar yapmak istediler. Okulları gezdiler ve öğretmenlerden geri bildirim aldılar. DAÜ’nün 1000 öğretmenin katılımıyla yaptığı, üç yıllık çalışmayı dikkate almadılar. 27 Ocak 2023’te Türkiye Eğitim Bakan Yardımcısı buraya geldi, İlahiyat Fakültesi’nin konferans salonunda, Türkiye’den görevli 282 öğretmene iki günlük oryantasyon çalışması yapıldı. Türkiye Eğitim Bakan Yardımcısı orada bir “müjde” verdi, “programlar ve kitaplar Ankara’da yazılacak” dedi. Akabinde Talim Terbiye Dairesi yetkilileri birkaç defa Ankara’ya gitti. Buradan 25 kişi, Türkiye’den de 150 görevli şu anda tartıştığımız ürünü çıkardı. Türkiye'nin İslami aile yapısı çerçevesinde rahatsızlık hissettikleri görselleri kitaplardan çıkarttılar ve kendi istedikleri görselleri kitaplara yerleştirdiler. Biz tartışmayı, kadının kılık kıyafet özgürlüğü, İslamofobi veya din üstünden yorumlamıyoruz. Tarihsel sürecimize baktığımızda, kitaplardaki değişiklik kültürel bir müdahaledir. Fetine nenem, rahmetli olana kadar kara çarşafla dolaştı, Melek nenem, kültürümüzün parçası olan yemeni bağladı. Biz hoşgörü kültüründen geldik. Bizim Rumlarla, Ortodokslarla da din üzerinden bir kavgamız olmadı. Kıbrıs’ta en büyük din kavgası, 1923-1956 arasında evkafçılarla, Kıbrıs Türk toplumuna liderlik eden, Atatürk ilke ve inklaplarını benimsemiş yapı arasında oldu. O dönemde laiklik, seküler yaşam kazandı. 1983 sonrası, anayasasında laiklik ilkesi bulunan Kıbrıslı Türk toplumu, hem kuzeydeki Türk toplumuna, hem de güneydeki Kıbrıslı Rum toplumuna göre daha seküler bir görüntü sergiledi. Bu bağlamda, hem toplumsal yaşamda, hem de eğitim alanında daha çok hissedilir hale gelen uygulamalar Kıbrıslı Türk toplumunda, diğer toplumlardan daha fazla endişe yarattı ve yaratmaktadır. Son dönemlere bakacak olursak, Kur’an kursları, zorunlu din dersi, İlahiyat Koleji benzeri konuların toplumda yarattığı temel tartışmanın bir boyutu da budur. Son olarak ise, ilkokul kitaplarıyla konu gündeme geldi. Bu, aile yapısına müdahil olma ve tesettür üstünden toplumları kamplaştırmaya dönük bir harekettir. Bizden, tesettür üstünde bir tartışma yaratmamızı bekliyorlar, bu toplumda bugüne kadar böyle bir şey olmadı. Laik toplumlarda, dindar kesimler de yaşıyor, evrensel haklardan onlar da yararlanıyor. Anayasamız din, vicdan, ibadet, inanç özgürlüğünü garanti altına alıyor. Ama devlete de görev veriyor, laik cumhuriyet olarak organlarını organize etmesi gerekiyor.
“Başsavcılık’ın müdahale etmesi gerekir”
Eğitim Bakanlığı’nın, Kur’an kurslarını denetlemesi gerekir ama bunu yapmayarak, anayasanın 23 ve 59’uncu maddesini yerine getirmiyor ve suç işliyor. Toplum yapısına uygun olmayan resimler ve kültürel yapımızın içerisinde olmaması gereken bilgiler, anayasaya rağmen, kitaplara yerleştiriliyor. Üçlü hükümet, anayasa dediğimiz yapıyı kevgire dönüştürdü, dikkate almıyor ve anayasayı koruması gereken kurumlar, Başsavcılık, müdahale edecek bir pozisyona ulaşamıyor. Anayasa ile ilgili, şikayet olmasına gerek olmadan, Başsavcılık’ın müdahale etmesi gerekir.
“Kitaplarda bizden istenen ayrıştırmayı yapmayacağız”
Soru: Kitaplarla ilgili nasıl bir yol izleyeceksiniz?
Maviş: Kitaplarda bizden istenen ayrıştırmayı yapmayacağız. Biz, kapsayıcı ve çeşitliliği ifade eden görsellerle, söz konusu sayfaları yeniden organize ederek, yeni sayfalar hazırlayıp öğretmenlere vereceğiz ve kitaplara yapıştırmalarını isteyeceğiz. İçerisinde, İslamofobi olmayan, tüm kültürlere eşit duran, anayasanın emrettiği gibi din ve vicdan özgürlüğüne saygılı bir yapı olacak. Eğitim Bakanı “Kıbrıslı Türkler, Müslüman ve Türkçe konuşan bir toplumdur” diyor ama anayasa bunu çürütür, devletin dini olamaz, tüm dinlere eşit mesafede olması, çoğulcu davranması gerekiyor.
“Tüm okulların eğitim ve öğrenim için güvenli, sağlıklı ve huzurlu yerler olması gerekir”
Soru: Bakanlık öğrencilerin ve öğretmenlerin ne kadar yanında?
Maviş: Öğretmenlik, işle ilgili stresten en çok etkilenen meslekler arasındadır. İlk defa bu yıl öğretmenlerin mesleki stres düzeyini de ölçtük. Öğretmenler hem ekonomik zorlukla, hem de çocukların sosyo-ekonomik zorluklarıyla başa çıkmaya çalışıyor. Ayrıca kalabalık sınıflar da sorun yaratıyor, 110 okulun 23’ünde normalin üstünde yoğunluk var, bu da öğrenci nüfusunun yarısını oluşturuyor. Okulların nüfusunun artacağını söylemiştik çünkü ekonomik nedenlerle özel okullardan ayrılanlar oldu, ayrıca yabancı nüfusta da artış var. Bazı okullara konteyner sınflar yerleştiriliyor.
Meslekle ilgili stres gibi psiko-sosyal tehlikeler, öğretmenlerin genel sağlığını ve esenliğini giderek daha fazla etkiliyor. Yaptığımız araştırmada okullarımızın %75’inde mesleki stres düzeyinin kabul edilebilir seviyenin üzerinde olduğu ortaya çıktı. Araştırma sonuçlarımız, öğretmenler için en önemli stres faktörlerinin eğitim yönetimi, okul ve okul sonrası çalışma koşulları ve eğitim ortamlarıyla ile ilgili olduğunu ortaya koymuştur. Stres, çalışanların kişisel bir sorununun göstergesi değil, kurumsal sorunların bir belirtisidir. Artan iş yükü, zaman baskısı, kötü eğitim yönetimi, mesai saatleri dışında uzun saatler idareci, veli ve öğrenci görüşmeleri, okullardaki özerklik eksikliği, ilgili bakanlıkla zayıf ilişkiler, kamuoyunda mesleğin düzeyi gibi olumsuz durumlar öğretmenlerde strese bağlı hastalıklarda artış yaşanmasına neden olmaktadır. KTÖS, tüm okulların eğitim ve öğrenim için güvenli, sağlıklı ve huzurlu yerler olması gerektiğine inanır. Stres, sadece öğretmenler ve eğitimdeki diğer personel için değil, dolaylı olarak öğrenciler ile eğitimin niteliği ve verimliliği için de bir risktir. Meslekle ilgili stresi önleme ve bunlarla mücadele etme, Bakanlığın bir sorumluluğudur. Öğretmenler arasında stresi önlemek, azaltmak ve ortadan kaldırmak için uygun önlemleri almayı amaçlayan bir çalışma en kısa sürede tüm paydaşların katılımıyla başlatılmalıdır. Okullarımızın az bir kısmında öğretmenlerin psikolojik sağlığı ve refahı ciddiye alınıyor. Öğretmenlerimiz, yüksek oranda öğrencilerin disiplin sorunlarıyla başa çıkmakta zorlanıyor. Okulların %70’inde, zor öğrencilerle başa çıkma konusunda öğretmenlerimiz zorluk yaşıyor. Okulların çok azında zor öğrencilerle çalışmak için etkili stratejiler geliştirildi.
“Devlet, okulları sahipsiz bıraktı”
Soru: Deprem sonrasında okulların sağlamlığı sorgulanmaya başladı. Okullar açılıyor ama bu konuda büyük adımlar atılmadığını görüyoruz…
Maviş: Okullar açılıyor fakat okul binaları ile ilgili henüz fiziksel bir çalışma yapılmadı. Eylül ayından itibaren, en az 124 okulda 345 bina aşamalı olarak şantiyeye dönecek. Şu ana kadar vizesi tamamlanan, ihale aşamasında olan okul sayısı 12’dir, 5’inin ihalesine çıkıldı. Başbakanlık’taki Deprem Komitesi’nde iki öğretmen sendikası de var, görevimiz ihalelerin bir an önce tamamlanıp, öğrencilerin konteyner sınıflardan kurtarılıp çağdaş sınıflara dönmesidir. Son 50 yılın, 42 yılında Eğitim Bakanlığı UBP’de idi, Çavuşoğlu da üçüncü defa göreve geldi. Binaların bakım onarım ihtiyaçlarını her yıl gündeme getirdik amna dikkate alınmadı, sorunlar birikti. Zaman içinde, okul aile birlikleri, iyi niyetle ama mühendislik ölçümleri yapılmadan, okullarda bazı değişiklikler yaptırdı. Devlet, okulları sahipsiz bıraktı. İlginç olan devletin elinde okulların plan-projeleri yok. Bugünkü gecikmelerin bir sebebi de budur, çünkü bu sürecin kahramanı İMO tek tek okulların projelerini tamamlamaya çalışıyor.
“Çocukların güvenliği konusunda çalışması yok”
İhalesi tamamlanan 5 okul var, henüz inşaat başlamadı. Devam eden iki inşaat var, biri belediyenin üstlendiği, Değirmenlik İlkokulu’nda kapalı binanın tamamen yıkılması, ki yeniden yapılacak, tarihi bina olan diğerinde de güçlendirme yapılacak, okula iki de konteyner sınıf kondu. Yeniboğaziçi’ndeki ilkokulda da bir şirket, yeni binayı tamamlayacak ve eski bina güçlendirilecek. Başbakanlık’ta kurulan komitede sendikalar yer alınmasına rağmen, Eğitim Bakanlığı’nın okullarla oluşturduğu komitede sendikalar yok. Bu da bize Eğitim Bakanı’nın öğretmen sendikalarıyla sağlıklı bir iletişim kanalı kuramadığını ve demokrasiden ne kadar uzak olduğunu bir kez daha gösteriyor.
Eğitim Bakanlığı’nın, okul sağlığı, iş güvenliği ve çocukların güvenliği konularında da bir çalışması yok. Güçlendirme veya yeniden yıkım yapılacak binalarda hangi çocukların veya öğretmenlerin konteyner sınıflarda veya başka okullarda eğitime devam edeceği belirsiz. Çocukların bir kısmı uygun olmayan eğitim ortamlarında öğretim yapmaya çalışacak ve fırsat eşitsizliği yaşayacak.
Yasa ile oluşturulan ve 24 Ocak 2024’de sona erecek olan deprem fonunda birikecek miktar ve Merkez Bankası’nın katkılarıyla okulların tamiratının tamamlanması, bu döviz krizi ortamında gerçekçi değil. Müteahhitler 2.5 milyar TL’ye ihtiyaç olduğunu söylüyor, ek işler hariç. Eğitim Bakanlığı 3 milyar TLlik bir kaynak oluşturacağını söyledi ama bunun kaynağı belli değil. İhale süreçleri kısa sürede tamamlansa bile, uygulanacak çözüme göre okulların Eylül ayına kadar hazır olması mümkün görünmüyor.
“Bakanlık’ta veri yok, hedef yok, eğitim programı yok”
Soru: Durum böyleyken, bir de tam gün eğitim tartışması yapılıyor...
Maviş: Eğitim Bakanlığı tam gün eğitim diyor ama bence yanlış kullanılıyor. İlkokullarda pazartesi okul açıktır, yeni bir pazartesi daha yaratıp salı da okul açık kalsın istiyorlar. Bakanlık “12:40’ta okul kapansın, 14:10’da açılsın ve 15:30’da, mesaiye uyumlu şekilde, kapansın” diyor. Buna göre sadece bir ders artacak. Normalda pazartesi üç ders aktivite olurdu, pazartesi bir ders saati azalacak, salıya aktarılacak. Biz akademik takvimi imzalamadık. Eğitimde sürenin uzaması için, Eğitim Bakanlığı’nın belirli koşulları kısa vadede yerine getirmesi ve uzun vadede hedef koyması gerekiyor. Biz bu hedefi görmedik. Bakanlık’ta veri yok, hedef yok, eğitim programı yok. Taşımacılıkta belirsizlik var. Çocuklar okulda kalacaksa nerede, ne yiyecek? Diyelim ki, beslenmeyi Eğitim Bakanlığı karşılayacak, 3-4-5’inci sınıfların günlük beslenme maliyeti 2.8 milyon TL’dir. Haftalık 5.6 milyon TL... Öğrenciler yemeklerini evden getirecekse, nerede muhafaza edecek, nerede ısıtacak? Getiremeyenlerin yemeğini kim karşılayacak? “Tam gün eğitim” diyerek sadece bir ders saati artacak. Bundan ne murad ediyoruz? Çocuğun beceri, yaratıcılık ve potansiyelini öne mi çıkarıyoruz?
“İlkokullarda, öğretmenlerin %15’i, alandan gelmeyen, geçici öğretmenlerden olacak”
Soru: Öğretmen eksikliği de yıllardır konuşulan ama her zaman varolan bir sorun. Bu yıl okullar durum ne?
Maviş: Bu yıl ilkokullarda, öğretmen nüfusunun %15’i, alandan gelmeyen, geçici öğretmenlerden oluşacak. Atatürk Öğretmen Akademisi’ne geçtiğimiz yıllarda yeterli öğretmen adayı alınmadı. Enflasyondan dolayı beklenmeyen emeklilikler de oldu. Bu yıl öğretmenlik sınavına 82 kişi girdi, bu da ihtiyacın üçte birini karşılıyor. Diğerleri Eğitim Bakanlığı’nın insiyatifiyle, alanına, pedagojisine bakmadan, partizanca alınan geçici öğrenmenlerden oluşacak. Özel eğitim öğretmenine ihtiyaç var, sınava giren 32 kişinin 10’u sisteme girdi. Diğer 22’sinin hakkını Türkiye’den gelen öğretmenler gasp edecek. Diğer taraftan, Psikolojik Danışman ve Rehberler öğretmen olarak işe alınıyor, ders verdirilmek isteniyor, bu uygulama çocuğun psikolojik danışmanlık ihtiyaçlarını çözmez. Bu konu mahkemededir. Rehber öğretmenler, rehber olarak alınmalıdır ki, amaca hizmet etsin.
“Sorunların sorumlusu Eğitim Bakanlığı’dır”
Soru: 2023-2024 eğitim-öğretim yılı başlarken okullar nasıl açılacak?
Maviş: Eylül’de kaos olacak, okulların şantiye alanlarına döneceği gerçeğiyle yüzleşmişken, fiziksel altyapı ve beslenme koşulları uygun değilken, güvenlik başlı başına bir sorunken tam gün adı altında öğrenciler daha uzun süreler okullarda nasıl kalacak? Eğitim Bakanlığı sorumluluk almıyor, tüm sorunların çözümünü yine öğretmene yıkmaya çalışıyor. Eğitim Bakanlığı gerekli önlemleri almazsa, beslenme sorunları ve psikolojik sorunlar yaşanacak. Öğretmen her zamanki gibi görevinin başında olacak, okullar grevle açılmayacak. Öğretmen görevinin başında olacak, ama toplum da görecek ki, okulda yaşanan sorunların sorumlusu Eğitim Bakanlığı’dır. Öğretmenler yasadaki görevlerinin dışında görev üstlenmeyecek. Çocuklarımızı tabi ki koruyacağız, vicdanımız, sevgimiz bunu yapmayı gerektirir. Ödev ve sorumluluklarımıza devam edeceğiz. Eğitim Bakanlığı’nın ortaya koyduğu tam gün vizyonu, özel eğitim okullarında yaşanan deneyim noktasında, fiyasko olacak. Toplumun bunu görmesini isrtiyoruz. Şantiye alanlarında çocukların güvenliği sorgulandığında, öğleden sonra çocuklar aç kalınca, okulların hazır olmadığını herkes görecek. Kısa ve uzun vadede hedefleri belirlenmiş, vizyonu olan bir eğitim programıyla eğitimde süre uzatılabilir. Çocukların okul sonrasında, ücret ödeyerek, sanatsal ve sportif faaliyetle ilgili kurs alması yerine, bu kursları ücretsiz olarak okullara taşıyacak formül vardır. Bunu ortaya koyabilecek bir bakana ihtiyacımız var. Kaptan kötü olursa, bütün rüzgarlar kötü olur ve gemi doğru yol almaz. Nazım Çavuşoğlu, sorun çözücü, işbirliği ve diyaloğa açık bir bakan değildir. Bir yıldır çatışma yaşıyoruz, bu çatışmada bu gemi yol alamaz. Başbakan, eğitimde geleceği düşünüyorsa, bizim bu çağrımızı dikkate alsın. Yeni bir bakan, yeni bir vizyon ve onun kuracağı diyalog bizim için önemlidir. İstifa da bir erdemdir ama Eğitim Bakanı’nın öyle bir niyeti yoktur.