Yeni ders yılı öncesinde ailelerden ilk kez bu kadar çok şikâyet geldi.
“Bu nasıl bir pahalılık” diyorlar.
“Maaşım tümden gitti” sözleriyle dert yanıyor bir arkadaşım…
Bu isyanın sanırım iki haklı sebebi var.
Biri, gerçekten olağanüstü bir pahalılık var.
İkincisi alım gücü giderek geriliyor.
***
Evlada dair ilk ve ortaöğretim aşamalarını geride bıraktık bizler, ne mutlu...
Yükseköğrenim de bitti!
Şimdiki derdimiz yurt dışında kendi ayakları üzerinde durma çabasına destek olmak, hasretlik çekmek.
Öyle zor ki!
***
Pek çok yakınımda okul sevincinin nasıl hüzne dönüştüğünü gözlemliyorum.
Çocuklarını "özel okula" yazdırmak için ciddi borç yükü altına giren insanlarımız var.
Epeyce de kamu okullarına “mecburi dönüş” görüyorum.
***
Bir çocuğa okul öncesi eğitimden üniversite son sınıfa kadar yaptığınız yatırımın karşılığını bu ülkede almanız imkânsızdır!
Bir tek bu gerçek “federal Kıbrıs”ı talep etmek için yeterli sebeptir.
***
" 34 euroya aldığım okul çantası, burada 1.400 lira" dedi bir arkadaşım.
Güneye gitmiş, kur farkına rağmen okul alışverişini oradan yapmış.
“2.5 euro olan defterler, burada 125 lira…”
Böylesi bir fark nasıl olabilir?
Biliyorum şimdi "serbest piyasa" diyecekler ama bunun da bir denetimi olmalı...
Üstelik, Kıbrıslı Rumlar akın akın kuzeye gelirken…
***
Bizim çocukluğumuzda okul defterleri Limasol'dan Girne'ye taşınan Hürriyet Matbaası'nda basılırdı...
Ertuğrul, Savaş, Kamil, üçü de abimiz, üç kardeş, merdanelerin önünde sabahlardı.
Defter parasının "yük" olduğunu hiç anımsamam.
Parası olmayandan da istenmezdi zaten!
Hem de savaşın, göçün, onca yıkımın ardından çok daha kolaydı eğitim...
Ne özel ders derdi, ne dershane...
Banka müdürü ile dülgerin oğlu yan yana otururdu, memur çocuğu da aynı sınıftaydı, bakımevinden gelen garip de…
Kasabanın en zenginlerinin evlatları, en yoksullarının evlatları ile omuz omuza ders dinlerdi, birlikte bahçede top koşardı...
Eğitim bizi “ayrıştıran” değil “birleştiren” bir unsurdu.
Bitlendik mi hepimiz bitlenirdik!
Pikniklere gidilirdi birlikte ve paylaşılırdı Kıbrıs köftemiz, domatesimiz, çöreğimiz…
Türkiyeli arkadaşlarımız subay çocuklarıydı genelde...
Kırk kişi kadar vardı bizim sınıfın nüfusu, ikisi Türkiyeli, gerisi buralı...
Biz onların şivesini taklit ederdik, onlar bizim…
Kimse, kimseye yabancı değildi.
Öğretmenler de hep okuldaydı, öyle "ders saatleri" gelip gitmezdi...
Ortaöğretimde bu değişim ne zaman oldu, yasa mı değişti, tüzük mü, uygulamamı bilmiyorum ama şimdi çoğu öğretmen yalnızca ders saatinde okula gidiyor ve ayrılıyor.
***
Eğitimin ekonomisi de bozuldu içeriği de!
Kimi çok daha “pahalı” oldu ne yazık…
Kimi çok daha “ucuz.”