Geçtiğimiz hafta sonu Ankara’daydık eşimle…
İlk göz ağrımızı ziyaret edelim dedik.
Karın, buzun içine rastgeldi ama olsun, o da güzeldi.
Kar görmek için Trodos’a gitmiyor muyuz sık sık!
Şimdi Ankara’daki karın içine gidince neden tuhaf olsun ki! diye soruyorum çünkü “ne işiniz vardı karın buzun içinde” diyenler de az olmadı değil hani!..
İşin aktüel tarafını bırakıp Ankara’daki taksicilerin gözünden bir Türkiye gözlemi yapalım;
Havaalanından Ankara’ya girerken “Ankara’da kardan trafikte tıkanıklık yaşandı mı” sorumuza “Hayır yaşanmadı, önceden tedbir alınmış, yollara tuz atılmıştı çünkü” derken taksi şoförümüzün Belediye’den memnuniyetini sözcükler arasında ve ses tonunda bulmak mümkündü.
Şehir içindeki bir başka takside seyahat ederken Çankaya Köşkü önünden geçiyorduk. “İşte bu da eski köşkümüz ama şimdi Başbakanlık oldu” dedi genç taksici… “Ama Başbakan yok!” dedim ben de… Kurulmuş gibi açıldı genç taksici; “Abi, zaten her taraf darmadağın. İstediği yerde yaşıyor zaten… İstediğini de yapıyor…”
“Seçimler olursa değişiklik olur belki!” derken ben, “Seçim olsa ne olur, olmasa ne olur, zaten olan oldu, bundan sonra ne düzelir ki!” şeklindeki memnuniyetsiz, öfkeli, umutsuz ve oldukça tepkili genç adamın umudunu yeşertecek bir beklenti içinde olduğunu söylemek yanlış olmazdı.
Ankara dönüşü yine Havaalanına giderken bindiğimiz takside, Ankara dışına doğru sağlı sollu tepelerin üzerinde çok katlı, her an tepenize inecekmiş gibi yükselen ve TOKİ binaları olduğu belli olan beton yığınlarını görünce yine de sormak istedim şoföre emin olmak için;
“Bunlar TOKİ binaları mı?”
“Evet ama çoğu boş.”
“Neden?”
“Çünkü burası merkeze oldukça uzak ama buradaki ev de, merkezdeki ev de aynı fiyatta… İnsan buraya neden gelsin ki! Alışverişe gidecek olsa taksiye binmek zorunda… Market bile yok.”
Yani birileri binaları yaparken paraları almış ama yapılma amacına uygun değiller… Öylece boş kalakalmışlar. Bir de öyle çirkinler ki!.. Yolun sağında solunda fırında kabaran hamur gibi yükselen tepelerin üzerlerine onlarca bina dikilmiş. Hamur inerse binalar da beraber inecekmiş gibi…
***
Adamıza gelince bir hükümet kurma telaşı daha… Sucuoğlu ikili de olabilir, üçlü de olabilir derken “CTP ile de olabilir” şeklinde sözleri de söyletiyor başkalarına… Hükümet için olası partilerin taleplerini düşürebilmek için farklı alternatifler olduğunu göstermeye çalışıyor UBP…
Oysa ki CTP, muhalefette kalacağını üstüne basa basa belirtiyor defalarca… Öte yandan ekonomik örgütler ‘Güçlü Reform Hükümeti’ istediklerini duyuruyorlar ancak bu istenen hükümet modeli UBP-CTP’yi işaret ediyorsa da böyle bir olasılık görülmüyor.
Bu gelişmeler yaşanırken yine Türkiye ziyaretlerine başlayan atanmış Cumhurbaşkanı Tatar, covid-19 pozitif olduğunu açıkladı.
Hani pandemi başladığında “buraya uğramaz, teğet geçer” diyen Tatar’ı teğet geçmemiş corona… Geçmiş olsun diyelim diğer tüm covid hastalarıyla birlikte…
***
TDP’de ise istifalar ardı ardına geldi seçimin ardından… Olması gerekendi tabii… Bir başarısızlık sonunda yenilenme her zaman gereksinimdir. Ancak bu sonuç sadece istifa ile kalmamalı, neden böyle olduğu da en ince ayrıntısına kadar tartışılmalı, bir fikirler kitapçığı mutlaka oluşturulmalı ve o fikirler kitapçıkta kalmamalıdır.
***
Sınırüstü Yaşlı Bakım Evi’nin döküntü hali, sağlıksız koşullarda bakılmaya çalışılan yaşlı insanlarımız, önceden durumu anlatan, önlem alınmasını isteyenlere kapatılan kulaklar, oralara bir kuruş verilmezken yavru Külliye istekleri, sıkılan kurşunlar, Elçilik ve Savcılıkla ilgili iddialar ve bu iddiaları yerinden yalanlamalar ama var olan gerçeklikler, bulunmayan failler vs, vs…
***
Üst taraftaki durum ve bizdeki durumlar… Bağları, bağlantıları… Başka dertler, bakanlık paylaşımları, benim olmalı, benim de olmalı bencillikleri… Kendinden başkalarına, başka yerlere ilgisizlik, umursamazlık.
“Yaşlılara bakılmayabilir ama bana saray şart” gibi nereye konacağı belli olmayan dertsizlik/umursamazlık hafifliği!..