Ekonomi ve Sosyal Politikalar Araştırmalar Merkezi (ESPA) toplantısından önemli bir saptama olarak not ettim:
“Ölçemediğinizi yönetemezsiniz.”
Bir gerçek daha var tabii…
Yönetmek için iradeniz de olacak, kendi kararlarınızı alabileceksiniz; kapasiteniz ve bilginiz olacak aynı zamanda…
Özüyle; iradeniz yoksa eğer…
Karar alma gücünüz yoksa…
Bir de yeterliliğiniz, bilginiz ve kapasiteniz yoksa, o durumda ölçseniz de tartsanız da yönetemezsiniz.
***
“ESPA” yeni bir merkez...
Umarım geçici bir heves olmaz.
“Böyle gitmez” diyerek zenginler de bir araya geldi.
Sanayiciler sokağa inmişti önce…
Şimdi ülkenin en varlıklı insanları örgütlendi.
Kendilerini, geleceklerini, sevdiklerini aslında varlıklarını güvende hissetmiyorlar çünkü…
Üstelik onların kaybedecekleri çok daha fazla şey var.
İşçiler - ve yoksullar - yeterince örgütlenemezken, sermaye çok daha iyi örgütleniyor son dönemde…
Bu hem bir tehlike…
Ama bir yandan da gelişme…
Unutulmasın, giderek kirlenen, yozlaşan ve talimatla yönetilen bu ülkeye yalnızca nüfus değil sermaye de aktarılıyor.
***
“Bu ülke bizim geleceğimiz, buraya yatırım yapıyoruz” diyorlar ve birkaç önemli noktanın altını çiziyorlar.
- Son dönemde Anayasa, yasalar ve en temel demokratik teamüller çiğneniyor.
- Hukuka aykırı keyfi kararlar uygulanmak isteniyor.
- Toplumsal uzlaşı ve katılımcılık göz ardı ediliyor.
- Sağlıktan eğitime, kamudaki atmalardan ihalelere sayısız skandallar yaşanıyor.
- Kamusal hizmetlerin niteliği kötüye gidiyor.
Tüm bu saptamaların altına imza atmamak mümkün mü?
“Hükümet” olarak anılan oluşum da işaret edilerek, “yapısal sorunlara kalıcı çözümler üretmek yerine, şahsi menfaatler ve günü kurtarma çabasında oldukları” söyleniyor.
***
Ülkenin en büyük işletmelerinin sahibi, üst gelir düzeyi sahibi, nüfuzlu insanlar yapıyor bu saptamaları…
“Bu zihniyetlerin görevde olmasında sizin de sorumluluğunuz yok mu” diye soruyorum.
“Bu politikacıların seçilmesinde etkimiz yoktur” diyorlar.
Bana çok inandırıcı gelmiyor.
Yine de konuşmanın bir yerinde “Bu geldiğimiz noktada hepimizin payı vardır” sözlerini özeleştiri olarak da görüyorum.
***
Böylesi baskı ya da etki gruplarının, düşünce kuruluşlarının yararına, önemine, gereğine inanıyorum.
“Devlet ve toplum birbirinden koptu.
Güven ortamı çok zayıfladı.
Hayat kalitemiz geriliyor.
Geleceğe yönelik ışık göremiyoruz…”
Kimse göremiyor!
Ama şunu da eksik buluyorum.
Kıbrıs sorununun çözümsüzlük koşullarına ve bugün yürütülen ayrılıkçı, anlaşılmaz, hayalci siyasetin yanlışlığına değinmeden ülkeyi konuşamayız.
Çözümsüzlük çözüm olamaz geleceğe…
İlhak siyasetini cesaretle dillendirmeden düzeni değiştiremeyiz.
***
Ekonomi ve Sosyal Politikalar Araştırmalar Merkezi’nin hedefi, bilimsel veriye dayalı yöntemle görüşlerini aktarmak…
O nedenle de önemli akademisyen ve araştırmacılarla işbirliği yapıyorlar.
Bunlar umutlu gelişmeler…
Toplumun her tabakasından insanlar “böyle gitmez” diyorsa…
Konuşuyor ve çözümler arıyorsa…
Değişim, dönüşüm, ilerleme sağlanabilir.
Ama unutulmasın, kararlı ve radikal bir dönüşüme ihtiyaç var.
Statükoyu yıkmaya…
Parlatmaya değil!
Hangi devlet?
ESPA, bir “manifesto” yayınladı aslında…
“Şeffaflık, hesap verebilirlik, katılımcılık, kapsayıcılık ve hukukun üstünlüğü gibi yönetişim ilkelerinin esas olduğu bir devlet yapısının ülkedeki belirsizlik ve istikrarsızlığı giderebileceğine inanıyoruz” diyor.
Haklılar!
Ama kolay mı?
Çünkü menfaatler çatışıyor.
“Eşitlik” iddiası ortak olsa da kendine ayrıcalık, bir ötekine adalet istiyor çoğunluk…
Ortaklaşma sorunumuz var.
O nedenle değil mi, tüccar ve sanayici ayrı ayrı örgütlerde toplanıyor, bir grup iş insanı, Kıbrıs Türk Ticaret Odası içinde değil ayrı bir yapıda kendini anlatmanın peşine düşüyor.
Ve asıl mesele…
“Bir devlet yapısı” deniyor ama ortada uluslararası hukuk, ticaret, siyaset dışında “de facto” bir devlet var.
Uluslararası toplumla buluşmayan, buluşturulmayan, bir “alt yönetim” olarak kontrol edilen bir yapıda nasıl olacak şeffaflık?
Beyaz Ev’de Büyükelçi vekilleri hizaya çekerken mi olacak, yoksa MİT görevlisi bakanları yönetirken mi?
“KKTC düzeni”nde mi olacak tüm bu idealler?
ESPA’yı kimler kurdu?
Candan Avunduk, Mete Boyacı, Hasan Dörtgazi, A. Kaan Kaner, Serhan Kombos, Selen Necat-Gürkan, Ahmet Noyan, Müsteyde Onbaşı-Ruhi, Bertan Özberkman, Yağmur Özyalçın, Mehmet Saydam, Vargın Varer, Engin Yeşilada.