Niyazi Kızılyürek
niyazi@ucy.ac.cy
Kıbrıs Rum toplumunda 1955-1959 EOKA döneminde yaşananlar en önemli yüzleşme sorunları arasında yer alıyor. EOKA’nın 1955-59 yılları arasında pek çok Kıbrıslı Rum’u katlettiği biliniyor. Öldürülenlerin hepsi “hain” damgasıyla damgalanmıştı. Gerçekten de öldürülenlerin çoğunun “hain” damgasını “hak ettiği” Kıbrıs Rum toplumunda yaygın bir kanıdır. Fakat haksız yere öldürülenlerin olduğu da biliniyor. “Hain” damgası vurularak katledilen solcu Kıbrıslı Rumlar bunların başında geliyor. Bu konuda hem parti olarak AKEL, hem de öldürülenlerin yakınlarının 1995 yılında kurduğu bir dernek, hak arayışlarını sürdürmeye devam ediyor. Çoğu EOKA üyesini bünyesinde barındıran DİSİ partisi ilk defa esneklik göstererek 2005 yılında Temsilciler Meclisi’nde bir araştırma komisyonunun kurulabileceğini belirtmişti. Ne var ki, bu konuda fazla bir yol alınamadı. Dönemin Cumhurbaşkanı Tassos Papadopullos öldürülen solcuların onurunun iade edilmesi konusunda hiçbir şey yapılamayacağını söylüyordu ve “devrim ortamında mahkeme kurulamaz, adalet dağıtılamaz” diyordu. EOKA Savaşçıları Derneği ise ısrarla hiç kimsenin ideolojik inançları yüzünden katledilmediğini ileri sürüyor. Lefkonuk’ta ağaca bağlanıp katledilen solcu Savvas Meniko hakkında EOKA’nın bölge komutanı Fotis Papafotis’in 17 Ağustos 1991 tarihinde yaptığı bir açıklama durumu iyileştirmediği gibi, daha vahim hale getirdi. Papafotis açıklamasında şöyle diyordu: “Teşkilata, Savvas Meniko’yu tutuklayıp Lefkonuk meydanına götürmelerini, halkı da meydana toplanmaya çağırmalarını emrettim. Anti-milli davranışları kınandıktan sonra Meniko’nun köyüne gitmek üzere serbest bırakılmasını söyledim. Savaşçılar emri aynen uyguladılar. Fakat talihsiz Savvas Meniko halkın yuhalamalarına dayanamadı ve kalbi durarak öldü”. Görüleceği gibi, EOKA bölge komutanı yıllar sonra yaptığı açıklamada Savvas Meniko’nun bir yandan “anti-milli” davranışlar içinde olduğunu ileri sürüyor, diğer yandan da “kalp krizi” sonucu öldüğünü iddia ediyordu. Oysa Meniko’nun taşlanarak öldürüldüğünü herkes biliyor. Fakat EOKA’cılar derneği bu konuda hiç bir esneklik göstermiyor ve öldürülenlerin “solcu oldukları için değil, hain oldukları için öldürüldüklerinde” ısrar ediyor.
EOKA’nın ideolojik şiddet uyguladığına dair elde yeteri kadar kanıt var. Örneğin EOKA üyesi Kostas Lambros’un tanıklığı EOKA’nın siyasi cinayet işlediği konusunda hiçbir şüpheye yer bırakmayacak kadar açıktır. Kostas Lambros, EOKA derneği başkanı Thasos Sofokleous’a gönderdiği bir mektupta 1958 yılında EOKA bölge komutanlarından Ahilleas Maos’un bir gün kendisini evine çağırıp ona “Kostas, hazır olun, solcuları vuracağız” dediğini belirtir. Kostas Labmros’un “solcuları hain değil solcu oldukları için mi vuracağız” diyerek itiraz edince, Maos “önderin emri böyledir” der. Kostas Labros, “ben kardeş katili olmam” diyerek karşı çıkınca, Ahilleas Maos, bunun “önderin emri” olduğunu tekrar eder.
Öldürülen solcular konusunda son dönemde eski Cumhurbaşkanı Dimtiris Hıristofyas’ın bu konuya el atmasıyla önemli bir gelişme yaşandı. Dimitris Hristofyas 25 Haziran 2012 tarihinde konuyu Bakanlar Kuruluna götüreceğini ve 1955-59 arsında öldürülen solcuların onurunun iade edilmesi için karar üreteceğini açıklamıştı. AKEL Mağusa İlçe Örgütünün 25 Haziran 2012 tarihinde Larnaka’da örgütlediği etkinlikte konuşan Dimitris Hristofyas “onca yıldan sonra çağdaş Kıbrıs tarihinin bir yarasını iyileştirme zamanı nihayet geldi” diyordu. Hristofyas, öldürülen solcuların o dönemde hüküm süren “kabul edilemez bölücü iklimin kurbanları olduklarını” ve “ideolojik ve politik tercihlerini hayatlarıyla ödediklerini” söyleyerek “bunun sadece tarihe ve haksız yere öldürülenlere karşı yapılmış bir tercih olmadığını, her şeyden önce milli birlik ve ulusal barış yolunda bilinçli bir tercih olduğunu” vurguluyordu. Hristofyas, “yaralara merhem sürmekle ideolojik ve politik olarak karşılıklı anlayış ve işbirliği içinde ileriye gitmemize imkan tanıyacak” diyordu ve öldürülen solcuların onurunun iade edilmesinin “hiç kimseye karşı” yapılmadığını iddia ediyordu. Hristofyas, sağ cenahının huzurunu kaçırmamak için, hükümetin “kahramanların onuruna çelenk koymaya devam edeceğini” ve “halkımızın uzun İngiliz işgaline karşı verdiği anti-sömürgeci mücadelede yaşamlarını feda eden Afksentiou’yu, Matsis’i, Pallikaridis’i, Karaolis’i ve diğerlerini kalbimizde bir sembol olarak taşımaya devam edeceğini” de belirtiyordu.
Aynı toplantıda bir konuşma yapan AKEL Genel Sekreteri Andros Kiprianu da “Grivas’ın fanatik bir anti-komünist olduğunu” ve “ta başından solcuları mücadelenin dışında tutmak istediğini” vurguluyordu. Kiprianu, Grivas ve sağın AKEL’e sadece anti-komünist oldukları için karşı çıkmadıklarını, aynı zamanda, İngilizlerin adadan ayrılmasıyla oluşacak iktidar boşluğunu AKEL’in doldurmasını istemedikleri için solculara karşı cephe açtıklarını ileri sürüyordu. Grivas’ın ve sağ cenahın aşırı-milliyetçi bir söylemle mücadelenin anti-emperyalist ve anti-sömürgeci bir mücadele olması gerektiğini anlamadıklarını ve Kıbrıslı Türkleri tamamen küçümseyerek görmezden geldiklerini de belirtiyordu. EOKA’nın amaçlarına ulaşmakta başarısız olduğunu vurgulayan Kiprianu, “İngilizlerden çok Kıbrıslı Türklerin ve komünistlerin düşman olduğuna inanan birinin liderliğinde EOKA’nın tam bir açmaz içine sürüklendiğini” ve “İngilizlerin Grivas’ın kendilerine cömertçe verdiği fırsatı kullandıklarını” iddia ediyordu.
Kiprianu, AKEL’in silahlı eyleme karşı olduğunu, çünkü Kıbrıslı Türklerin yokluğunda anti sömürgeci mücadele vermenin doğru olmadığına ve halkın silahlı değil siyasi mücadeleye yönlendirilmesi gerektiğine inandığını söylüyor ve o zaman bu görüşlerinden ötürü AKEL’e “hainlik” basıldığını, oysa yıllar sonra sağın “Patriği” sayılan Kliridis’in aynı sonuca vardığını iddia ediyordu. Grivas’ın Makarios’a gönderdiği bir mektupta “komünist vatan hainlerine acımasızca el atacağım ve onlara karşı açıktan savaş başlatacağım” dediğini hatırlatan Kiprianu, Grivas’ın dediğini yaptığını ve 1958 yılında solcuları katlettiğini belirtiyordu. 50 yıl sonra solcu kahramanların anısına adalet talep ettiklerini söyleyen Kiprianu, bunun halkın gerçek birliğini sağlamak için şart olduğunu, bazılarının tarihin çarpıtılmasından söz ettiğini oysa onların Kıbrıs’ın felaketine yol açanları kahraman olarak andıklarını vurguluyordu.
Öldürülen solcuların itibarının iade edilmesi konusunda ortak görüş üretilemediği için fazla bir yol kat edilemedi ama Dimitris Hristofyas cumhurbaşkanlığı makamından ayrılmadan önce bir girişim yaparak bu konuda önemli bir gelişmeye imza attı. 2012 yılının Aralık ayında Dimtiris Hristofyas başkanlığında toplanan bakanlar kurulu EOKA’nın katlettiği 19 kişiye itibarını iade etme kararı aldı. Hristofyas’ın bu girişimi karşısında diğer siyasi partiler sessiz kaldığı için bu konu gerçek anlamda bir yüzleşme yaşanmadı ve alınan karar hükümet kararı olarak kaldı. Yine de ilk defa öldürülen solcular dosyası seçilmiş bir hükümet tarafından açılmış oldu.
Acaba, Kıbrıs Tük toplumunda CTP’nin hükümet ortağı, Akıncı’nın ise toplum lideri olduğu bir dönemde benzer bir girişim yapılarak öldürülen Kıbrıslı Türk solcuların onuru iade edilemez mi? Siyasi düşünceleri yüzünden katledilen Kıbrıslı Türklerin onurunu iade etmek Kıbrıs Türk demokrasisinin gelişmesi kadar, Kıbrıs Türk toplumunu bu utançtan arındırmak için de elzem değil midir?