Eğer gidişatta bir değişiklik olmazsa barış hep “amaç” olarak kalmaya devam edecek.
Zira hayal görmek “gözler kapalı” iken daha tatlıdır.
Deneyin…
Mesela kapatın gözlerinizi, güzel bir evdesiniz, ağaçların içinde…
Ne güzel değil mi?
Yine o “gözlerin kapalı olduğu” günlerden geçiyoruz.
Namı-diğer kritik günler!
Uyuyoruz!
Ve bilerek, isteyerek bazı şeyleri görmemek için çabalıyoruz adeta.
Adına "kktc" denen bu yarım adanın bir vilayet olma adına artık evrimini tamamlama aşamasına geldiğini görmek, konuşmak istemiyoruz.
Baskı ve telkinlere karşı birkaç kişi dışında kimsenin ses ettiği yok.
Süslü cümleler prim yapıyor şimdi.
Kimisi “çözüme” kimisi “yeni siyasete” sarılıyor.
Ancak gözler kapalı!
Sonuna kadar, sımsıkı!
* * *
Bir çözümden öte barışmak zorundayız önce.
Barışmak!
Avaz avaz barışmalıyız, Rum’u, Türk’ü, Maroniti, hatta Türkiye'den adaya göçeni ile, barışmak!
Santim santim kin ve nefret tohumları ekilen bu yarım adada barıştan daha önemlisi yok.
Farkında değiliz birçok şeyin.
Sanıyoruz ki Cenevre'de, ya da ne bileyim, bir başka Avrupa kentinde imzalar atılınca hallolacak her şey!
Olmayacak!
Tekrar yazayım, olmayacak!
Barış başka bir şey!
Nakış nakış örmek lazım barışı…
Önce kendi yüreğimize…
Sonra karışımızdaki her bir bireyin yüreğine…
Tek tek…
Öylesine hazırcıyız ki…
Her konuda…
Bekliyoruz ki birileri bir müzakere ya da görüşme sonrası "barış" açıklasın!
Ne ki o?
Sihirbaz şapkası mı bu?
Kendimizi avutuyoruz.
Yapay gelişmelerden medet umuyor, bir şey olacak sanıyoruz!
Erdoğan'dan, Kocias'tan bekliyoruz barışı. Ya da Trump’tan!
Adanın topraklarında çözemediğimiz "haritayı" gidip BM kasasına tıkıştırıyoruz mesela…
Bekliyoruz ki BM'deki bürokratlar halletsin, bu iş olsun.
Baksanıza ne diyor Akıncı! Klasik müzakere sürecine girmem diyor.
Açık aleni!
Geçen müzakere süreci için sık sık tekrarlamıştı, "bu son" diye…
En azından dürüst (!)
Nesi son?
Barışmanın sonu nerede görüldü ki?
Dedim ya film izler gibi izliyoruz olanları.
Bildiklerimiz perde önündeki tantana…
Peki ya bilmediklerimiz?
Kıbrıs halkları olmayan sürecin bile dışında…
Seyirci…
Oysa “güven yaratan gelişmelerle” paralel gidecekti güya süreç!
Derinya Plajı’na Kıbrıslı Rumlar giremiyor mesela! Barikat ise sallantıda, ha açıldı ha açılacak, ama plaj sadece bize açık!
Hala askeri kulübe hayatımıza engel!
Ve hala “güvenlik” gerekçesi ile kamuflajlı bir hayat dayatılıyor bize.
Sokakta onlarca cinayet, soygun, taciz yaşanırken…
Nerede o güven? Yaratan kim?
Önlemleri kim aldı? Yok!
O yüzden barış da yok dostlar.
Belki anlaşırlar, belki anlaşmazlar.
Ama barış şimdilik sadece hayal.
Gerçekten hayal…
Umarım bir gün gerçek olur.