Bir arkadaşımı aradım:
“Öğlen yemeğe çıkalım mı?”
- Müdüre sormam gerek, dedi.
Kamu kurumlarımızda “yemek arası” yok!
İnsanlar “aç” kalacak da değil.
Peki ne olacak?
Müdürler “idare” ediyor.
***
Müdürü izin verdi, yemeğe çıktık!
Ve böylece, yurttaşın hakkından çaldık.
İyi de bir insan öğle arasında on beş dakika “atıştırma” yapabilir mi?
Bunun nesi sağlıklı!?
Son senelerin en önemli “siyaset-sendika uzlaşısı” bu, düşününüz artık.
***
Bir başka kamu çalışanı dostum dedi ki, “Her gün evden yemek getirecek halim yok, işten kaçıyor, sendikaya gidiyor, yemek yiyorum.”
Bakar mısınız çelişkiye!
Sendikalar “mesai saati dışı beslenme arası tanımlanmamış” bir düzende uzlaşıyor!
Tek mesai diyerek, aslında, “açlık sınır”nda bir çalışma düzeni kurguluyor!
Ya da yemek kokuları arasında işlem yapıyorsunuz kurumlarda; ağzında lokma, kamu çalışanı iş takip ediyor!.
Ama dönüyor aynı sendika; o yemek arasız “tek mesai” düzeninde, kendi binasında öğle yemeği satıyor!
***
Ne yazık ki “herkesin kendine yontuğu” bu ülkede yeni bir düzen yaratmak pek mümkün görünmüyor.
‘Bu zihniyetle’ görünmüyor.
“Falanca parti, filanca lider” değil sorun, sorun kafalarımız!
Siyasetin aciz ve beceriksiz haline, toplumsal kaygılardan uzaklaşmış menfaat grupları eşlik ediyor.
Bir yandan “irade” isteniyor örneğin...
Türkiye’ye karşı biraz “dik” durulursa, bu kez “maaşlar ödenmiyor” diye çağrı yapılıyor “tencere tava alınız, geliniz eyleme...”
Maaşlar ödense, aynı çevreler “ülkeyi sattınız” diye bağıracak, plak hazır nasılsa...
***
Öyle başkalarından değil, kendimden örnek vereyim...
Gazeteciler Birliği başkanlığım dönemini anımsıyorum, Türk Ajansı Kıbrıs’a “yasa” çalışıyoruz!..
Her madde bir çalışanı işaret ediyor!
Aslında kuruma ya da geleceğe değil “kişilere özel” yasa yapıyoruz.
Her satır, birini tarif ediyor!..
Siyasetçisi dernekçisi sendikacısı el ele vererek bunu başarıyoruz (!)
Sağlık yasası da böyle yapılmıştı, sonuç ortada...
***
Bu “sistem”in parçası olmayan siyasetçiler, bu “düzen”den beslenmeyen sendikacılar, bu “statüko”yu sahiplenmeyen ilericiler istiyoruz.
Bu çürümüş yapının içinde kök salanlardan değişim beklemeyelim boşuna!..
Olmuyor, olamıyor işte.
Kendimizi kandırıyoruz sadece...