Aygün Bahar ÖKMEN
Lefkoşa Surlariçi’nde yaşayan ve çalışan vatandaşlar, yaşadıkları ekonomik sıkıntıları YENİDÜZEN’le paylaştı. Her gün değişen market fiyatları, artan kiralar, faturalara yansıyan fiyatlar, alım gücünün düşmesi vatandaşın belini büktü.
Lefkoşa Surlariçi’nde ikamet eden vatandaşlar pandemi öncesinde de Arasta’nın durumunun iyi olmadığını dile getirirken, meyve sebze fiyatlarındaki artıştan ve marketlerdeki denetimsizlikten şikâyetçi oldu. Meyve sebze fiyatlarının can yaktığını söyleyen vatandaş, her markette farklı fiyat politikası uygulanmasından da muzdarip.
Pandeminin başlamasıyla birlikte ekonomik durumlarının kötüye gitmeye başladığını açıklayan Surlariçi vatandaşları, geçiş noktalarının kapanması ve talebelerin azalmasının da kendilerini ekonomik açıdan kötü etkilediğini dile getirdi. Surlariçi’nde hayatını sürdüren vatandaşlar; kiraların yüksek oluşu, elektrik ve su faturalarını ödemekte zorlanmaları ve devletin kendilerine yardım etmeyişinden de şikâyetçi.
Ne dediler?
Mükerrem Beşoğlu: "Ölmüyoruz da, sürünüyoruz…"
Lefkoşa Surlariçi’nde 22 yıldır ayakkabı tamirciliği yapan Mükerrem Beşoğlu, YENİDÜZEN’in sorularını yanıtlarken Arasta’nın geçmiş yıllarından başladı, Arasta’nın geçmişini ve bugününü kıyasladı.
“Ben 22 yıldır buradayım. Hanımım Kıbrıslı. Ayakkabı tamirciliği çocukluk mesleğim benim. Karagümrük’te oturuyordum. Çocukluğumuz hep oralarda geçti. Sonra 78’de askere diye geldim, Kıbrıs’ta kaldım. İki oğlum, bir de kızım var” diyen Beşoğlu, sözlerine “85’ten 90’lı yıllara kadar çarşıda gezmeye yer bulamazdınız. Boş dükkân bulamazdınız. 90’lı yıllardan sonra bozuldu. O zamanlar özellikle cam eşya götürürlerdi buradan valizlerle. Ben ayakkabı tamirciliği yapıyorum mesela, ama işler azaldı. Bir zamanlar herkes getiriyordu ayakkabısını tamire. Şimdi ucuz işçilik, ucuz ayakkabı… İnsanlar tamir ettireceği paraya elli lira daha verip yenisini alıyor. Ancak kıyamadığı, çok sevdiği bir ayakkabı olursa, onu getiriyor” şeklinde devam etti.
“Ayağa hizmet eden iflah olmazmış derler. Eh, ben de ayağa hizmet ediyorum. Ölmüyoruz da sürünüyoruz işte.”
Pandemi öncesi ve sonrası dönemde işleri ve ekonomiyi değerlendiren Beşoğlu; “Bu bölgeyi canlandıran talebeler ve Güney’den gelenler de kalmadı şimdi. Halk zaten Lefkoşa’nın, buranın, içine girmez oldu. Büyük marketler yapıldıkça, buralar atıl kaldı. Belediye Pazarı’nı onardılar mesela, çok da düzgün oldu. Ama ne gelen var ne giden” şeklinde konuştu.
“Beş gibi kapatıyorum dükkânı. Çünkü zaten beşe kadar gelen olacaksa geliyor. Zaten ahım şahım işleyemiyoruz. Gündüz bile 3-4 kişi geliyor ancak. Akşamları barlar canlıymış diyorlar ama onları bilemiyoruz tabii” diyen Beşoğlu, gece hayatı ile uğraşanların yaşadığı ekonomik krizin, esnafın yaşadığı ekonomik krizle kıyaslanamayacağını ifade etti.
Ayakkabı tamirciliği ile ilgili konuşan Beşoğlu; “Bu işte aç kalmazsın ama birikimin de olmaz. Bu dönemde 8-10 ay kira ödeyemedim ben. Borçluyum dükkân sahibine. Dükkân sahibimiz iyi bir dükkân sahibi. Adamcağız idare ediyor bizi. Elektriğin, suyun da hepsini yatıramıyoruz. Ne yapalım? Bugünler de böyle geçecek. Ama sürünerek yaşamak ayrı, insan gibi yaşamak ayrı… Allah hiç o duruma düşürmesin” diyerek sözlerini tamamladı.
Fadime Renkli (Temizlik Görevlisi)
Suriçi’nde yaşayan ve YENİDÜZEN’e konuşan Fadime Renkli; market fiyatlarından yakındı, pandemiden sonra her şeyin daha kötüye gittiğini vurguladı. Geçinmekte zorlandıklarını dile getiren Renkli; devletten geleceği söylenen yardımın kendilerine ulaşmadığının da altını çizdi.
“Temizliğe gidiyoruz evlere, kazandığımızla da yiyemiyoruz. Pandemiden sonra her şey daha kötü oldu. İnsanlar evine birini çağırmaya korkuyor” şeklinde konuşan Renkli, hastalığın artışıyla birlikte işlerinin de kötü gittiğini ifade etti.
Renkli; “Telefon firmalarından şikâyetçiyiz. 50 lira alacağız diyorlar 200-300 geliyor. Nereye ödeyeceksin onu? Yazık günah değil mi insanlara? 15-20 yıldır Kıbrıs’tayız, çok şükür halimiz iyiydi ama bu virüs bizi yedi bitirdi. Marketler, elektrik, su faturaları ocağımıza incir ağacı ekti. Çocuklarımıza sevine sevine bir şey giydiremiyoruz, sevine sevine yediremiyoruz. 5 lira olan şeyi 15 lira ettiler. İster al ister alma diyor. O çürük, dökülen domatesleri veriyorlar beşer onar liradan. Yiyemiyoruz. Marketler istediği gibi fiyat belirliyor. Onlar da pahalıya alıyor herhalde, pahalıya satıyorlar” ifadelerini kullandı.
Sözlerini “8 tane çocuğum var. Kimi evlendi, kendi gücüyle. Kimisi kirada oturuyor. Kiralar çok pahalı. 1500 lira yardım yapacağız dediler, yapmadılar. Yardım paketi yollanacaktı. Yollamadılar” şeklinde tamamlayan Renkli; kendilerine bir an önce yardım ulaşmasını bekliyor.
Erkan Dinç ve Münir Alkan (Çamaşırhaneci ve Kahvehaneci )
Suriçi’nde bir Çamaşırhane ve Kahvehane işleten Erkan Dinç ve Münir Alkan, ülkenin yönetiliş şeklinden şikâyetçi oldu. Vatandaşla ilgilenilmediğini savunan Dinç ve Alkan; “Yönetimden memnun değiliz. Korkudan millet artık dışarıya da çıkamıyor. Arasta’ya gir, insan yok. 30 senedir burada yaşıyorum, böyle durum görmedim. Vatandaşla doğru dürüst ilgilenilmiyor, vatandaşa bakan yok, herkes seçim derdinde, koltuk derdinde” şeklinde konuştu.
Bir çocuk babası ve evinde çalışan tek kişi olan Dinç; “Sadece marketi konuşmayalım. Hastalık geldi, hastane yok. Yolcu geldi, kalacağı yer yok. Virüs yayılıyor, bakacak olan yok. İstiyoruz ki sağlığımız düşünülsün. Bizim sağlığımız olmadıktan sonra, lanet olsun onun maddiyatına. Çocuğum hasta olduktan sonra ben ne yapayım onun seçimini de parasını da” ifadelerini kullandı. “Bir tane çocuğum var. Daha dokuz yaşında” dedi.
Okula başlayacak olan çocuğunun sağlığından endişelenen Dinç; “Hiçbir yer kapanmasın, kimse sesini çıkartmasın, yeter ki seçim olsun diye her yeri açıyorlar. Market fiyatlarınınsa hesabını soran bile yok. Markete her gittiğinde 200 lira ödesen, elinde avucunda bir şey kalmıyor zaten. İnanılmaz bir zamlanma var fiyatlarda. İşçinin, alt tabakadan gelenin aldığı maaş değişmiyor, o kendi hali ile zar zor hayatına devam ediyor ama kim neyi hangi fiyata satmak isterse, o fiyattan satıyor. Burada kaç tane market var, hepsinin fiyatları birbirinden farklı. Kim ne yapıyor, nasıl ölüyor? Devletin umurunda değil. Burada tek kişinin çalıştığı bir ailenin geçinmesi çok zor. Neredeyse imkânsız. Bu sefer ne oluyor, hırsızlıklar artıyor, suça yatkınlık artıyor. Yasa dışı işlere yönelenlerin sayısı artıyor” şeklinde konuştu.
Çocuklarından biri ikinci sınıfa, diğeri ise anaokuluna başlayacak olan Münir Alkan ise; okulların durumundaki belirsizliğin ceplerine de yansıdığını ifade etti. “İnsanlar o kadar masraf yapıyor çocuklarına. Okul açılacak, parasını veriyorsun. Okul kapanıyor, parayı geri alamıyorsun. Öğretmenler sağ olsun, çok yardımcı oldu ama çok zor bir dönem geçirdik” şeklinde konuşan Alkan; “Eşim çalışmıyor. Biz yine az çok razıydık halimize. Bu hastalık çıkınca, insan panik oluyor. Ne olacak? 3 beş kuruş fazla kazanacağıma kafamız rahat olsun, hasta olmayalım demeye başladık. Hastalıktan önce herkesin bir şekilde işi az çok oluyordu. Özellikle Arasta tarafında, Güney’den gelenler piyasayı canlı tutuyordu” dedi.
Market fiyatları hakkında konuşan Alkan, fiyatların da diğer her şey gibi kontrolden çıkmış olduğunu dile getirdi. “Herkes kendi başına bu memlekette… Meyvelerin fiyatı aldı başını gidiyor. Bir gün on liraya aldığını ertesi gün yirmi liraya bulamıyorsun. Üzümün mevsimi şimdi mesela ama 13-14 TL’den aşağıya üzüm yok. Elma, 11-12 liradan başlıyor bazı yerde. Fiyatlar çok değişken. Marketler çok denetimsiz. Büyük bir başıboşluk var. Olan, durumu kötülere oluyor, alt tabakaya oluyor” ifadelerini kullandı.
Türk Lirası’nın yaşadığı değer kaybından yakınan Alkan; “Markete giriyorsun, bir ton para harcıyorsun, bir poşeti ancak dolduruyorsun. 100 lira dediğinin 1 kuruş değeri kalmadı. Döviz her gün yükseliyor. Ama biz dövizle maaş almıyoruz, dövizle iş yapmıyoruz. TL karşılığı iş yapıyoruz ama döviz her gün cebimizden bir miktar parayı alıp götürüyor. Devlet yardım edeceğini açıkladı, bize böyle bir para yardımı ulaşmadı. Ulaşmış olsa da 1500 liraya ne yapabilirsin ki?” sorusunu yöneltti.
Dila Hanım – Ev Hanımı - Suriçi
Suriçi’nde yaşayan ve ev hanımı olan Dila Hanım da market fiyatlarından son derece şikayetçi. Meyve sebze fiyatlarının artışı ve fiyatların marketten markete gösterdiği değişim hakkında yorumlarda bulunan Dila Hanım; “Birçok marketle kavgalıyım. Babasının beş liraya sattığını oğlu on beşe satıyor. Denetleme yok. Alım gücü yok. Yiyemiyoruz, yediremiyoruz. Meyve sebze fiyatları almış başını gidiyor. Marketlerden çok şikâyetçiyim” şeklinde konuştu.
Nihat Üstünel (Sokak Sanatçısı)
Suriçi’nde sokak sanatçılığı yapan Nihat Üstünel, pandemiden sonra ekonominin çok bozulduğu görüşünde. Dövizdeki durmak bilmeyen artış ve virüsün yayılmasıyla durma noktasına gelen ekonomiden şikayetçi.
Üstünel kendisini; “Pandemi gerileyeceğine ilerlemeye başladı. İşler çok kötü. Yapılan yardımlar yetersiz kalıyor. Ekonomimiz yabancı paraya endeksli. Euro 9 liraya geldi. Döviz sürekli artıyor. Bunlar güzel şeyler değil. Ben mesela bir sokak sanatçısıyım. Bileklikler, anahtarlıklar, kara kalem çizimler yapıyorum. Yaptığım işler daha çok öğrencilere ve askerlere hitap ediyor. Virüsün yayılması ile birlikte bizim işler durma noktasına geldi ama benden daha zor durumda olanlar var. Adam çalıştırıyor, elektriği var suyu var, kirası var ve hiç siftah yapmadan dükkânı kapatıyor. Hükümetin bu konuları farklı düşünmesi gerek. Bir şeyler yapılıyor ancak bu yapılanların yetersiz kaldığı da ortada” şeklinde ifade etti.
Eşim beş ay çalışamadı
Samambahça’da YENİDÜZEN’e konuşan Hatice Hanım, iki kız kardeşten küçüğü. Çocuklarını eğlendirebilmek için oyun parkına getiren Hatice Hanım YENİDÜZEN’e verdiği röportajda; “2 yaşımdaydım, buraya göçmüşüz. Şimdi 26 yaşımdayım” diyor Hatice Hanım. 3 tane çocuğu var. Biri henüz 6 aylık. Eşi bir oto galericide çalışıyor.
2. el araba fiyatlarının artmasından şikâyetçi. “Kimsede para yok. Araba fiyatları da arttı. İnsanlar araba almak istemiyor. Talep azaldı. Benim eşim primle kazanıyor. Sattığı kadar yani. Ben ev hanımıyım. 3 tane çocuğumuz var” şeklinde konuştu.
“Zaten durumlar son zamanlarda pek de iç açıcı değildi. Bir de bu pandemi geldi, hepten bozulduk. Çocukları bebek arabası ile minibüslere almıyorlar. Benim aracım yok. Nasıl seyahat edeceksin? Çocuk olunca her şey daha zor. Pandemiden önce durumumuz böyle değildi. Pandemiden sonra baya değişti. Ama kötü yönde değişti. Hayatımız değişti, işler değişti, para yönünden değişti… Baya çöktük yani. Devlet desteğinden eşim yararlanamadı. Kayınvalidem emekli diye yararlanamadı. Zaten emekli maaşı dediğiniz nedir ki? Kime yeter?” ifadelerini kullanan Hatice Hanım, bu dönem yaşadıklarını “Bayağı zorlandık. Eşim hemen hemen 4-5 aydan beri evdeydi. Yeni yeni çalışmaya döndü. İşler durma noktasına gelmişti” şeklinde aktardı.
Muhammed İlyas (Bakkal) :Pandemi geldi, Arasta bitti!
Bakkal işletmecisi Muhammed İlyas, Arasta’nın ve kendi işletmesinin pandemiden nasıl etkilendiğini YENİDÜZEN’e anlattı. Öğrenci ve turistin kalmayışının kendilerini kötü etkilediğini ifade eden İlyas, kafe ve barlardaki canlılığın esnafa yansımadığının altını çizdi.
“Pandemi bizi kötü vurdu. Ne öğrenci kaldı ne turist. Görüyorsun, sokaklarda insan yok. Zaten Kıbrıslı markete bize gelmez, şehir içindeki büyük marketlere gider. Buraya ancak veresiye almak isterse gelir insanlar ama biz veresiye vermiyoruz. Kimsede para kalmadı ki borcunu ödesin. Kapılar da kapanınca…” ifadelerini kullanan İlyas; “Arasta içerisinde 8-9 dükkân kapanmak üzere. Kafeler barlar çalışıyor ama onların canlı olması bizi etkilemiyor. Pandemi geldi, Arasta bitti” şeklinde konuştu.
Sözlerini; “2 kızım, 2 de oğlum var. Dört çocuk. Aile işletmesi burası. 7 senedir bu dükkânı işletiyorum. 75’ten beri Kıbrıs’ta yaşıyorum. Her şey çocuklarımız için. Yarın öbür gün onlara bir şey kalsın diye” şeklinde tamamladı.