Tarafların hidrokarbon krizi konusunda pozisyonlarını geriletmek yerine daha da ileriye taşımak yönünde gösterdikleri direnç, müzakere masasına dönülme ihtimalini giderek zayıflatıyor.
Kıbrıs Rum tarafı Türkiye’den, Doğu Akdeniz’le ilgili tüm taleplerini geri çekmesini istiyor ve aksi halde masaya geri dönmeyeceğini söylüyor.
Türkiye’nin ise tam aksine, Kıbrıs Cumhuriyeti tarafından ilan edilen Münhasır Ekonomik Bölge’de araştırmalarını genişletme hazırlığında olduğu, Barbaros gemisiyle yaptığı sismik araştırmalara ek olarak, bölgeye kendi platformunu getirmeye hazırlandığı iddia ediliyor.
Rum basını Türkiye’nin, platform kiralamak adına en az 2 uluslararası şirkete başvurduğunu ancak söz konusu şirketlerin, Türkiye’nin bu yöndeki talebini reddettiğini, bunun üzerine ise kendi sondaj platformunu satın almaya yöneldiğini yazıyor.
Fileleftheros’un haberine göre Türkiye bu amaçla Azerbaycan Devlet şirketi SOCAR ile temas halinde (Azeri petrol şirketi SOCAR, Türkiye ile Azerbaycan arasında yürütülmekte olan ekonomik ilişkilerin en önemli temsilcilerinden biri konumunda. Mayıs 2012’den bu yana Türkiye’de kurduğu anonim Şirketi aracılığıyla çeşitli faaliyetler yürütmekte olan SOCAR, Türkiye’nin enerji konusundaki en büyük çözüm ortağı olma hedefinde).
Rum basınının bu iddiası, Türkiye’nin (KKTC hükümetinin 2011 yılında TPAO’ya verdiği yetkiyle) doğu Akdeniz’deki hak talebinden vazgeçmek gibi bir niyetinin olmadığını, bilakis söz konusu bölgede yürüttüğü çalışmaları, platform kurmak yoluyla daha da ileriye götürme hedefinde olduğunu güçlendiriyor.
Yani özetle taraflardan hiçbiri, geri adım atma sinyali vermiyor.
Peki durum buyken, müzakere masasına yeniden dönülme ihtimali ne?
Bu şartlarda çok zor.
En azından ‘göründüğü’ kadarıyla öyle.
Görünmeyen kısımda neler olup bitiyor, o da işin siyasi manevralarında saklı.
Tarafların ‘taviz’ paylarını yoklayan uluslararası oyuncuların başarı ihtimali, kuşkusuz yapılacak pazarlıkların içeriğine bağlı olarak şekillenecek.
Örneğin İngiltere’nin, enerji konusunun müzakerelerin gündemine alınması yönündeki bir öneriyi gündeme taşıyacağından bahsediliyor.
Oysa Rum tarafı bu öneriye sıcak bakmıyor.
Türk tarafı da enerji kaynakları konusunda çalışacak ortak bir komite önermiş ancak Rum tarafı bu öneriyi reddetmişti.
Sanırım bunu yadırgamamak lazım.
Çünkü örneğin Rum tarafı da Maraş konusunu bir ‘güven artırıcı önlem’ olarak ayrı bir kapsamda masaya taşımak istemiş ancak Türk tarafı, ‘çözümle beraber’ yaklaşımıyla bunu reddetmişti.
Rum tarafı da şimdi benzer bir yaklaşımla, ‘çözümle beraber’ diyor enerji paylaşımı için.
Kim bilir, belki uluslararası toplum, krizin aşılabilmesi için böylesi ‘mütekabil’ açılımları kullanmayı dener.
Göreceğiz!
Ancak kesin olan bir şey var ki o da bu gerginlik ortadan kaldırılmadan dönülecek bir müzakere masasından verim beklemenin, ölü gözünden yaş beklemekten farkı olmaz.