Geçtiğimiz hafta içerisinde kaybettiğimiz Hasan Yalkut’un vefatı üzerine yazar Kiriakos Cambazis, acısını paylaştığı bir yazıyı YENİDÜZEN’deki bu sayfalarımız için kaleme aldı... Ölümden bizlere bir hatıratmaydı bu sanki de: Bölünmüş adamızda dostlukların önemini vurgular gibi sanki de bu yazı...
Bir kez daha ölüm bize bu bölünmüş adamızda dostlukların önemini hatırlattı... Babası bazı Kıbrıslırumlar tarafından 1974’te öldürülmüş olan Hasan Yalkut, Kirikos Cambazis ve Andonis Kursumbas gibi insan yüreğine sahip bazı Kıbrıslırumlar’la çok sağlam dostluklar kurmuştu...
Hasan Yalkut pek çok iki toplumlu barış ve yeniden birleşme etkinliğine katılıyordu...
Babasının bazı Kıbrıslırumlar tarafından öldürülmesiyle yaşamış olduğu o korkunç acıyı nefrete dönüştürmemeyi başaran bir insandı Hasan Yalkut – büyük acısıyla ve yaşamış olduğu trajediyle birlikte, barış ve yeniden uzlaşma için ileri doğru adımlar atmıştı...
Hasan Yalkut’u kaybettik – ailesinin acısını paylaşıyoruz... Yazar Kiriakos Cambazis onun yakın arkadaşıydı ve ondan Hasan Yalkut’la ilgili bir yazı yazmasını istedik. Kiriakos Cambazis de bizi kırmayarak şöyle yazdı:
“Sevgili arkadaşım Hasan Yalıkut’a veda ederken...
Kiriakos Cambazis
Haber beni şoke etti: arkadaşım Hasan Yalkut vefat etmişti... Birkaç gün önce telefonda konuşmuştuk. Beni aramıştı ve sağlığıyla ilgili herşeyin tamam olduğunu söylemişti. Kemoterapiye her gidişinde, geri döndükten sonra çok yorgun olduğu halde beni arardı ve bana iyi olduğunu söylerdi...
Dün bütün gün Hasan Yalkut aklımdaydı, onu arayıp sağlığını sormak aklımdaydı ancak vakit bulamamıştım buna... Gece geç vakit, bilgisayarımın önüne oturduğum zaman oğlu Tandoğan’ın cenaze duyurusunu gördüm. Buna inanamıyordum... Eşim İrini’ye de böyle dedim – o da bana bunun mümkün olmadığını, belki Türkçemin çok iyi olmadığını ve ne yazıldığını iyi çevirememiş olduğumu söyledi... Ona ekrandaki fotoğrafı gösterdim, ölüm ilanını, yazıldığı şekliyle... Sessizlik oldu, söyleyecek bir söz kalmamıştı sanki...
2003 yılında onunla ilk karşılaşmamızı hatırlıyorum... Lefkoşa’nın kuzeyinde Andreas Paraskos’un konuşmacı olduğu ve onun da çevirmen olduğu bir toplantı organize edilmişti... Bir noktada başka biri çeviri yapmaya başlamış ve Hasan Yalkut da gelip yanıma oturmuştu. Kendini tanıtmıştı... İlk sıcak el sıkışmamız... Ona kim olduğumu söyledim, POLİTİS gazetesinde makaleler yazdığımı anlattım. “Neden bizlere de ORTAM gazetesi için bir makale yazmıyorsun? Gazetemiz okurları için böyle bir makale ilginç olur” dedi.
Tanışıklığımız böyle başlamıştı işte... Makalemi çevirmek üzere beni evine davet etmişti. Yardımıma ihtiyacı vardı. Evine gittim, beni kucakladı... Eşi Meliha ve evlatları Tandoğan, Talat ve kızı Zehra’yla tanıştırdı beni...
İkinci toplantımız TDP’de idi, o dönem Mustafa Akıncı partinin başkanıydı... Orada Mustafa Akıncı’yla ilk kez tanışıyordum. O günlerde Hasan da Lefkoşa ilçe sekreteri ve partinin mali sorumlusu idi. Beni ofisine götürdü ve şöyle dedi:
“Sana karşı karşıya bulunduğum bir sorunumu itiraf etmek istiyorum – en küçük oğlum – öğrenciydi – bana dedi ki: “Baba, evimize nasıl olur da bir Kıbrıslırum getirirsin? Onun geldiği toplum benim dedemi öldürdü...” Ben de ona, “Benim de öldürülmemem, özellikle de çocuklarımın öldürülmemesi için Kıbrıs’ta barış için mücadele etmeliyim...” diye yanıt verdim. “Kiriakos barışçıl bir insandır ve iki toplumun birlikte yaşamasını ister. Ona böyle dedim... Ona söylediklerimde haksız mıyım?” diye sordu bana.
Babasının öldürülmesini bir noktada aşmıştı çünkü kızgınlığın, şiddetin ve nefretin sorunları çözemeyeceğini anlamıştı... Uzlaşma ve insana yönelik sevgi onun yaşam biçimine dönüşmüştü... Babasının ölümünden söz etmiyordu, böylesi tartışmalardan kaçınıyordu çünkü bu tür tartışmaların insanları birbirine yabancılaştırdığını, ortak bir yaşama yardımcı olmadığını düşünüyordu...
2004 yılında bir metin hazırladık ve adamızın kuzeyinde ve güneyinde gazetelerde yayımladık... Herkese referandumda “EVET” demeleri çağrısını yaşmaktaydık... Dostluğumuz her geçen gün güçleniyordu... Birlikte çalışıp bir dizi yazıyı ve ayrıca tiyatro metinlerini çeviriyorduk. Kısa filmler de hazırladık bir yarışma için ve “Kıbrıslıtürkler Rumca konuşuyor” başlıklı filmimizle ödül kazandık. İkinci film de benim öğrencilerim ve Kıbrıslıca konuşan Kıbrıslıtürkler’le röportajlarımdan oluşuyordu.
2003 yılının Noeli’nde, geniş ailemizin Noel yemeğine davet ettik kendisini... Sofoklis’in (sonra vefat etti) ve Gnosa’nın evindeydi bu yemek. Meliha ile birlikte yemeğe geldi. Maraş’tan komşumuz Tevfik Devran ve ailesi de oradaydı... Zivaniyaları içtikten sonra çatista söylemeye başladı. Bunlar o an oluşturulan geleneksel Kıbrıs türküleri şeklinde söylenen manilerdi – kaynanamla birlikte çatista söylemeye başlamışlardı... Rumca yapıyorlardı bunu... Orada, babasının festivallerde ve düğünlerde Çatista söylediğini öğrendim. Daha sonra ALITHIA gazetesinde babasıyla ilgili bir makale yazarak onun bazı çatistalarını da makaleme koydum... Arkadaşım Andonis Kursumbas’la birlikte Kıbrıs’ın iki dilli şairlerine ilişkin kısa bir film çekmemiz için ilham vermişti bana bu, bu film bir ay önce halka sunulabildi, aslında çok önce çekilmişti...
Hasan bir hümanistti. Kimin bir sorunu varsa ve ondan yardım isterse, bunu asla reddedemezdi. Ve güneye geldiğinde de arkadaşı Kiriakos’tan bahsediyor ve böylece evime kahve içmeye geliyorlardı... Çocuklarının düğünlerindeki neşesine ortak oldum, torunları doğduğunda bu sevince ortak oldum, bir arkadaşını kaybettiğinde acısına ortak oldum... Ve o da benim evlatçıklarım Elena ve Konstantinos’un düğünlerine gelerek sevincimize ortak olmuştu...
Kuzeyde veya güneyde yapılan iki toplumlu etkinliklere her zaman birlikte giderdik... Ben kuzeye geçtiğimde mutlaka onun evine uğrardım. Çok yakındık... Birlikte Atina’ya giderek oğlumun apartman dairesinde kalmıştık... O hafta Hasan için unutulmaz olmuştu ve sık sık bundan söz ederdi... Hasan oğlumla çok yakınlaşmıştı, önceki gün oğlum Konstantinos arkadaşımızın nasıl olduğunu sormuştu bana çünkü hastalığından ve İstanbul’da geçirdiği ameliyatlardan haberdardı... O günleri çok yoğun yaşadım. Onunla neredeyse her gün konuştuk ve bana sağlığıyla ilgili gelişmeleri anlatıyordu...
Sevgili arkadaşım Hasan sen gittin ve benim hayatımın bir parçasını da alıp götürdün... Eğer herşey normalleşirse kuzeye geçeceğim ve nerede kahve içeceğimi bilemeyeceğim... Ama gidip Meliha’yı ziyaret edeceğim ve senden söz edeceğiz... Her zaman benimle olacaksın, bana toplantılarda eşlik edeceksin, gittiğimiz tavernalarda... Yaşadığım sürece seni hatırlayacağım ve torunlarıma da seninle ne kadar yakın olduğumuzu anlatacağım...
Sonsöz: Aysimiyu’da (Avtepe) Hasan’ın evinde Rumca konuşuluyordu... 1967 yılında Köfünye olayları olduğunda, öğretmen kolejinde bir öğrenci olduğu halde gidip adını askerlik için yazdırmış ve altı ay süreyle köyüne gidememişti... Annesi bu gelişmelerden çok endişeliydi ve hiç haber alamadığı için oğlu için de büyük kaygı duymaktaydı... Kıbrıslıtürkler’in ada içinde bir yerden bir yere gitmeleri tehlikeli bir durumdu... Sonuçta köye gitmeye başardığı zaman annesi ağlayarak karşıladı onu ve aşağıdaki şiiri okudu kendisine:
Gündoğumlarında ve gecelerde parlayan
Yıldız, neredeydin?
Dünyayı karanlıkta bıraktın
Ve şimdi bulutları yırtıp geldin işte...
Sevgili arkadaşım benim için ve ailemiz için sen bir yıldızdın... Bize konuştuğu dili,ü dini ya da etnisitesi ne olursa olsun adamızın tüm insanlarının barış içerisinde birlikte yaşaması, barış ve insaniyet yolunu gösteriyorsun...
Hoşçakal sevgili arkadaşım... Yaşadığım sürece, seni hatırlayacağım...”
Hasan Yalkut’un bir diğer arkadaşı olan Andonis Kursumbas ise onun için şöyle yazdı:
“HASAN YALKUT’UN ANISINA...
“Karpaz’ın Aysimyu köyünden Kıbrıslıtürk arkadaşımız Hasan Yalkut hayatını kaybetti...
2013 yılında bu tatlı adamla, Ahmet Derya ve Kiriakos Cambazis’le birlikte kısa bir belgesel film çekmiştik... Filmin adı “Aysimyu Karpaz’dan iki dilli Kıbrıslıtürk şairlerden çatistalar” idi. Lefkoşa’nın kuzeyindeki evinde yapmıştık çekimleri ve bu filmi ancak 2020’nin son aylarında tamamlayabilmiştik – Türkiye’de o günlerde çok zorlu bir ameliyattan sonra bu filmi izleyebilmişti Hasan...
Hasan’da ben çok yönlü yetenekleri olan, iyi huylu bir insan bulmuştum, her zaman yüzünde bir gülümseme vardı! Tonlarca iyilik ve kültür vardı içinde, tam bir kişilikti ve tüm bunlar sonsuza dek unutulmayacaktır... 1974’te EOKA-B’nin katilleri, Türk askerleri çıkarma yapmadan önce babasını öldürmeyi başarmışlardı – buna karşın, Kıbrıslırum arkadaşları için en iyi duygularla doluydu, onların dilini akıcı bir şekilde konuşabiliyordu...
Arkadaşım Kiriakos Cambazis’ten öğrendiğime göre, Hasan Yalkut senelerce Mustafa Akıncı’nın yanında yurdumuzun yeniden birleştirilmesi için bilinçli ve çok yönlü bir mücadele vermişti...
Onu kaplayacak Kıbrıs’ın toprağı hafif olsun... Nur içinde yatsın...
Onunla birlikte çektiğimiz belgesel filmi de şu link’ten izleyebilirsiniz:
https://vimeo.com/499924591 ”
Hasan Yalkut’un arkadaşlarının kaleme aldığı bu sözcükler, bölünmüş yurdumuzda dostlukların ne kadar önemli olduğunu gösteriyor... Bu yıl 1 Mayıs Emeğin Bayramı’nda, Baf’tan Kıbrıslırumlar da her sene PEO’nun 1 Mayıs’ta Baf’ta düzenlediği yürüyüşlere birlikte katıldıkları arkadaşları ufuk Tomson’u hatırladılar – onun bir fotoğrafıyla bir anma yaptılar ve bunu sosyal medyada da paylaştılar...
Ufuk Tomson Baflı’ydı ve PEO’nun 1 Mayıs İşçi Bayramı’nda her sene Baf’ta düzenlediği yürüyüşlere katılırdı... Gidip Baf’ta kalır ve Kıbrıslırum arkadaşlarıyla birlikte emekçilerin yürüyüşüne katılırdı...
Yurdumuzdaki öteki toplumlardan insanların kalplerinde dostluk, dayanışma ve insaniyetle ilgili izler bıraktığımız sürece, Kıbrıs’ın geleceği için umut vardır demektir. Bu, insancıl ilişkiler vardır demektir ve bu tür insani ilişkiler teşvik edilmeli, bunlara önem verilmeli ve hatta ödüllendirilmelidir... Böylesi dostluklar gençlere gösterilmeli ki gençlerimiz Kıbrıs’ta yalnızca savaş ve çatışmaların değil, insancıllık, dostluk ve birbirini barışçıl biçimde anlayış da bulunduğunu görebilsinler...
Hasan Yalkut ve Ufuk Tomson’un ailelerinin acısını paylaşıyoruz... Nur içinde yatsınlar...
(Bu yazıların Rumca’dan İngilizce’ye çevirisini yapan arkadaşım Gina Chappa’ya çok teşekkür ederim. Ben de İngilizce’den Türkçe’ye çevirilerini yaptım…)
DEVAM EDECEK