ÖLÜMLERİN HESABINI KİM VERECEK?

Sami Özuslu

Yeni tip Corona virüsünün yol açtığı Covid-19 hastalığının Kuzey Kıbrıs’ta ilk görüldüğü 2020 yılının Mart ayından yılsonuna kadar geçen yaklaşık dokuz ayda kaybedilen insan sayısı sadece 6’ydı.
2021’in henüz ilk bir buçuk ayında ise tam 14 ölüm var!
Ocak ayının ortalarından itibaren ölüm rakamlarının yükselişe geçtiği belliydi. Vaka sayıları da süratle artıyordu. Uzmanlar gidişatın farkındaydı. İstatistik bilimiyle uğraşanlar da öyle. Yapay zeka ve simülasyon yapabilenler de…
Hatta bunlara bile gerek yoktu, zira görünen köy kılavuz istemezdi. Corona’nın birçok ülkede izlediği seyri birazcık takip etmek yeterliydi. Ya da yaz aylarında ‘bayram açılımı’ sonrasında bizzat yaşadıklarımızı hatırlamak dahi yeter de artardı.
Kısacası birçok uzman, örgüt, cephedeki sağlıkçılar ve hatta ‘sıradan insanlar’ın gördüklerini görmeyen bir tek onlardı.
Memleketi –sözüm ona- idare edenler!..
Bir tek onlara göre ‘her şey tamam’dı. Hoş, zaten ‘Virüs bizi es geçecek’ diyen zihniyetten bilimsel akla, sağduyuya, uzman insanlara ve hastalıkla cebelleşenlere kulak verme gibi bir davranış beklenemezdi.
Dahası, hizmet etmek zorunda oldukları kesimler vardı ve onların ‘kabe’si oralardı. Halk değil!
Her hal ve koşulda onları tatmin edecekler, bu uğurda gerekirse kendi adamlarını dahi harcayacaklardı.
Nitekim zaman zaman farklı denizlere açılarak kaybolma tehlikesi yaşayan ama genellikle bilimsel akıl ve sahadan gelen sese kulak veren Sağlık Bakanı az daha ‘ilahlara kurban’ veriliyordu.
Son Bakanlar Kurulu toplantısı öncesinde hava buydu. Bir gece önce katıldığı programda Başbakan Saner ilk defa bunu ima eder noktaya gelmişti.

*  *  *

Çok enteresandır, BRT’deki TV programında “Kısmi açılmadan yanayım” diyen Saner, cumartesi günkü toplantıya ansızın dört kişilik bir başka ‘bilim kurulu’ daha çağırdı. 
Ve çok daha enteresandır ki basına açıklama yaparken yasal Enfeksiyon Üst Komitesi’nin adını anmak yerine bu ‘kurul’dan söz etti. Dört kişilik ekibi teker teker de ismen sayıp döktü.
Öyle bir hava yarattı ki, sanki ‘son karar’ı Sağlık Bakanlığı’nın ve de Bulaşıcı Hastalıklar Yasası’nın emrettiği şekilde kurulmuş ve de yetkilendirilmiş komitenin değil de kendisinin davet ettiği ‘danışma’ nitelikli kurulun söylediklerine göre almışlardı.
Saner’i dinleyen herkes buna benzer bir algı içine girdi.
Öyle anlaşılıyor ki Saner belki cumartesi değil ama bundan sonraki adımda yasal komitenin değil, danışma amaçlı oluşturulan o kurulun söylediklerini ‘bahane’ ederek adımlar atacak.
Yani bir türlü istifa ettiremediği, görevden almayı da göze alamadığı Pilli’ye şu mesajı verdi Saner kamuoyu önünde: “Ali Bey, senin komiten varsa, benim de kurulum var. Hem de hepsi de profesör!..”

*  *  *

Bu filmi izlemiştik biz!
Ersin Tatar Başbakan iken de buna benzer kurullar kurmuş, yasal komiteyi görmezden gelmiş, by-pass etmeye çalışmış, hatta kurban bayramında kendi başına buyruk işler yaparak 15 gün sonra vakaların patlamasına bizzat sebebiyet vermişti.
Tıpkı yılbaşı döneminde ve ocak ayının sonlarına kadar Saner’in yaptığı gibi…
Her iki ‘kusurlu hareket’ sayesinde çok kötü şeyler oldu bu ülkede…
Önce yüksek öğrenimin ‘sonbahar sezonu’ kaybettirildi ve birçok sektör battı.
Şimdi ‘bahar dönemi’ aynı acı sonla burun burunadır.
Kararsızlık, öngörüsüzlük, umursuzluk, bazı çıkar gruplarını kollama dürtüsü yüzünden sadece yüksek öğrenim ve bağlı sektörler değil, on binlerce insan açlık, sefalet, borç, işsizlik ve belirsizliğe itilmiştir.
Ama en kötüsü hastalardır, ölümlerdir.
45 günde 14 insan sırf bu yüzden, göz göre göre hayatını kaybetti.
Bilimsel aklı by-pass etmeye niyetlenenler bakalım daha kaç fidanı koparacak!