Önce ‘Arap Baharı’na bakalım..

Hüsnü Mahalli

17 Aralık 2010’da Tunuslu bir genç herkesin önünde kadın bir zabıtanın tokatını yeyince onuru kırıldı. Seyyar satış arabasına el konulan Buazizi isimli genç işsiz kalınca kendini yaktı. Ertesi gün başkent Tunus’ta protesto gösterileri yapıldı ve Batı yandaşı Arap ve dünya medyası ‘demokrasi adına‘  bu protestoları sahiplendi. Olaylar gelişti ve Batının 23 yıllık  desteği ile iktidarda bulunan diktatör Bin Ali 14 Ocak’ta ülkeden kaçtı.
Tunus’ta  ‘Yasemin Devrimi’ İslamcıları iktidara taşıdı.
İki yüzlü batı  sevincini saklamadı..
25 Ocak 2011’de bu kez facebook, twiter ve benzeri sosyal medya  araçları üzerinden örgütlenen gençler Kahire’de sokaklara döküldü. İlk günlerde Başkan Mübarek’in talimatı ile halka ateş eden ordu daha sonra ABD’nin ‘ricası’ ile geri çekildi ve halkın Tahrir meydanında toplanamsına gözyumdu. Batı yanlısı Arap ve dünya medyası Tahrir’i sahiplendi ve ABD desteği ile 30 yıllık başkan olan Mübarek 11 Şubat’ta istifa etmek zorunda kaldı. Halkın çok fazla ilgi göstermediği seçimlerde İslamcı Muhammed Mursi başkan oldu.
Batıya göre demokrasi kaznmıştı..
Sosyal medya üzerinden halkı sokaklara çıkmaya çağıran bir gencin çabası ile ilk gösteriler 28 Ocak 2011’de Bingazi’de başladı. Kaddafi’ye bağlı ordu sert tepki gösterince çatışmlar başladı. Batının çok yoğun ilgi gösterdiği Bingazi ayaklanması başta Fransa, İngiltere, Katar ve Ürdün olmak üzere bir çok ülke ajanının desteği ile genişledi. Sonrasını herkes biliyor. NATO Libya’yı işgal etti, Kaddafi öldürüldü ve İslamcılar iktidara taşındı.
Libya’ya da süper demokrasi geldi.
Peki Suriye’de ne oldu?
15 Mart 2011’de ilk gösteriler Daraa’da yapıldı. Sonra da Hama kentinde.. Batı yanlısı Arap ve dünya medyası büyük ilgi gösterdi Suriye’deki olaylara ve sonrasındaki bildik kanlı süreçlere. Suriye’de nelerin nasıl tezgahlandığını artık herkes görüyor. Herkes Suriye ve Suriye üzerinden oynanmakta olan bölgesel ve uluslararası pis oyununun farkında..
Şimdi biraz gerilere dönelim
Örneğin CİA’ci Soros’un paraları ile Kasım 2003’te sokaklara döktürülen Gürcülere.. Hani şu meşhur ‘Gül Devrimi’ne.. Peki ne oldu bu devrime?
Unutludu. Çünkü o günlerde Sovyetler Birliği’nin mirasçısı Rusya’ya karşı zafer kazanan Batılı güçlerin adamı Cumhurbaşkanı Saakaşvili Eylül 2010’da yapılan seçimde kaybetti ve Batı ve ‘Gül Devrimi’i göklere çıkartan onun medyası herşeyi unuttu.
Başta demokrasi olmak üzere..
Tıpkı Kasım 2004’te başlayan ve 10 Ocak 2005’teki seçimlerle sonlanan Ukranya’daki ‘Turuncu Devrimi’nin kahramanı Yuşçenko’yu unuttuğu gibi. Çünkü o da Soros’un para ve gazı ile iktidara taşınmış ama aynı halk tarafından indirilmişti.
Hem de batının demokrasi standartları ile..
Ekim 2005’te gerçekleşen Gırgızistan’daki ‘Lale Devrimi’nin kaderi Ukranya ve Gürcistan’dan farklı olmadı.
Örnekler çoğaltılabilir..
Ama biz ‘Gezi Parkı’ ile başlayan ve başta İstanbul olmak üzere Türkiye’in bir çok kentine yayılan gösterilere bakalım.
Örneğin Soros ve Soros’çu sivil toplum örgütlerine, medyasına  ve demokrasi Don Kişot’larına?
Onları herkes iyi tanımalı..
Onlar her zaman dönek yalaka ..
Kendisini kesecek kasabın bıçağını yalayacak inek misali ..
Gezi Parkı olayları bir semboldür..
Taksim’deki zafer bu sembolün kanıtıdır..
Sindirilmiş sanılan insanlar korku duvarının obür tarafına geçebildi.
Bu İnsanlar AKP iktidarının iç ve dış politikalarınden çok tedirgin.
İnsanlar AKP iktidarının  kendi özel yaşamlarını tehdit etmeye başladığına inanıyor.
İnsanlar AKP iktidarının  halktan aldığı oyla ‘Ben ne istersen onu yapar ve kimseyi dinlemem‘ davranış biçiminden korkuyor.
İnsanların bu ruh hali yalnızca Taksim ve çevresinde yansımıyor.
Bu rauh hali herhangi bir nedenden dolayı  AKP’ye oy verenler dahil Türkiye’nin her tarafındaki  insanların çoğunda görülmektedir.
KKTC’de bile ...
Peki AKP geri adım atar mı ?
Bana göre ‘hayır’..
Ya halk?
Hiç bir zaman .