Toplu Sözleşme'ye tabi 'çalışan'ım bir yandan, öte yandan 'işveren temsilcisi' olarak imzacı !..
Bir yandan ‘basın emekçisi’ olarak maaşlıyım, öte yandan kurumu mali disiplinle kendi ayakları üzerinde tutabilmek adına yönetici.
Ve her koşulda diyorum ki, “evet, özel sektörün genelinde sendikalaşma olmalı...”
***
Üstelik kendi öykümüzde patron da yok, hissedarlar için kâr payı da...
- Özel sektör.
- Sendikalı.
- Toplu sözleşmeli.
Peki tüm bunlar buluşunca, çalışanlar 'kamu'daki gibi bir 'gelecek güvencesi'ne kavuşuyor mu?
- Hayır
Kamudaki meslektaşları ile "eşit işe eşit ücret" seviyesine erişiyor mu?
- Hayır
Yani eğer algı ve beklenti bu yöndeyse, ‘gerçekçi’ değil, söylemek istiyorum.
Çünkü özel sektörde sendikalaşma, gelirlerin neredeyse tümünün kamudaki maaşlara aktarıldığı, gelir dağılımının adaletsiz, siyasetin fazlaca popülist olduğu bir düzene alternatif değil.
Çünkü özelde sendikalı dahi olsanız çalıştığınız kurumun 'ödeme kabiliyeti' yoksa film kopuyor!..
‘Üretim’ yoksa ‘değer’ ortaya çıkmıyor.
'Kamu'daki gibi 'dipsiz kuyu' yok!..
Yurttaşa 'vergi yükü' bindirerek ya da Türkiye'den para getirerek 'denk bütçe' sağlanamıyor!..
Velhasıl bugünkü 'ekonomik akıl' değişmezse, bir başına 'sendikalaşma' kamu - özel arasında çalışma koşullarına dair uçurumu kapatmıyor, emekçiler bir bütün olarak ‘fakirleşme’ye devam ediyor.
***
Tüm bunlara karşı mücadele için de ‘örgütlülük’ yine olmazsa olmaz...
Özel sektör çalışanı mutlaka örgütlenmeli, sendikalaşmalı, bunu 'toplu sözleşme' işe taçlandırmalıdır.
Ama ülkemizde siyasi iktidarlar ile kamu sendikalarının didişe/sevişe yarattığı ekonomik akıl terk edilmediği sürece onbinlerce emekçi 'güvencesiz' bir okyanusta nefessiz kalana dek kulaç atmaya devam edecektir.
Bunu cesaretle söylemek, bu gerçekle yüzleşmek gerekir ki, sonradan, “niye olmadı” denmesin.
‘Sendikalaşma’ gerçekten hedefine ulaşabilsin...
Özetle ‘üretim’ ve ‘adil paylaşım’ odaklı bir yeni bir zihniyete ihtiyaç var.
“Özel sektörde sendikalaşma”nın altyapısı böylesi bir ‘zihniyet devrimi’dir en önce...