Önce zehirliyoruz, sonra yiyoruz (!)

“Ülkede bilinen beş bin kayıtlı kanser hastası vardır. Kıbrıslı Türkler, yediğini içtiğini önce zehirleyip sonra yer. Asmayı ilaçlayıp altında kahve içer”

Kıbrıs Türk Tabipler Birliği Sekreteri Dr Ahmet Körceğez, ülkedeki çevre sorunlarını YENİDÜZEN’e değerlendirdi:

 

Ayşe GÜLER

Kıbrıs Türk Tabipler Birliği Sekreteri Dr Ahmet Körceğez, Gıda Yasası’nın bir an önce hayata geçmesi gerektiğini söyleyerek, vatandaşların her gıdaya şüpheyle yaklaştığını belirtti.

Körceğez, yaşanan durumun toplumun ruh sağlığını bozduğunu da kaydederek, denetimi yapan kurumların topluma güven vermesi gerektiğini savundu.

Ülkede mevcut olan taş ocağı sayısı ihtiyacın ötesinde olduğunu dile getiren Körceğez, taş ocaklarının bulunduğu yerlerde sadece insanların değil tüm canlıların ciddi şekilde etkilendiğini ifade etti.

YENİDÜZEN’e konuşarak, ülkedeki çevre sorunlarını değerlendiren Körceğez, Kıbrıslıların çöpler içinde yaşamayı kanıksadığını savundu.
Körceğez, “Aslında yabancıların gözünden bakarsanız adamız pislik içerisindedir” şeklinde konuştu.

Öte yandan ülkede kayıtlı beş bin kanser hastasının olduğunu dile getiren Körceğez, “Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan insanlar olarak yediğimiz içtiğimizi önce zehirleyip sonra yiyoruz. Örneğin asmayı ilaçlayıp altında kahve içiyoruz” dedi.

Körceğez, birliğin 25 Ocak’ta  “çevreseler, gıdalar ve kanser” konulu sempozyum düzenleyeceklerini de açıklayarak, sempozyumlar içerisinde içinde ‘gıdalar ve kanser’ ‘termik santrallerin çıkartıları’ ve ‘Kuzey Kıbrıs’ta kansere bakış’ konularında 3 ayrı sempozyum planlandıklarını kaydetti.

• Ülkemizde, birçok vatandaşın endüstriyel gıda tüketme oranı oldukça yüksek. Endüstriyel gıdaların ve ürünlerin sadece raf ömrünü uzatma amaçlı olduğu söyleniyor. Bu durum insan sağlığına zararları nelerdir? Nelere dikkat edilmesi gerekiyor? 
• Bir ürünün raf ömrü ne kadar uzunsa ömrünüzü o kadar kısalttığı iddia edilebilir. Kıbrıs’ın en önemli özelliği bir metropol olmamasıdır. Hemen her yerinden direk tarım yapılan alanlara ulaşılabilmektedir.  Ama buna rağmen konserve gıdaları, işlenmiş gıdaları giderek daha çok tercih ediyoruz. Günlük süt yerine UHT’li sütü içiyoruz. Marketlerde günlük süt satışı çok az yapılmaktadır. Halbuki uzun ömürlü sütte çok yoğun ısıda(150 derecede) bütün süt ürünleri proteinleri tahrip olmakta bu da özellikle bağışıklılık sistemini kötü etkilemektedir. Konserve gıdalarda kullanılan koruyucu maddelerin türüne göre risk altında olabiliriz. Koruyucu olarak kulanılan nitrozaminler ve metilkolantren gibi ürünlerin safra kesesi kanseri ve bağırsak kanseri ile ilişkileri gösterilmiştir.


“Daha az katkı maddeli ürünler tercih edilmeli”

• Gıda sektöründe kullanılan ve kanserojen etkisi bulunan maddeler konusunda vatandaşlar bilinçli değil. Bu konuda neler yapılabilir? Suni renklendirici ve tatlandırıcıların kansere etkisi var mı?
• Ürünleri tüketirken daha az işlenmiş, daha az katkı maddesi almış olanlarını tercih etmemizdir. Toprakdan çatala kadar her ürün bir takım işlemden geçmektedir. Bunun yanında doğru dozda kullanılan koruyucu maddelerin kesin zararlı olduğunu söylemek doğru bir yaklaşım olmaz. Her maddenin zararı aldığınız miktara göre değişir. Bunun yanında bu tip ürünlere sıklıkla başvurmamak gerekir. Tatlandırıcı konusunda sakkarin ve aspartam la ilgili oldukça fazla uyarı vardır. Sakkarinin yüksek doz ve uzun sürede mesane kanseri yaptığı, aspartamın yine alzheimerla ilgisi olduğu bilinmektedir. Hamileler kullanmamalıdır. Ama buradan babaannemizin günde 1-2 kez kahve keyfini bozması gerektiği anlamı çıkarılmamalıdır.  Renklendiriciler konusunda dünyada bir kodlama sistemi mevcuttur. EC kodlama sisteminde hangilerinin Avrupa Birliği’nde kullanılabilecek renklendirici olduğu belirtilmektedir. Bazı renklendiriciler belli ülkelerde yasaklanmıştır. Ama bu tüm renklendiricileri sanık sandalyesine oturtmamalıdır. Bu arada devlet otoritesinin yapması gereken gerek reklendirici, gerek tatlandırıcı gerekse diğer katkı madelerinin her üründeki miktarını tespit etmek ve ürün üzerinde yer almasını sağlamaktır. Bizim tüketiciler olarak bu konuda istencimizin bu doğrultuda olması gerekir.

• Ülkemizde insan sağlığı açısından risk olabilecek faktörler nelerdir? Yetkililer bu konuda neler yapmalıdır?
• Kuzey Kıbrıs’ın çevre sağlığının bozuk olduğunu söyleyebilirim. Ülkenin kendine has sorunları vardır. Bununla birlikte dünyadaki teknolojik gelişimin olumsuz sonuçları, insan sağlığı açısından riskli faktörlerdir.  Ülkede özellikle insan sağlığı açısından CMC atıklarının tehdit unsuru olduğunu görebiliriz. Ülkemizde 50 yıl faaliyet gösteren Amerikan şirketi 1976 yılında ani bir kararla 10 milyon ton atık bırakarak ülkemizi terketmiştir. O gün bugün biz bu sorunlarla baş başa yaşamaktayız. Bu atıkların deniz ve gölet komşuluğunda olması sıkıntılarımızı artırmaktadır. Bunun yanında ülkemizde faaliyette bulunan termik santrallerin çıkartıları ülke insanını hasta etmektedir. Bu teknoloji, kabul edilecek bir teknoloji değildir. Ülkemizde sigara içme yasağı geldikten sonra pasif içicilik her ne kadar azaldıysa da günümüzde içinde devlet hastahanelerininde olduğu pek çok devlet dairesinde kapalı alanlarda bile sigara içilebilmektedir. Dünyada ve Türkiye’de bile sağlık kuruluşlarının bahçesinde bile sigara içilmesi yasaktır. Sadece yasak değildir cezalarda uygulanmaktadır. Ülkeye has sorunlar içerisinde limanlarımızı özellikle Mağusa Limanı’nı incelememiz gerekmektedir. Son aylarda sürekli gündemden düşmeyen liman, sorunlar yumağı şeklinde karşımızda durmaktadır. Aynı terminalden hem gıda, hem çimento, hemde hurda indirip bindiren ülke sayısı fazla olmasa gerektir. Bir diğer üzerinde durulması gereken petrol tesisleridir. Kalecik olayından ders alınarak denetimlerin artırılması ve bu gibi kazalarda daha hızlı hareket edilmesi gerekmektedir. Kıbrıs’ın büyük bir çöplük olduğunu söyleyebilirim. Ne yazık ki bunu kanıksamış durumdayız. Taşocakları, belediyelerin sivrisineklerle mücadele şekilleri, araba egzozlarından çıkan zehirli gazlar, ses ve görüntü kirliliği, tarım işçilerinin ilaçlamada kullandığı maddeler ayrı ayrı sorunlarımızı içermektedir. Bunun yanında dünyadaki gelişimlerle bunun olumsuz bir takım sonuçlarıyla tüm dünya ülkeleri gibi ülkemizde etkilenmektedir. Baz istasyonlarının gelişi güzel her yere kurulması vucudumuzu elektromanyetik alan etkisine bırakmaktadır. Bu alanlara yakın oturanlarda sinirlilik, konsantrasyon bozukluğu baş ağrısı yaygın olarak görülmektedir. Yüksek gerilim hatları, eletrik trafoları, cep telefonları, mikro dalgalar kısacası her türlü elektronik araç radyasyon yayabilmektedir. Radyasyonun bilinen etkileri içerisinde kanseri unutmamak gerekir. Bugünkü koşullar içeriside bu ürünlerden uzak kalamıyorsak bunları en aza indirmenin yollarını aramalıyız.

“Kalecik’teki facia denetim noksanlığını hatırlattı”

• Kısa bir süre önce Kalecik'te yaşanan petrol sızıntısının yaraları sarıldı mı? Bu konuda güncel bir çalışmanız bulunuyor mu? Bölgedeki çevre dengesi ne durumdadır?
• 2013 yazında yaşananlar bize denetim noksanlığımızı hatırlatmıştır. Kriz konularında verdiğimiz refleksin ne kadar yavaş olduğu görülmektedir. Kalecik petrol faciası dünya ölçeğindeki petrol kazalarının yanında çok küçük bir kazadır. Ama küçük ülkemizin kaldıramayacağı kadar da büyük sorunlara yol açmıştır. Burada sorgulanması gereken aynı cephe içinde hem turizm tesisislerini, hem balık üretim tesislerini, hemde petrol tesislerini kurma fikrinin dayanılmaz saçmalığıdır. Kalecik’te şu anda temizlik çalışmaları devam etmektedir. Çevre bakanı da bu konuda hassas davranmaktadır. Ekolojik dengenin bozulmaması mümkün değildir. Bir daha benzeri bir durum yaşanmaması için alınması gereken önlemler ve denetimler olmalıdır.

“Vatandaşlar, her gıdaya şüpheyle yaklaşıyor”

• Gıda güvenliği konusunda ülkemizde ciddi boşluklar bulunuyor. Örneğin geçtiğimiz günlerde zehirli 324 kasa cennet hurması piyasaya sürülmek üzereyken son anda engellendi. Denetimler gerekli düzeyde yapılıyor mu? Bu alandaki boşluklar nelerdir?
• Başbakanlık tarafından Gıda Güvenlik Kurulu oluşturulmuştur. Gıda Yasasının bir an önce çıkması gerektiği,  son olaylarla da görülmektedir. Avrupa Birliği normlarına uygun Kıbrıs’ın kuzeyine hitap edecek bir yasanın ivedilikle meclise gelmesi gereklidir. Gıda güvenliği, bazı ülkelerde sağlık bazı ülkelerde tarım baklanlıkları bünyesinde faaliyet göstermektedir. FDA(Amerikan gıda ve ilaç dairesi) gibi Amerikadaki kurumlar bağımsız hareket ederek siyaseten arınmış kararlara imza atabilmektedir.  Geçtiğimiz günlerde yakalanan zehirli cennet hurmaları, tamamen polisiye tedbirlerle çalışanların özverileriyle ortaya çıkarılan bir olaydır. Fakat bu olayda kimin ne ceza alacaktır merak konusudur, Kamuoyunda yoğun bir güvensizlik vardır. İnsanlar hemen her gıdaya artık şüpheyle yaklaşmaktadır. Bu toplumun ruh sağlığını bozmaktadır. Kıbrıslıların zaten hemen her şeye bir güvensizliği mevcuttur. Bu olaylar yaşanan güvensizliğin artmasına sebep olmaktadır. Bence buna dikkat etmek gerekir. Denetimi yapan mercilerin topluma güven vermesi gerekir. Örneğin her ürün için kontrol edilmiştir gibi mühür vurulmalıdır. Gerçekten her ürün nerede üretilmişse uygar ülkelerdeki gibi üretim yeri zamanı yazılmalı, yanlış üretim yapan kapatılmalı üreticinin üretim yapma izni elinden alınmalıdır.

“Zararlı plastiklerin kullanımı, devlet eliyle engellenmeli”

• Son dönemlerde evlerimizdeki plastik kullanımı oldukça arttı? Bu durumun sağlığa etkileri nelerdir?
• Plastikler 1’den 7’ye kadar derecelere ayrılmıştır. 3 , 6 ve 7 dereceli ürünler kesinlikle gıda sektöründe kullanılmamalıdır. Örneğin plastik bardaklara sıcak su-çay- kayve konması plastikten sağlığımızı bozacak maddelerin salınmasına sebep olur. Özellikle bu salınan maddeler ostrojen etkisi gibi davranıp bir kısım kanserlere sebep olabilir. Burada plastiği direk reddetme lüksümüz olmayabilir Ama zararlı olduğu kabul edilenlerin kullanılması devlet eliyle engellenmelidir. Halkımızın bu konuda bilgilendirlesi gereklidir.

• Damacana su şişelerinde sağlığı tehdit eden unsurlar nelerdir? Neler yapılmalıdır?
• Plastik yaşamımızın her alanında kullanmak zorunda olduğumuz bir üründür. Plastiğin içerisindeki bisfenol a ve dioksinden dolayı sağlığımız riske girebilir. Özellkle gazlı, asitli içeçeklerde bu ambalajların kullanılması veya sıcak çay kahve için plastiğin kullanılması kesinlikle risklidir. Fakat su taşımacılığında kullanılan plastik damacanalar için aynı şeyi söylemek doğru olmaz. Ankara Üniversitesi Gıda Güvenliği Enstitüsü Müdürü Prof. Dr Nevzat Artık’a göre bisfenol A su içerisinde çözünmemektedir. Yani damacanada kullanılan plastik zararlı diyemeyiz. Pet şişelerde ise bisfenol A kullanılmamaktadır. Dünya Sağlık Örgütü, su damacanalarında kullanılması uygun olan plastik derecelerini belirtmiştir. Bunların kullanılması zararlı değildir. Aksi durumda kullanım alternatifi olan cam damacanalardır. Cam damacanalarında fiyat ve dezenfeksiyon için kullanılan sıcak su dezavantajları vardır.

“Beş bin kayıtlı kanser hastası”

• Kanser vakalarında ciddi artış yaşanıyor? Bu durumun nedenleri ve buna neden olan etkenler nelerdir? Sağlıksız bir nesil mi yetişiyor?
• Ülkede bilinen beş bin kayıtlı kanser hastası vardır. Bu rakamlar yaklaşık rakamlardır. Çünkü tam anlamıyla düzgün çalışan bir kayıt sistemimiz bulunmamaktadır. Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan insanlar olarak yediğimiz içtiğimizi önce zehirleyip sonra yiyoruz. Örneğin asmayı ilaçlayıp altında kahve içiyoruz. Belediye işçileri sivrisinekle mücadele altında mahallemize geç geldiğinde belediyeyi arayıp araç göndermesini derhal talep ediyoruz. Dünyada neredeyse terkedilen bu ilaçların solunum yollarına zarar vermesi sürpriz olmamalıdır. Bununla birlikte evlerimizi elektrik trafolarının yanına inşa ediyoruz, yüksek gerilim hatlarının altında yaşıyoruz. Köyün veya mahallenin en yoğun olduğu alana yüksek güçlü baz istasyonları dikip seyrediyoruz. Radyasyonsuz olmaz diyoruz. Sonrada her sokakta bir vatandaşımız kanser olunca nereden çıktı bu diyoruz. Bu arada özellkle İngiliz üsler bölgesinde bulunan vericilerin zararları araştırmaya değerdir. Bunun yanında Türkiye Akkuyu’da kurulmaya çalışılan nükleer enerji santrali önümüzdeki yıllarda Kıbrıs adamızın riskini artıran en önemli faktör olacaktır. Sağlıksız bir nesil yetiştiriyoruz.


“Kıbrıslılar çöpler içinde yaşamayı kanıksadı”

• Kuzey Kıbrıs'ta çevresel anlamda ciddi sorunlar yaşanıyor. Taş ocakları, çevre kirliliği, elektrik santrali, baz istasyonları çevreyi ve insan sağlığını etkiliyor. Bu konuda neler yapılabilir?
• Ülkede mevcut olan taş ocağı sayısı ihtiyacın ötesindedir. Taş ocaklarının bulunduğu yerlerde sadece insanlar değil tüm canlılar kötü etkilenmektedir. Bunun yanında özellikle Beşparmaklar üzerinde faaliyette olanların doğayı nasıl tahrip ettiği hemen her gün basında yer alıyor. Termik santraller ülke için uygun enerji üretim sistemleri değildir. Akılcı yöntemlerle elektriğin Türkiye’den getirilmesinin önü açılmalıdır. Bununla birlikte doğal gaz gibi yakıtlar kullanılmalıdır. Giderek artan enerji ihtiyacımızın mevcut bu yolla sağlanması ülkemizi bir süre sonra yaşanmaz hale getirecektir. Termik santrallere yakın yerleşim alanlarında solunum yolları rahatsızlıklarının artması beklenen sonuçlardandır. Bu konuda Esentepe’de bir kesit araştırma yapılması bize yön verebilir.
Kıbrıslıların çöpler içinde yaşamayı kanıksamış olduklarını düşünüyorum. Aslında yabancıların gözünden bakarsanız adamız pislik içerisindedir. Öte yandan ülkemizde yıldırım önlemek için kullanılan paratonerlerin sayısı oldukça azdır. Kıbrıs küçük bir ülkedir. Mevcut turizm ve eğitim yatırımlarıyla kendisine dünyada yer bulmaya çalışmaktadır. Yasa koyucu olanların yönetenlerin ve denetim mekanizmasını elinde bulunduranların yapması gereken bu gerçekleri göz önünde bulundurması gerekiyor. Genelde dünyayla özelde Kıbrıs adasıyla barışık bir eko sistemde yaşamamız gereklidir.

Röportaj Haberleri