Bir insanı yeterince tanıyabilmek hiç kimse için kolay olmasa gerek…
Bu aslında ne zamanla, ne tecrübeyle, ne de karşımızdakinin bize kendini anlatmasıyla kavrayabileceğimiz bir olgudur.
Bir insanı ancak onunla yaşadıklarımız sayesinde tanıyabiliriz. Bunun ne kadar zaman süreceği, zaman içerisinde değişim gösterip göstermeyeceği ise tamamen belirsizdir.
Bu yüzden de yapmamız gereken aslında karşımızdakini tanımak değil, kendimizi tanımak olmalıdır. Ben kimim ve ne istiyorum sorularının cevaplarını kendimize verebilmemiz bize psikolojik olarak olgunluk ve güç sağlamaktadır.
Genel anlamda, özellikle ikili ilişkilere baktığımız zaman “ilk zaman” ve “şu an” arasındaki fark karşıdaki kişiyi depresif bir ruh hali içerisine itmektedir. “İlk zamanlarda öyle değildi ama bana şu anda farklı davranıyor” , “İlk zamanlarda biz çok mutluyduk ancak şu an kendimi çok üzgün hissediyorum” bu çelişkileri çözmeye çalışmak karşımızdaki kişiyi değiştirmeye çalışmak, bunu kabullenememek, karşımızdaki kişiyi “ilk zaman” olarak nitelendirdiğimiz zaman dilimindeki döneme döndürmeye çalışmak bizim için sadece yıpratıcı ve depresif bir süreç olacaktır.
Bu durumda yapmamamız gereken karşımızdaki kişinin geçmişteki haline bakmak veya geçmişte onunla yaşadığımız yaşantıları düşünmek yerine şu andaki durumunu gözden geçirmek olmalıdır.
Kişinin şu andaki durumunu değerlendirdikten sonra ise karşımızdaki kişiyi değil kendimizi sorgulamalıyız.
“ Ben bu kişiyi şu andaki haliyle de kabul edebilir miyim” , “Karşımdaki kişinin hayatımda olması genel anlamda beni mutlu mu mutsuz mu ediyor”. , “ Karşımdaki kişinin şu andaki haliyle yanımda olmasını istiyor muyum” , “Mutlu olmak adına kendimde geliştirmem veya hayatımda değiştirmem davranış nedir?” sorularıyla bizi mutlu edecek adıma kendimizin karar vermesi bizim için çözüm kaynağı olacaktır.
Ancak biz bunu yapmak yerine çoğu zaman karşımızdaki kişiyi değiştirmeye çalışıyor, değişmediği zaman kendimizi depresif hissetmeye başlıyor ve geçmişteki ve şu andaki davranış farkının nedenini sorgulayarak kendimizi içinden çıkılmaz bir duruma sokuyoruz.
Bunun bir çok sebebi olabilir. Karşımızdaki kişi ilk başta bize yakın olmak, bizi kaybetmemek adına kendini farklı göstermiş olabilir, kaybetme korkusunu yendiği zaman öz benliğine dönmüş olabilir, narsist kişilik özelliklerine sahip olabilir, yaşantıları yüzünden değişime uğrayabilir, yaş dönemleri sebebiyle fikirleri değişikliğe uğrayabilir. Bununla birlikte birçok etken sayabiliriz. Bu dönemlerde yardım alabiliriz ancak ilk yapmamız gereken kendi sesimizi dinlemek, kendi hayatımıza değer vermek, hayatımızı karşımızdaki kişiyi değiştirmek uğruna harcamamaktır.
Zaten karşımızdaki kişi de kendi halinden mutlu değilse, değiştirmek istediği davranış biçimini değiştirmek adına adım atacaktır. Ancak bunu karşımızdakine kendi isteği dışında yaptıramayız ve bunu denememiz sadece bizi daha da yorgun bir birey haline getirir.
Unutmamalıyız ki hayatımızı yaşamak için sonsuz bir zamana sahip değiliz ve bize sunulan hayatı başkalarını değiştirmek uğruna harcamak kendi mutluluğumuzu, kendi zamanımızı kendi ellerimizle harcamak olacaktır.
“İsteyen insan bir çaresini istemeyen insan bir bahanesini bulur” sözü bu durumda çok geçerlidir. Karşımızdaki kişi zaten gerçekten isterse kendinde değişim yaratır. O yüzden bazen hayatımızı akışına bırakmalı, önce kendimiz yardım almalı, kimseyi değiştirmeye çalışmamalı, olduğu gibi kabul edebilirsek kabul etmeli, edemeyecek duruma gelmişsek de kendimize bir yol çizmeliyiz. Bu süre zarfında ise mutluluklarımızı ertelememeliyiz çünkü bu hayat bizim ve çok değerli.