Serap ŞAHİN
Bu yıl ‘Adaletin rengi ne?’ sloganıyla düzenlenecek Onur Yürüyüşü, bugün saat 18.00’de Dereboyu’nda gerçekleşiyor.
LGBT+ birey Hakan Çoban ve İnsan Hakları Aktivisti Ömür Ray, Onur Haftası kapsamında YENİDÜZEN’e konuştu, LGBT+’ların Kıbrıs’ın kuzeyinde maruz kaldığı ayrımcılığa dikkat çekti.
İlkokul sıralarında cinsel yönelimini keşfetmeye başladığını anlatan Hakan Çoban, 23 yaşına kadar yakın arkadaşları dışında ailesi ile bunu paylaşmadığını ifade ediyor. “Eşcinsel olduğumuz için dünyanın her yerinde ayrımcılığa maruz kalıyoruz. Sadece boyutlar değişiyor” diyen Çoban, adanın kuzeyinde daha farklı ayrımcılıklara maruz kaldıklarını söylüyor.
Bunun daha çok dine has bir yapı olduğunu belirten Çoban, özgür bir ailede büyüdüğünü anlatıyor.
Çoban, “Hükümet eşcinsellerin haklarını tanımak zorunda. Yıllardır olduğu gibi bunun için mücadeleler olacak” diye ekliyor.
Çoban, “Ben Yeşilçam'la büyüdüm. Ayşecik hep şöyle der: ‘Hayat sevince güzel, sevince tatlı günler, bir kuşu bir kelebeği, bir taşı sevin yeter’. Gerçekten canı gönülden de buna inanıyorum. Önemli olan aslında ötekileştirmemektir” diye hayata bakış açısını ifade ediyor.
YENİDÜZEN’e açıklamalarda bulunan İnsan Hakları Aktivisti Ömür Ray da, LGBT+’ların toplumda maruz kaldığı birçok ayrımcılığa dikkat çekiyor, “Bunun için de hükümetin gereklilikleri yerine getirmediğini görüyoruz” diyor.
Ray, “Bazı translara Sosyal Hizmet Dairesi veya Çalışma ve Sosyal Bakanlık Dairesi maaş bağlıyor. Bu maaş da o transların iş alanlarında yaşadığı ayrımcılıklara veya topluma dâhil olamamalarından kaynaklı olduğu söyleniyor” diyor ancak bunun çoğu zaman transların toplumdan dışlanmasına sebep olduğuna dikkat çekiyor.
Sağlık hizmetlerinde çok ciddi ayrımcılıkların olduğuna işaret eden Ray, “Birçok cinsel sağlık ihtiyaçları veya toplumda konuşulması, toplumda daha da yaygın bilinmesi gereken şeyler bilinmiyor veya toplumun ihtiyaçlı kesimlerinden mahrum bırakılıyor” diyor.
Ray, “Bugün bir kişi trans olduğunu hissettiğinde, cinsiyetinize bağlı verilen kimlik, örneğin erkek kimliği verilmişse ve kendini kadın olarak hissediyorsa, kadın kimliğini göstereceğin bir ID kartın yok. Erkek kimliğiyle dolaşmak, gezmek ve bir sürü yere gitmek zorundasın” diyor. Bunun da aslında transların cinsiyet kimliliğinin tanınmadığına yönelik olduğunu ifade ediyor.
Hissettiğin kimlik kartına sahip olmamanın bir sürü ayrımcılığı da beraberinde getirdiğine vurgu yapan Ray, hükümetin bununla ilgili gerekli adımları atarak yasal düzenlemeler yapması gerektiğini vurguluyor.
Tipik kadın ve erkek cinsiyetine uymayan bir bebek olarak dünyaya gelen bebeklerin doğar doğmaz tıbbi müdahalelere maruz kaldıklarını da anlatan Ömür Ray, “Cerrahi bir sürü işlemden geçiyorlar. Bu gibi cerrahi müdahalelerle sakatlanıyorlar ve o sakatlanma hayatlarında hem fiziksel hem de psikolojik travmalara sebep olan ameliyatlara maruz kalıyorlar” diyor.
Her yıl farklı temalarla 17 Mayıs’ta yürüyüş düzenlendiğini anlatan Ömür Ray, “Bu sene temamız ‘Adaletin rengi nedir?’ başlıklı olduğunu söylüyor ve “Bu da aslında Kıbrıs'ın kuzeyinde yaşanan hak ihlallerine yönelik hükümetin tutumunun ne olduğu ile ilgili” diyor.
Ray, etkinliklerin herkese açık olduğuna vurgu yaparak, “Homofobiye, bifobiye ve transfobiye ses çıkartmak için toplumdaki bütün bireyleri bugün saat 18.00’de Dereboyu’na bekliyoruz” diyor.
Hakan Çoban:
“Duygusal olarak zihnimde sanki blokaj vardı”
Kendini eşcinsel bir erkek olarak tanımlıyor 30 yaşındaki Hakan Çoban. Keşfetme sürecinin ilkokul sıralarında başladığını, toplumsal baskılar nedeniyle ise 23 yaşına kadar yakın arkadaşları dışında ailesi ile bunu paylaşmadığını ifade ediyor.
Cinsel yönelim açısından kendini tanımlamaya başladıktan sonra “Duygusal olarak zihnimde sanki blokaj vardı” diyen Çoban; daha iyi kavrayabilmek ve anlayabilmek adına bu konuda kitaplar okumaya başladığını, belgeseller izlediğini anlatıyor, “Duygusal olarak da özgürleştim” diyor.
“Eşcinsel olduğumuz için dünyanın her yerinde ayrımcılığa maruz kalıyoruz”
“Eşcinsel olduğumuz için dünyanın her yerinde ayrımcılığa maruz kalıyoruz. Sadece boyutlar değişiyor” diyen Çoban, adanın kuzeyinde daha farklı ayrımcılıklara maruz kaldıklarını söylüyor.
Bunun daha çok dine has bir yapı olduğunu belirten Çoban, özgür bir ailede büyüdüğünü anlatıyor.
“Mesela partnerimle sahilde el ele yürürken o bakışları hissediyorum” diyor.
Çoban, ayrımcılığın fiziksel şiddet boyunu deneyimlemediğini ancak sözle maruz kaldığını dile getiriyor.
“Oje kullanmaktan, makyaj yapmaktan hoşlanan bir eşcinsel olsaydım Kıbrıs’ın kuzeyinde hayatın daha zor olabileceğini biliyoruz”
LGBT+’ların iş ve sosyal yaşamında da sık sık ayrımcılığa maruz kaldığını belirten Hakan Çoban, “ ‘Sevgilin var mı?’ sorusu, eşcinsel olduğunu öğrendikten sonra sorulmuyor. Bu bile homofobiktir, bu bile bir ayrımcılık aslında. Herkes bahsedebiliyorken, sen bahsedemiyorsun” diyor ve hayatın o kısmının kendilerinden koparıldığını dile getiriyor. Birçok LGBT+ bireylerin bu tarz ayrımcılıklara maruz kaldıklarını ifade eden Çoban, kadınsılık ve erkeksilik üzerinden ayrımcılığa maruz kalan eşcinsellerden bahsediyor. Çoban, “Benim maskülen bir yapıya sahip olmamdan dolayı voleybol takımımda, tiyatroda, gibi yerlerde homofobik tavırlara daha az maruz kaldım. Biraz daha femine; oje kullanmaktan, makyaj yapmaktan hoşlanan bir eşcinsel olsaydım Kıbrıs’ın kuzeyinde hayatımın daha zor olabileceğini biliyoruz” diyor.
“Hükümet, eşcinsellerin haklarını tanımak zorunda”
Hükümetin LGBT+ bireylerin hayatına dokunacak kararların tatmin edici olmadığını belirtiyor Hakan Çoban ve "Bu ülke onların olduğu kadar da benimdir” diyor. “Bu ülkede geleneksel aile yapısında doğan Kıbrıslılardan biri olduğumu düşünüyorum. 18 kardeşliği bir babanın, 5 kardeşli Limasol göçmeni bir annenin, Karpazlı bir babanın evladı olarak dünyaya geldim. Sosyal demokrat Kıbrıslı Türk tanımı varsa ki milliyetçilerin söylemi budur. Evet, onun göbeğine yetişmiş bir insanım” diyor. Çoban, hükümetin hak vermesi durumu söz konusu olamayacağını dile getiriyor, “Hükümet eşcinsellerin haklarını tanımak zorunda. Yıllardır olduğu gibi bunun için mücadeleler olacak” diye ekliyor.
“Biz bir şekilde siyasete atılacağız”
“Biz bir şekilde siyasete atılacağız. Bunun için çok güzel insanlar mücadele etti yıllarca ve etmeye de devam ediyor” diyor Hakan Çoban. “Haklarımız kolay kolay tanınmıyor. Bu feminist hareket için de, mülteci hareketleri için de geçerli” diyor, “Her geçen gün demokrasimiz daha da kötüye giderken
hep birlikte organize olup bir şeyleri daha iyi yapmamız gerekecek” şeklinde konuşuyor.
“Bu ülkede özgürce el ele yürüyüp, evlenip, çocuk sahibi olmayı hayal edebiliyor olmam lazım”
“Bu ülkede özgürce el ele yürüyüp, evlenip, çocuk sahibi olmayı hayal edebiliyor olmam lazım” diyor Hakan Çoban ve “Cinsel yönelim tercihim değil ama nasıl yaşayacağım benim tercihim olsun” diye ekliyor.
Çoban, “Durumu öyle bir noktaya getirdiler ki, sanki tercihimiz cinsel yönelimimiz ve nasıl yaşayacağımız onlar tarafından dayatılıyor” diyor. “Ben Kıbrıs’ı bütün olarak tanımlıyorum. Kıbrıs'ta istediğimle evlenip, istediğimle el ele gezip, istediğimle çocuk sahibi olup, yaşam sürmeyi halledebiliyor olman lazım” diye ekliyor.
“Önemli olan ötekileştirmemek”
Çoban, “Ben Yeşilçam'la büyüdüm. Ayşecik hep şöyle der: ‘Hayat sevince güzel, sevince tatlı günler, bir kuşu bir kelebeği, bir taşı sevin yeter’. Gerçekten canı gönülden de buna inanıyorum. Önemli olan aslında ötekileştirmemektir” diye hayata bakış açısını ifade ediyor.
Çoban eşcinsel bir birey olduğunu ve bu nedenle kendisiyle farklı mücadelelere girdiğini anlatıyor.
“İçselleştirilmiş bir homofobi bende yoktur diyemem” diyor Çoban ve sözlerine şöyle devam ediyor:
“Birlikte iş yapalım, eğlenelim, kahkaha atalım”
Bireyin dünyaya gözlerini açtığında sistematik bir yapının içinde olduğunu anlatan Çoban; önemli olanın karşılıklı anlayış ve saygı çerçevesinde birbirini anlayabilmek olduğunu dile getiriyor:
“Sistematik olarak bir sistemin içinde doğuyorsun ve sistem, seksist, homofobik, ırkçı ve ötekileştiricidir. Doğal olarak yaklaşık 27 yıl boyunca öyle büyüyorsun. Bunu bir günde değiştiremezsin. Ben diyorum ki; oturalım, muhabbet edelim. Birbirimize sorular soralım. Siz bana sizin bakış açınızdan hayatı anlatın, ben size benim bakış açımdan hayatı anlatayım ve devam edelim. Birlikte iş yapalım, eğlenelim, kahkaha atalım. Aynı şey karma evlilikten doğan arkadaşlarımız, burada okuyan öğrenciler, buraya getirilip seks işçiliğine zorlanan kadınlar için de geçerli. Yani oturalım, muhabbet edelim ve muhabbet ettikten sonra zaten anlayacağız.”
İnsan Hakları Aktivisti Ömür Ray:
“Transların maaşa bağlanması, toplumdan dışlanmalarına neden oluyor”
Toplulukta çok ciddi ayrımcılıklar yaşandığını belirten İnsan Hakları Aktivisti Ömür Ray, “Bugün transların sürekli devlet dairesine çağrılma gibi durumları oluyor. Bu da sağlık ihtiyaçlarından kaynaklı oluyor. Bugün bir trans; gerek hormon kullanımı, gerek hukuki süreçlerdeki kimlik alma süreci ya da kimlik için başvuru süreci oluyor. Bazı translara Sosyal Hizmet Dairesi veya Çalışma ve Sosyal Bakanlık Dairesi maaş bağlıyor. Bu maaş da o transların iş alanlarında yaşadığı ayrımcılıklara veya topluma dâhil olamamalarından kaynaklı olduğu söyleniyor” diyor ancak bunun çoğu zaman transların toplumdan dışlanmasına sebep olduğuna dikkat çekiyor.
Kamuda çalışan bir öğretmenin cinsel yöneliminden dolayı ayrımcılığa maruz kaldığının altını çizen Ray, “Örneğin bir öğretmen sosyal medyada yaptığı bir paylaşım, katıldığı bir yürüyüş veya için LGBT+ olan öğrencilerini desteklediği için veya toplumsal cinsiyete dair bir destek yaptığı için diğer öğretmenler tarafından veya okul müdürü tarafından mobbinge maruz kalabiliyor” diyor.
Dernekle iletişimde olan bir öğretmenin ise saç renginden dolayı ayrımcılığa maruz kaldığını anlatıyor Ray, “ ‘O saç rengi bir öğretmene yakışır mı?’ gibi baskılar yapılıyor. Aslında bu durum dış görünüşüne ve görüntüyle ilgili bir anlam yükleme, dolaylı olarak cinsiyet ifadesine dair” diye ifade ediyor.
“Sağlık hizmetlerinde çok ciddi ayrımcılıklar var”
Sağlık hizmetlerinde çok ciddi ayrımcılıkların olduğuna işaret eden Ray, “Cinsel sağlık ihtiyaçları veya toplumda konuşulması, toplumda daha da yaygın bilinmesi gereken şeyler bilinmiyor veya toplumun ihtiyaçlı kesimlerinden mahrum bırakılıyor” diyor.
“Örneğin bir LGBT+ birey, mülteci olduğunda hayatı daha da zor oluyor. Çünkü dil bariyeri giriyor araya. Veya bu kişi siyah bir LGBT+ olduğunda gene bu sefer renk ve dış görünüşünden dolayı ayrımcılığa maruz kalıyor” diye anlatıyor. Dolayısıyla sağlık gibi temel ihtiyaçlarından birinden mahrum kalabiliyor.
Toplumda benzeri birçok örneğin bulunduğunu belirten Ray, LGBT+ bireyin engelli olması durumunda ihtiyaçlarına erişme durumunda yine sıkıntılar yaşadığını ifade ediyor, “Sağlıkta, eğitimde, meslek hayatında da aynı şekilde ortaya çıkabiliyor” diye ekliyor.
“Evlenme hakkı iki erkeğe veya iki kadına tanınmıyor”
Kıbrıs’ın kuzeyindeki eşcinsel haklarına dikkat çeken Ray, “Bugün evlenme hakkı ne yazık ki iki erkeğe veya iki kadına tanınmıyor. Ya da evlat edinme hakkı iki erkeğe veya iki kadına tanınmıyor” diyor, en temel haklardan bir tanesinin cinsiyetin hukuken tanınması durumunun söz konusu olmadığına dikkat çekiyor.
Ray, “Bugün bir kişi trans olduğunu beyan ettiğinde doğduğunda cinsiyetine bağlı verilen kimlik kartı ile yaşamak zorunda kalıyor, örneğin erkek kimliği verilmişse ve kendini kadın olarak hissediyorsa, kadın kimliğini göstereceğin bir kimlik kartın yok. Erkek kimliğiyle dolaşmak, gezmek ve bir sürü yere gitmek zorundasın” diyor. Bunun da aslında transların cinsiyet kimliliğinin tanınmadığına yönelik olduğunu ifade ediyor.
Hissettiğin kimlik kartına sahip olmamanın bir sürü ayrımcılığı da beraberinde getirdiğine vurgu yapan Ray, hükümetin bununla ilgili gerekli adımları atarak yasal düzenlemeler yapması gerektiğini belirtiyor.
“Intersex bebekler doğarken tıbbi müdahalelere maruz kalıyorlar”
Intersex yani tipik kadın ve erkek cinsiyetine uymayan bir bebek olarak doğan bebeklerin doğar doğmaz tıbbi müdahalelere maruz kaldıklarını belirten Ray, “Cerrahi bir sürü işlemden geçiyorlar. Bu gibi cerrahi müdahalelerle sakatlanıyorlar ve o sakatlanma hayatlarında hem fiziksel hem de psikolojik travmalara sebep olan ameliyatlara maruz kalıyorlar” diyor.
Ray, bu konuyla ilgili Kıbrıs’ın kuzeyinde herhangi bir yasal düzenleme olmadığını vurguluyor. Bu nedenle de intersex doğan bebeklere doktorların kendi uygun gördükleri cinsiyete sığdırmaya çalıştıklarını söylüyor, “Bunun için de hükümetin gereklilikleri yerine getirmediğini görüyoruz” diyor.
“17 Mayıs LGBT+’lar için önemli bir tarih”
İnsan Hakları Aktivisti Ray, LGBT+ hakları için Kıbrıs'ın kuzeyinde çalışmalar yürütülüyor. Ray, “Ayrımcılık, önyargı, homofobi, fobi, transfobinin toplumda en aza inmesi için aslında ortadan kalkması için çalışmalar yürütülüyor” diyor.
Kuir Kıbrıs Derneği'nde gönüllü ve aynı zamanda çalışan Ray, 17 Mayıs’ın öneminden bahsediyor, eşcinselliğin “hastalık” olmaktan çıkarıldığı önemli bir gün olduğuna dikkat çekiyor:
“17 Mayıs aslında LGBT+ için oldukça önemli bir tarih. Çünkü bu tarihte uluslararası alanda homofobi ve transfobi karşıtlı mücadele de bir dönüm noktasını temsil ediyor. 17 Mayıs 1990'da Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) eşcinselliği hastalık olarak sınıflandıran ve LGBT +’lara yönelik ayrımcılığın bir dayanağı olarak kullanılan homoseksüelliğin ruhsal ve davranışsal bozukluklar sınıflandırılmasından kaldırdı” diye açıklıyor. 17 Mayıs’ın LGBT+ ‘lar için bir dönüm noktası olduğunu vurguluyor.
Ray, özellikle ruh sağlığı alanında ciddi ayrımcılığa neden olan “hastalık” algısının böylelikle ortadan kalkmaya başlandığını ifade etti. “LGBT +’ların toplumda var olduğunu, geçmişte iddia edilenin aksine sağlıklı birer birey olarak yaşayabildiklerini ve varoluşlarının bir göstergesi olarak kabul ediliyor. O yüzden 17 Mayıs, 1990 yılından beri önemli bir gün” diyor.
“Amaç, toplumumuzda yaşanan ayrımcı ve ötekileştirici tutum ve yaklaşımları azaltmak”
Aktivist Ray, Kıbrıs’ın kuzeyinde 17 Mayıs’ın önemi şöyle özetliyor:
“Uluslararası yapılan bu önemli güne atıf olarak Kıbrıs'ın kuzeyinde de yaşanan homofobi, fobi, transfobi ile mücadele etmek için çok önemli bir gün olarak ele alınır ve bu bağlamda her sene 17 Mayıs'ta Kıbrıs’ta yürüyüşler düzenlenir. Bunun da amacı toplumumuzda yaşanan ayrımcı ve ötekileştirici tutum ve yaklaşımları azaltmak. LGBT+’ların daha barışçı ve daha mutlu bir şekilde toplumda var olabilmesi için yürüyüşler, etkinlikler düzenlenir ve bu şekilde farkındalığı arttırmak amaçlanır.”
Ceza yasasının 2014 yılında değişmesi ile birlikte Kıbrıs’ın kuzeyinde yürüyüşler düzenlendiğini anlatan Ray, yürüyüşlerle birlikte toplumsal algının iyileştirilmesi ve toplumsal farkındalığın arttırılmasının sağlanmaya çalışıldığını ifade ediyor.
Ray, “2014 yılına kadar ne yazık ki ceza yasasında iki erkek arasındaki cinsi münasebet adı altındaki ayrımcı yasa çoğu zaman LGBT+’ları çok ciddi anlamda olumsuz etkiliyordu” diyor.
Ray, bir kişinin eşcinsel olduğunu ifade etmesinin, 2014 yılı öncesinde bir nevi yasak olduğunu anlatıyor.
“17 Mayıs farkındalık arttırmaya yönelik bir gün”
17 Mayıs’ın birçok sivil toplum örgütünün bir araya gelerek düzenlediği ve organize ettiği bir dizi etkinlikler çerçevesinde gerçekleştiğini dile getiren Ray, söz konusu tarihin birçok sivil toplum örgütünün önemli gördüğünü ve siyasi partilerin de destek verdiğini belirtiyor.
Ray sözlerine şöyle devam ediyor:
“Dereboyu’nda bugün saat 18.00’de her sene olduğu gibi, Suitex'in önünde buluşulacak ve onur yürüyüşü düzenlenecek. Onur yürüyüşü kapsamında 8 Mayıs ile 17 Mayıs arasında bir sürü etkinliğimiz gerçekleşecekti. Bu etkinlikleri Kuir Kıbrıs Derneği ve Kıbrıs’ta 17 Mayıs sayfasından takip edilebilir, dileyen gelip etkinliklere katılabilir.”
“Bu sene temamız ‘adaletin rengi ne?’ ”
Her yıl farklı temalarla yürüyüş düzenlendiğini anlatan Ray, “Bu sene temamız ‘Adaletin rengi nedir?’ konulu olduğunu söylüyor ve “Bu da aslında Kıbrıs'ın kuzeyinde yaşanan hak ihlallerine yönelik hükümetin tutumunun ne olduğu ile ilgili” diyor.
Toplumda maruz kalınan ayrımcılıkların hala yaşandığını kaydeden Ray, “Adalet yerini bulmakta zorluk yaşıyor. Biz de bu sene ‘adaletin rengi ne’ temasıyla yaşananlara dikkat çekmeye karar verdik” diyor.
Ray, etkinliklerin herkese açık olduğuna vurgu yaparak, “Homofobiye, bifobiye ve transfobiye ses çıkartmak için toplumdaki bütün bireyleri bugün Dereboyu’na bekliyoruz” diyor.