Onlar hipokrasi bizler dedikodu yapıyor ve geçinip gidiyoruz!

Serhat İncirli

Hipokrasi…

35 senedir yazı yazarım…

En çok yazdığım konulardan biri herhalde hipokrasidir…

-*-*-

Hipokrasi nedir?

Tek kelimeyle açıklaması ‘ikiyüzlülük’tür!

-*-*-

Söylüyorsun bir şeyi; yapıyorsun tersini!

’Gidelim Mersin’e’ diye tavsiyede bulunuyorsun ama gidiyorsun tersine!

-*-*-

Elaleme bir konuda ders veriyorsun, yağlıdır yeme, kalorisi yüksektir tüketme diyorsun ama bir oturuşta 10 şeftali kebabını götürüyorsun!

-*-*-

Düz hayatta da siyasi hayatta da en ciddi ahlaksızlık türüdür hipokrasi…

-*-*-

Mesela bir numaralı devrimcisin ama öyle bir hayatın var ki ülkedeki en komprador kapitaliste ‘dur oraşda gadaccığım’ dersin!

-*-*-

Daha çok örnekleri var!

Örneğin KKTC’de hipokrasi yapmayan milliyetçi siyasetçi çok azdır…

Tümü bir numaralı ayrı devletçidir ama tümünde Kıbrıs Cumhuriyeti Pasaportu ‘hak’ oluverir!

Be hani da senin ayrı - eşit - egemen devletin vardı?

Hipokrasi işte!

-*-*-

Yürekten savunmamaktır hipokrasi!

-*-*-

Dinde hipokrasi de bizim toplumlarda çok yaygındır!

Sırf başkalarına dindar görünmek için camiye giden, oruç tutarmış gibi yapanlarla doludur ortalık!

Bir tek bu noktada yapamadıkları ‘zekat vermek’tir!

Bu münafık hipokrasi uzmanları bir tek zekat veremezler…

Tümü gatsottur…

Veya verseler bile yine devletin parasını kullanırlar!

-*-*-

Buna örnek Ersin Tatar’dır!

Birine sandviç bile almaz!

Kendi cebi akreple doludur!

Ama örtülü ödenekte gelsin gitsin yüzde 85 artışlardadır!

Cevizcinin çuvalından dağıt - harca - ye gitsin!

-*-*-

Batı’da hipokrasi yapan bir siyasetçinin siyasi yaşamı anında biter…

-*-*-

Örnek verelim…

Londra’da yaşadığım dönemde, İngiliz Parlamentosu’nun seçilmiş ilk siyah kadın milletvekili İşçi Partisi Milletvekili Diane Abbott’tu…

-*-*-

Bayılırdım kadına…

Enfes bir sosyalist…

-*-*-

Bir gün Abbott’un 12 yaşındaki oğlunun, yüzünü tabii ki saklayarak, özel bir okulda eğitim aldığını görüntülediler…

-*-*-

Abbott, açıklama yaptı ve oğlunu özel okula gönderme kararının "savunulamaz" olduğunu itiraf etti…

-*-*-

Televizyon kanallarının aranan konuklarındandı…

Çok güzel ağzı laf yapardı…

Yoksulların, azınlıkların, siyahların haklarını enfes savunurdu…

Kanallar O’nu davet etmemeye başladı!

Ve adı ‘İşçi Partisi’nin İlk siyah Kadın Lideri olabilir’lerde ilk sıralarda dolaşan Abbott, siyasetten dışlandı…

-*-*-

O dönemlerde Londra'nın doğusundaki Dalston'da yaşayan Hackney North Milletvekili Abbott geniş çapta kınandı…

-*-*-

Haaaa sessiz kalsaydı, biri pek fazla bir şey de demeyecekti… Ama daha önce partisinin lideri Tony Blair'i ve iddiaya göre başsavcı Harriet Harman'ı çocuklarını geleneksel devlet okullarına göndermedikleri için kınamıştı…

-*-*-

The Guardian gazetesi o günlerde yayınladığı bitmek bilmez haberlerinden birinde şu cümleye yer vermişti:

Abbott, kavganın patlak vermesinden bu yana yaptığı ilk kamuoyu yorumlarında BBC1'in ortak sunuculuğu yaptığı This Week programında şunları söyledi: "Daha adil ve daha eşitlikçi bir topluma inanan birinin çocuğunu ücretli bir okula göndermesi hafif bir ifadeyle tutarsızdır."

-*-*-

Haaaa Abbott’a olan sevgim hiç azalmadı…

Ama asla bir daha seçilmesini istemedim…

-*-*-

Mesele sevmek ve saymak değildir…

Mesele siyasetin doğru yapılmasıdır…

-*-*-

Çünkü bir şey yazıyorsunuz, eleştiriyorsunuz, ‘Hakan’a ayıp ettin’ diyor bir arkadaş…

Hangi Hakan?

Dinçyürek Hakan!

-*-*-

Başbakanla; ‘Eleştirme be Ünal abimizi’ diyen ortak çok samimi dostlarımız var mesela…

-*-*-

Ünal abimizi veya Hakan kardeşimizi siyaseten eleştirmek görevimizdir…

-*-*-

Mesela son örnek…

Ünal abimiz rahatsızlandı…

İlk anda, ‘yoktur olan bir şeyi, hep numara’ dedikoduları yayıldı…

Çok yakınlarından birine ulaştım, mesele çok ciddi değil ama ciddi…

Zaten müdahale edildi; geçmiş olsun mesajı da attım… WhatsApp’tan iki de çiçek ekledim ama üç gündür mesaja bakılmadı…

-*-*-

Kurultay döneminde de UBP’li iki vekilimiz hastalanmış ve özel hastaneye yatırılmıştı…

Geçmiş olsun tabii ki…

-*-*-

Üstel, önce devletin hastanesine gitti…

Sonra, eminim birileri devreye girdi ve ‘Gel kardeşim bizim hastaneye’ dedi…

-*-*-

Doktorların hangisi iyi hangisi kötü ayrımını yapmak ahlaksızlıktır…

Ama hastane farkını göz görüyor!

-*-*-

Ben hasta olursam ne yapıyorum?

Açıkçası devlete ait hastanede tanıdık doktor aracılığı ile işi götürmeye çalışıyorum…

bu da bizim hipokrasimiz oluyor haliyle!

-*-*-

Geçenlerde özel hastanede diz MR’ı çektirdim, iki tane de özel doktora gittim, ilaçlarıyla birlikte ödediğim para asgari ücretin üçte biri!

-*-*-

Çok ağır bir rahatsızlık geçirirsem ne yapacağım?

Orta seviyede bir maaş gelirim var; hiç geliri olmayan ne yapacak?

Geberin noktasındayız…

-*-*-

Başbakan’ın yaptığını yapamayız!

En kötü ihtimalle, cepteki Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşlığının verdiği bazı haklarla ver elini ‘Makarios Hospital’!

-*-*-

Bilemediniz, öteki pasaportla ver elini ‘Kral Charles!’

-*-*-

Türkiye’ye de giremeyiz!

Malum, Rumculuk var ya serde!

Pis Türkiye Düşmanı seni!

Neyse!

-*-*-

Bir ülkenin Başbakanı, devletinin hastanesinde bebekler ölürken özel hastanede safra ameliyatı olmaz!

Ve bir ülkenin Sağlık Bakanı, Başbakanının özel hastanedeki sağlık durumu ile ilgili basın toplantısı yapan o hastanenin başhekiminin yanında oturamaz!

-*-*-

Peki ne yaparlar?

Başbakan sağlığına kavuşur…

Taburcu olur…

Bizim devletimizin sağlık sisteminin çökük olduğunu ve bunun sorumluları olarak da istifa etmeye karar verdiklerini açıklar!

-*-*-

Etmeyecekler!

Aynen devam!

-*-*-

Peki bu durumda, yapılması gereken nedir?

Halk ne yapmalı?

Doktorlar ne yapmalı?

Özellikle devlet hastanesi doktorları!

Ve tabii ki Tabipler Birliği!

-*-*-

Pratisyeninden asistanına, doktorundan profesörüne; beyaz önlüklerini giyip, sokağa dökülmeli ve…

Ve mesela tümü istifa dilekçelerini Dinçyürek’in eline vermeli…

-*-*-

Yoksa neredeyse tamamı zaten özel hastanede de mi çalışıyor?

-*-*-

O zaman hep birlikte ne yapıyoruz?

Sadece dedikodu!

Bu devletten, bu memleketten bir şey olmaz!

-*-*-

Yönetenlerimiz hipokrasi, bizler dedikodu yapmaya devam edip, geçinip gideceğiz!

Siyasetimizde aşk ve seks skandallarını konuşsak en azından daha eğlenceli olmaz mı?

Yoksa etik - ahlak mı?

Özel hayatın gizliliği mi?

Vay be!