Adıyaman'da 6 Şubat depremlerinde yıkılan ve 72 kişiye mezar olan Grand İsias Otel'e ilişkin üçüncü bilirkişi raporu yayınlandı.
Katliamın öncelikli sorumlusu “deprem” değil “ihmal.”
Binalar değil o insanlar katil aslında!
Sorumsuz, duyarsız, özensiz, vicdansız, kalpsiz insanlar…
***
Raporu okurken ürperiyorsunuz.
“Göz göre göre öldü evlatlarımız” diyorsunuz.
İhmal sarmalı otelin sahiplerinden başlıyor, mimara, mühendise uzanıyor.
Bir de onları denetlemesi gerekenler var tabii…
Göz yumanlar, işini ciddiyetle yapmayanlar…
***
Gözümüzü Adıyaman’a çevirdiğimiz zaman ne kadar sorumlu varsa tümünün hesap vermesini istiyoruz. Onlara dair hiçbir siyasi, duygusal, kişisel bağ kurmuyoruz.
En ağır cezayı alması gerekiyor tümünün…
Adalet talebinde tutarlılık önemlidir.
Şimdi Lefkoşa’ya dönelim.
Bir bebeği kaybettik.
Kim bilir ihmal sonucu daha ne kayıplar oldu.
Bilmiyoruz!
20 günlük Mihrimah bebek ölmeseydi, muhtemelen, bu ihmalin de üzeri örtülecekti.
***
Adıyaman’da ilk tutuklanan otel sahibi oldu.
Lefkoşa’da “sağlık sistemi”nin sahipleri ise sanki meseleyle hiç ilgileri yokmuş gibi “sorumluları affetmeyeceğiz” diyor.
El sıkıyor, sırt sıvazlıyor, kameraların karşısına geçiyor onlar…
Öncelikli sorumluluğun kendileri olduğunu unutuyorlar.
Yine tepeden tırnağa bir “ihmal” var ortada…
Neden “sorumluluk zinciri” en üstten değil de en alttan işliyor bu kez!
Çünkü devreye siyasi, duygusal, kişisel yakınlıklar giriyor.
Bu ülkenin temellerini sarsanlar, malzemesinden çalanlar, kaçak ve kontrolsüz nüfusa göz yumanlar, zemin etüdünü biat, itaat ve yandaşlık üzerine kuranlar, can güvenliğini ya da yaşam kalitesini hiç umursamayanlar neden serbest?
Hemşireler Birliği’nin 38 gün önce yapacağı “grev”i yasaklayan Bakanlar Kurulu üyeleri nerededir?
O “grev” gerçekleşmiş olsaydı, belki de hastanedeki onca yetersizliği öğrenecek, bunun için kamuoyu duyarlılığı oluşacak, insan kaynakları ve organizasyon yetersizliğini konuşacaktık.
Mihrimah bebek hayatta olacaktı muhtemelen!
***
Demokrasiyi dağıttılar.
Hukuk tanımıyorlar.
Kamusal pozisyonlarda kişilerin bilgi, beceri, yetenek, deneyim ya da yeterlilikleri önemi yitirdi.
Özellikle işe alımlarda, terfilerde veya ödüllendirmelerde adalet ve tarafsızlık kalmadı.
Nepotizm veya kayırmacılık hayatlarımızı kuşattı.
En üstte makamları işgal edenlerin tek özellikleri “itaat” olunca, bu kültür tepeden tabana yayılıyor.
Bir ülkede liyakat yerine nepotizm ve kayırmacılık ön plana çıkarsa, bu durum toplumsal, ekonomik ve kurumsal çürümeyi getiriyor.
Yaşadığımız budur!
Bebekler ölüyor hastanede, inşaatlardan tabutla çıkıyor işçiler, insanlar yollarda yürürken eziliyor, öğrenciler yakılıyor evlerinde, rüşvetle çözülüyor meseleler ve kara paranın egemenliği ilan ediliyor.
İnsanlar, sistemin adaletli olmadığını hissettiklerinde, arka kapıdan dolanmaya başlıyor, güvensizlik tüm ilişkileri zehirliyor, fırsatçılık ve kurnazlık başarı görülüyor.
Bu düzen hepimizi yakıyor!
Başkaldırı ve gerilime davet
Cumhuriyet Meclisi Başkanlık seçimi “şaibelidir.”
Hukuk dışına çıkılmıştır, bunu Meclis'in yetkili hukukçuları söylüyor.
Yüksek Mahkeme eski Başkanı söylüyor bunu...
Ortada hile, usulsüzlük, adaletsizlik olduğu konuşuluyor.
UBP bunu görüyor, işitiyor, biliyor.
Meclis’te 29 milletvekili ile “çoğunluğa” sahip olmasına rağmen neden bu sonuçta ısrar ediyor?
Yapılması gereken açıktır.
“Meclis Başkanlığı” şaibeli Ziya Öztürkler ilk toplantıda bu durumu açıklayacak ve yeni bir seçimi yönetmesi için başkan vekilini kürsüye davet edecek.
“Hükümet” de başkanlık için bir isim önerecek ve yeniden oylama yapacak.
15 tur seçim geçmişine, tüm bu yaşananlara ve onca rezilliğe rağmen yine de bir sonuç alınamazsa, o durumda “erken seçim”e gidilecek.
İşin özü bu kadar kolaydır.
Ulusal Birlik Partisi böyle yapmazsa, bu ülkede isyanı çağırıyor, gerilimi arzuluyor, şiddeti davet ediyor demektir.
Belki de bunu istiyorlardır, bilemiyorum.
Ama şundan eminim…
Ulusal Birlik Partisi yönetimi son dönemde “kendine gelen telkin ya da talimatlar dışında” hareket etmemiştir.
O zaman soru şudur.
Ulusal Birlik Partisi’ne “talimat” verenlerin hedefi nedir?
Niye gerilime oynuyorlar?
Asıl düşünmemiz gereken budur…
Sırtınıza yeni borçlar yüklendi
Yine borçlandı Maliye: 1 Milyar TL.
Bütçe açığı sürekli "borçlanarak" kapatılıyor.
Hiçbir tasarruf önlemi yok buna karşılık...
Kamuda yapılanma yok, reform yok, verimlilik için bir düzenleme yok.
Ülke yönetilmiyor, sürükleniyor.
Bu "borç" yine toplumun sırtına yüklenecek...
Yine vergiyle, fonla, harçla ödeyeceğiz.
Yatırım yapılmayacak, hastaneler ve eğitim dökülecek yine…
Çok yakında "13'üncü maaşlar ödenecek" güzellemesi yapılacak.
Maaş böbürlenmesi ile üzeri örtülecek bu başarısızlığın...
Borç değil sadece faizler de toplumun sırtında olacak.
Ödeyeceğiz ama hizmet alamayacağız.
Ödeyeceğiz ama hayat kalitemiz gelişmeyecek.
Ödeyeceğiz ama demokrasiden, adaletten, hukuktan mahrum kalacağız.
Mahrum ve mahkum yaşayacağız yine...
Ödeyeceğiz…
Ödeyeceğiz…
Ödeyeceğiz…