“Onlarca yıl sonra, Kıbrıslı kayıp yakınları hala yanıt arıyor...”

Sevgül Uludağ

ITV Televizyonu’ndan Barnaby Papadopulos, geçtiğimiz günlerde Kıbrıs’ı ziyaret ederek “kayıplar” konusunu inceledi ve bu konuyu “On Assignment” (“Görevde”) başlıklı programında haberleştirdi. Biri Kıbrıslıtürk, biri de Kıbrıslırum iki kayıp yakınıyla röportaj yapan Barnaby Papadopulos, 30 Temmuz 2024’te ITV’de yayımlanan programında “Onlarca yıl sonra Kıbrıslı kayıp yakınları hala yanıt arıyor” dedi. Barnaby, babası 1963’ten beridir “kayıp” olan Şemi Bora ve 1974’te babası Galatya’da öldürülerek bir toplu mezara gömülen Panayotis Hacıpandelis’le röportaj yaptı.

Konuyla ilgili olarak ITV’nın internet sayfasında yer alan haberi, okurlarımız için derleyip özetle Türkçeleştirdik. Barnaby Papadopulos’un yazısı şöyle:

“1974’TE BU MUTLULUK YOKOLDU...”

“Ne kadar mutlu olduğumu görüyorsun” diyor Panayotis Hacıpandelis. “1974’te bu mutluluk yokoldu” diyor sesi titreyerek...

Kıbrıs’ın başketi Lefkoşa’daki evinde masada birkaç siyah-beyaz fotoğraf duruyor.

Bu fotoğraflardan birinde Panayotis’in babası Savvas, onu omuzlarına almış... Diğer fotoğraflarda Savvas arkadaşlarıyla bir masada oturuyor ya da geriye yaslanmış, dinleniyor, çalıştığı bankadaki masasında...

Ağustos 1974’te Savvas ortadan kaybolmuştu. Ondan sonraki 33 yıl boyunca ailesi onun başına ne geldiğini merak edip durdu.

“Annem onun öldüğüne hiç inanmadı” diyor Panayotis. “1974’te olanlar öyle bir şey ki aklımda kaldı ve hayatımın sonuna kadar da aklımda kalacak” diye konuşuyor Panayotis Hacıpandelis...

Kıbrıslıtürkler’le Kıbrıslırumlar arasında on yıldan fazla süren bir gerginlik ardından, Kıbrıs hükümeti Temmuz 1974’te devrilmişti. Bu darbeyi düzenleyenler, Kıbrıs’ı Yunanistan’la birleştirmek istiyordu.  Beş gün sonra Türk askerleri adaya ayak bastılar ve buraya Kıbrıslıtürk azınlığın haklarını korumak üzere geldiklerini ileri sürdüler.

Ağustos ayı sonunda Kıbrıs ikiye bölünmüştü ve aradan geçen 50 yıl sonra da bölünmüş kaldı, sözde bir “Yeşil Hat”, Kıbrıs Cumhuriyeti ile yalnızca Türkiye tarafından tanınan Kuzey Kıbrıs’ı bölüyor...

1960’lı ve 70’li yıllarda binlerce kişi ölmüş ve 2002 Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum “kayıp” edilmiş. Bunların yarısı hiç bulunamamış.

ŞEMİ BORA’NIN SÖYLEDİKLERİ...

Kıbrıs’ı iki parçaya bölen Lefkoşa’nın yeşil hattı üzerinde Birleşmiş Milletler Barış Gücü askerleri  tarafından devriye gezilen “hiç kimseye ait” topraklarda 70’li yaşlarında bir öğretim görevlisi olan Şemi  Bora ile buluşuyorum.

1963’te toplumlararası çatışmalar döneminde “kayıp” edilen babasına dair güçlü hatıraları var.

Babası izci lideri ve azimli bir futbolcuydu, sonrasında Kıbrıs Türk Futbol Federasyonu’nun genel sekreteri olacaktı...

“Hayatım boyunca onu özledim” diyor Şemi Bora... “Futbol maçlarına gitmek ya da oraya buraya veya yemeğe gitmek, babanız olmadan bunları yapmak kolay değildi” diyor.

Panayotis’in durumunun tersine, Şemi’nin babasından geride kalanlar hiçbir zaman bulunamadı. Hayatı boyunca eşini doğru düzgün bir törenle gömmek isteyen annesinin bu isteği yerine getirilemedi ve annesini 2018’de defnetti Şemi Bora...

“Keşke birlikte bir hayatımız olsaydı” diyor... “Onun başına neler geldiğini öğrenmek istiyoruz. Yani, tam olarak ne oldu? Ondan geride kalanlar nerede?” diyor. “Ondan geride kalanları bulmak, en azından bizi rahatlatacaktır” diye konuşuyor.

KAYIPLAR KOMİTESİ...

Konuştuğum bu her iki kayıp yakını da Kayıplar Komitesi’yle temasa geçmişler – bu komite Birleşmiş Milletler tarafından desteklenen bir çaba, her iki toplumdan araştırma ekipleri, arkeologlar ve bilim insanları Kıbrıs’taki kayıpların başına neler geldiğine dair gerçeği bulmaya çalışıyorlar.

Aradan o kadar uzun yıllar geçmiş ki neredeyse tümünün de ölmüş olduğu varsayılıyor kayıpların. Kayıplar Komitesi’nin görevi de onların kalıntılarını bularak kayıp yakınlarını bu kalıntılara kavuşturmak.

Araştırmacılar şahitlerle konuşuyorlar, ortaya çıkıp çeşitli şeyler anlatan insanlardan bilgi alıyorlar ki nereyi araştırmaları gerektiğine karar verebilsinler.

Kıbrıs’ın kuzeyinde böylesi iki yer ziyaret ettim, bir tanesi bir anayol yakınındaydı, diğeri ise bazı tepelerdeydi. Her iki yerde de bir şiro toprakta bir trenç açarken, arkeologlar da belki bir mezarın ortaya çıkacağına dair işaretler bulmak üzere şiroyu izliyorlardı.

Savaştan beri kapalı olan Lefkoşa’nın eski Uluslararası Havaalanı yakınlarındaki bir laboratuvarda da, arazideki ekiplerin bulduğu kalıntılarla çalışan bir bilim insanı olan Theodora’yla buluştum.

Çalıştığı laboratuvarda, arkeologların kazıp çıkardığı insan kalıntılarının ve kişisel eşyaların bulunduğu masalarla dolu... Tam olarak bulunmuş iskeletler, yarım iskeletler, giysiler ve potinler var masalarda... Bir masada, bir toplu mezarda 2023’te bulumuş en az 30 kişinin kemikleri var. Araştırmacılar, bütün ailelerin bu toplu mezarda olduğuna inanıyor.

Theodora, ailelerin ziyarete geldikleri anları anlatırken, “Bir kez kalıntıları gördüğünüzde, sevdiğinizi aslında tanıyamazsınız” diyor. “Ancak bazı durumlarda kişisel eşyalar, kaybın üstünden çıkan şeyler, yakınlarının hatırladığı giysiler bulunmuşsa, onlar için bu bir kanıttır” diyor.

Her Allahın günü böylesi bir çevrede çalışmaya onu neyin motive ettiğini soruyorum...

“İnanıyorum ki” diyor, “genç kuşak geçmişin açık yaralarını kapatmaya yardım edebilecek durumdadır... Ve belki çocuklarımız için daha iyi bir gelecek kurmaya...”

İNSANCIL BİR MİSYON...

Kayıplar Komitesi, misyonunu insancıl olarak tanımlıyor. İnternet sitesinde, “Kayıplar Komitesi, ölüm nedenini ya da kayıp şahsın ölümüyle ilgili sorumluluk atfetmeyi bulmaya çalışmıyor” diye yazıyor.

Birleşmiş Milletler ara bölgesinde Kayıplar Komitesi’nin üç üyesiyle, biri Kıbrıslıtürk, biri Kıbrıslırum ve biri BM üyesiyle bir araya geliyorum.

Kayıp bir şahsın yalnızca kalıntılarının bulunmasının yeterli olup olmadığını soruyorum. Kayp yakınlarına yasadışı biçimde öldürülmüş olan sevdiklerine yönelik adalet, hesap verebilirlik gibi bir sonucu da sunmak önemli değil mi ki?

“Eğer yasal süreçleri izliyor olsaydık, o zaman ihtiyacımız olan türde bilgiyi elde edemeyecektik” diyor Leonidas Pandelidis. Kıbrıslıtürk meslektaşı Hakkı Müftüzade ise “İnsanlar eğer kovuşturmaya uğrayacaklarını bilseler, ortaya çıkıp bilgi vermezler” diyor.

Kayıplar Komitesi, toplumlararası çalışma modellerinin, dünyada başka çatışmalardan çıkanlara örnek olabileceğine inanıyor.

Komite’nin BM üyesi Bruce Koepke, “Diğer ülkelere tavsiyemiz, mümkün olduğunca kısa süre içerisinde konuşmaya başlamaları ve bilgi alış verişinde bulunmalarıdır” diyor.

Lefkoşa’ya döndüğümde Panayotis Hacıpandelis’e her hafta anne-babasının mezarına yaptığı ziyarette eşlik ediyorum. Annesi hiçbir zaman yeniden evlenmemiş çünkü eşinin bir gün mutlaka eve döneceğine inanmış. Şimdi birlikte gömülmüşler aynı mezarda...

Güneş batıyor ve Panayotis bir buhur yakarak onlara dua ederken mezarlık huzur dolu görünüyor.

O kadar küçük bir yaşta hiç tahmin edilemeyecek koşullarda babasını kaybetmesinin verdiği acıyı tüm hayatı boyunca çekmiş. Ancak en azından kaybetmiş olduğu babasının bir yeri var, onun yasını tutmak için diye düşünüyor. Oysa yüzlerce kayıp ailesi o kadar da şanslı değil...

Kayıp edilmelerinin üstünden en azından 50 yıl geçtikten sonra onlar için zaman tükeniyor...

Mezarlıktan ayrılmaya hazırlanırken, “İnsanların ve kayıp yakınlarının onuruyla ilgili bu” diyor. “O nedenle kayıpların kalıntılarını mümkün olduğunca çabuk bulmaya çalışmamız çok önemlidir...”

Panayotis Hacıpandelis, babası Savvas kayıp edildiğinde henüz 8 yaşındaydı...

Şemi Bora

https://www.itv.com/news/2024-07-30/relatives-of-missing-cypriots-continue-search-for-answers-decades-later?fbclid=IwY2xjawEYNhRleHRuA2FlbQIxMQABHdOZUX3cBoe4LvjV7djWJpk2r-MiNwmFK0pn3Xskxs-45bcvI8eoP2lAyQ_aem_tvlVurjDsKDD4m1XtKJfmg

(ITV’den Barnaby Papadopulos’un haberini özetle derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).