İnsanın kendine karşı duyduğu saygı, şeref, öz saygı, haysiyet, izzetinefis olarak açıklanabilir “Onur”.
Başkalarının ise size gösterdiği saygının dayandığı kişisel değer, şeref, itibar’dır...
Kant’ın da dediği gibi “onurlu bir varlık olması dolayısıyla insan; hiçbir zaman bir araç olarak kullanılmamalıdır...”
Ayrıca toplumun idarecileri tarafından; toplumun saygıya değer saydığı şeyleri korumayı, beslemeyi ve geliştirmeyi gerektiren bir soumluluk taşınması gerektiği de vurgulanmaktadır.
Kısaca; kendine duyduğun saygı, toplumun sana duyduğu saygı, bir toplumun bir diğer topluma duyduğu saygı; “onurlu olmanın” temel anlamıdır.
Kıbrıs Türk Toplumu için “Onurlu Mücadele”, “Onurlu Barış” gibi dile getirimleri çok kez duymuş, okumuşuzdur.
Toplum için “onur”; en son kalandır ve yitirilmesi demek; herşeyin son bulması demektir. Bundandır ki toplumun onuruyla oynamak, toplumu onursuzlaştırmak gibi durumlarda, böylesi bir hareket kimden gelirse gelsin “şükür” ki tepkiyle karşılaşır.
Niye şükrediyorum? Çünkü genelde tepkisizliğe alışmaya başlayan Kıbrıs Türk toplumu içerisinde, “onursuzlaştırma-küçümseme-hiçleştirme-yok sayma” gibi değerlendirmelerle karşı karşıya kalındığında ses veren, mücadele eden yine de yurttaşların, kurumların olduğunu görmektendir.
Toplumların onuru olduğu gibi, daha öz’e inersek; toplum dinamiklerinin de onurları olduğunu görürüz.
Örneğin bir siyasi partinin de onuru vardır.
Nedir? Geçmişine, ideolojisine, yaşadıklarınıa, fikir ve dirençlerine, toplumsal sorumluluklarına, amaç ve mücadelesine sahip çıkmak; bu bağlamda değişen ve gelişen dünyayla birlikte “ÖZÜNDEN KAÇMADAN” yenilenmektir.
İşte “öz” dediğimiz şey; sizin “onurunuzun” merkezidir.
Tüm bunların dışında hareketle, kendi değerlerini yerle bir etmek; geçmişine karşı yapılan en ağır insafsızlıktır.
Çünkü bu “öz’ü” oluşturan, yaşama döndüren, geliştiren ve sırtında taşıyan nice kader birliği yaptığınız insanlara karşı yapılan büyük bir saygısızlıktır.
Bunun sonucu olarak da; onur-suzlaşırken, yüklendiğiniz misyonun temsil ettiği herşeyi de onur-suzlaştırmış olursunuz.
Her ne pahasına olursa olsun, diyeti neyi gerektiriyorsa gerektirsin; bir insanın ve/veya temsil ettiğin bir kitlenin “onursuzlaştırılması” kadar ağır bir diyet olamaz.
Çünkü bireyin ve dolayısıyla bireylerin oluşturduğu toplumların elinde tek kalan “onurlarıdır”. Bunun dışında neyi başarmış olursanız olunuz, bunu kimin için ve neden yapmış olursanız olun; “ONURSUZLUK”u ortadan kaldırmak için bir mazeret olamıyor işte...