Fehime ALASYA
İsias Otel’de yaşamını yitiren Şampiyonlardan Özgür İçme’nin babası Meriç İçme, hayatının en zor anlarını YENİDÜZEN’e anlattı.
Enkaz başında beklerken bir an olsun umudunu kaybetmediğini anlatan acılı baba Meriç İçme, “Onlara ulaşamıyorduk ama hep umudumuz vardı, hatta ben ‘onlar sporcudur, onlar güçlüdür’ diyerek kendimi teselli ediyordum ve sanki o duvarları bir anda delip hepsi birden oradan çıkacak gibi hissediyordum ama maalesef olmadı.” dedi.
Deprem günü yaşadıkları anları, İsias Otel enkazına vardıkları saniyeleri ve orada geçen zamanı anlatan baba İçme’nin cümleleri sık sık ‘çaresizlik’ kelimesiyle sonlandı…
En çok da oğlu Özgür’le ile telefonda yaptığı son konuşmayı anlatmakta zorlanan baba İçme, şunları dile getirdi:
“Deprem öncesi konuşmuştuk, saat 21.00, 21.30 gibi, ben Adanalı’yım, Adana ile maçları vardı, beni aradı ve ‘baba Adana kebabını yendik, yarın da Hatay ile maçımız var, Hatay’ın da künefesini yiyeceğiz’ diyerek espri yapmıştı. Kardeşine hediyeler aldığını anlatmıştı, yorgundu, uyuması lazımdı, yarınki maç için dinlenmemiz lazım diyerek kapatmıştık…”
Suçluların ceza alması için, geride kalanlar için ayaktalar…
7 yaşında bir de kızı olduğunu anlatan İçme, hem oğlu Özgür’ün hem de tüm şampiyonların ölümüne neden olanların ceza alması için hayata tutunacaklarını belirtti.
“Çocuklarımızın yanında olamadık, onları koruyamadık, kızım yanında olup onu korumak istiyorum”
Ülkemizde de olası deprem senaryolarında, sadece 7 yaşındaki kızının yanında olmak ve onu koruyabilmek isteği içinde olduğunu anlatan baba İçme, “Bu çocuklarımızın yanında olamadık, onları koruyamadık, kızım yanında olup onu korumak istiyorum” dedi.
“Çocuklarımızın o enkazda hiçbir şekilde nefes almasına izin vermediler, yaşam alanı bırakmadılar”
“Çocuklarımızın o enkazda hiçbir şekilde nefes almasına izin vermediler, yaşam alanı bırakmadılar. Hepsi pırıl pırıl çocuklardı, hepsinin hayalleri, hedefleri vardı, biz ailelerin de onlar için idealleri vardı, hepsini elimizden aldılar” diyen baba, bu davanın peşini bırakmayacaklarının altını çizdi.
İçme, “Sadece oteldeki yapılaşmaya izin veren sahipleri değil, onay veren herkes, tüm yetkili kurumlar, tümü de suçludur. Çocuklarımızın geleceğini çalanlar cezasını çekmeli. İçimiz soğumayacak ama gelecekte ders alınsın, bilinç yayılsın, diğer çocuklarımız, diğer ailelerimiz bunları yaşamasın…” dedi.
“Enkazı gördüğümüzde ‘Çocuklarımızı burada nasıl bulacağız’ dedik, ilk şoku orada yaşadık. Çaresizlik…”
Konuşmakta güçlük çeken babanın dilinden dökülenler yürekleri acıttı… Deprem günü yaşadıklarını anlatan baba İçme, zaman zaman konuşmakta ve nefes almakta güçlük çekti. Gözleri uzaklara dalıp giden İçme’nin dilinden şu cümleler döküldü…
“Deprem olduğunu duyar duymaz telefonlara sarıldık. Oradan bize ulaştılar, burası yıkıldı, gelmeniz lazım dendi. Gidişimiz biraz uzadı, o saatler geçmek bilmedi, beş gibi alandan ayrıldık. Çocuklarımızı gidip, çantalarıyla birlikte oradan alıp geri geleceğiz umuduyla yola çıktık. Hiç aksini düşünmedik. 7 gibi Adıyaman Havaalanı’na vardık, otobüsle bizi aldılar, enkaz yerine gittik. Her taraf zifiri karanlıktı, enkazın başında kimse yoktu, enkazı gördüğümüzde ‘Aman Allah’ım, çocuklarımızı burada nasıl bulacağız’ dedik, ilk şoku orada yaşadık. Çaresizlik… Gece bizimle gelen teknik ekipler hemen jeneratör kurdu, çalışmalar o andan başladı ama enkazı tam olarak göremiyorduk. 36 saat hiç uyumadan enkaz başında durmuştuk.
Gün ağarmaya başladı, enkaz bildiğiniz kum yığınıydı, o kadar kötü bir enkazdı ki sadece kum temizliyorduk, kolon diye hiçbir şey yoktu. Kolonlar bile balyozla kırılıyordu. O denli kötü bir binaydı.
Biz orada her türlü kötü şeyi yaşadık, yaşattılar… Ama her şeye rağmen orada içimizde hep bir umut vardı.”
“Sanki o duvarları bir anda delip hepsi birden oradan çıkacak gibi hissediyordum ama…”
“Onlara ulaşamıyorduk ama hep umudumuz vardı, hatta ben ‘onlar sporcudur, onlar güçlüdür’ diyerek kendimi teselli ediyordum ve sanki o duvarları bir anda delip hepsi birden oradan çıkacak gibi hissediyordum ama maalesef olmadı. Umudumuz giderek azalıyordu ama rehberlerden Anıl çıktığı için umutlarımız yeniden yeşermişti. Hiçbir çocuğumuza ulaşamamıştık, hepsi bir yerdedir diye dua ediyorduk. Çalışmalar yine hızlanmıştı, ümitlenmiştik. 6 katın tümü çalışıldı. Son iki kat kalmıştı, ona başlayınca önce Doruk ‘un eşyaları çıktı, 3- 4 saat sonra Doruk’un bedenine ulaştık. Doruk çıktığı zaman oğlum Özgür’ün de bulunacağını anlamıştım çünkü ikisi de aynı odada kalıyordu; Alp, Doruk ve Özgür… Sonra dördüncü gündü, Özgür’ün eşyaları geldi, akabinde Özgür’ü bulduk. Çok büyük bir çaresizlik, dünyamız başımıza yıkıldı, olan tüm umutlar da tükenmeye başladı.”
“Bina değil, sanki kumdan kale yapmışlardı”
“Kum yığınını gördükçe ve zaman geçtikçe artık çocuklarımızın cansız bedenine ulaşmak için yalvarır olmuştuk, bulduklarımıza artık şükreder olmuştuk… Bina değil, sanki kumdan kale yapmışlardı, toplu şekilde çocuklarımıza orayı mezar ettiler…”
“Çocuklarımız elimizden bir kuş gibi uçup gitti…”
“Herkes çocukları için en iyisini ister, biz de onu istiyorduk. Şimdi bu yargı sürecinin hızlıca sonuçlanmasını istiyoruz, bu yüzden ayakta duruyoruz, suçluların cezalandırılmasını istiyoruz, bu bizi ayakta tutuyor, tek tesellimiz sürecin sonlanması ve adaletin yerini bulması… Çocuklarımız elimizden bir kuş gibi uçup gitti…”