ORTAÇAĞ BELÂGATİ İLE YÖNETİLMENİN SANCILARI

Mehmet Çağlar


GÜÇ SAHİBİ OLMAK
GÜÇLÜ OLMAK DEĞİLDİR
"Güçlü olmak, bir insanın kendini eğitmesi, geliştirmesi ve olgunlaşmasıyla, donanımlı, kültürlü ve fonksiyonel yani işe vuruk “olmasıyla” ilgili bir kavramdır.
Güç sahibi olmak ise, malik olmak yani edinmekle ilgili bir kavramdır.

Nasıl ki, “var olmakla” “varlıklı olmak” aynı şeyler değilse,
“güçlü olmakla” “güç sahibi olmak” da farklı şeylerdir.

Güç sahibi olmak, insanın kendi dışındaki bir kaynağa (para, mevki, ünvan…) sahip olmasına bağlıdır;
Güçlü olmak ise insanın kendinden kaynaklanan nedenlere bağlıdır.

Hiç bir imkâna sahip olmasalar bile, güçlü olan insanlar vardır.
Bu insanların güçleri; cesaretlerinden, çalışkanlıklarından, dayanıklılıklarından ve her türlü zorluğa rağmen mücadele etmekten vaz geçmemelerinden kaynaklanır. Güçlerini paradan, çevrelerinden, mevkilerinden, ünvanlarından değil, kendilerinden alırlar.

Hiç bir sahiplik, insanı gerçek anlamda güçlü kılmaz.
İnsan ne kadar çok şeye sahip olursa olsun, içinden gelen bir gücü yoksa, sahip oldukları ona gerçek bir güç vermediği gibi, hiçbir zaman yeterli de gelmez; kendini güçsüz hissedenler ne kadar imkâna sahip olurlarsa olsunlar, hep daha fazlasına sahip olma ihtiyacı duyarlar"
(Temel Aksoy, "Güç Sahibi Olmak, Güçlü Olmak Değildir").

SİYASİ BAŞARI
MODELLENEBİLİR BİR ERİŞİDİR
Aksoy, yukarıda alıntılandığı üzere kendi kendimizi nasıl kullanıp güçlü olabileceğimizi tarif ediyor.
Ne yapabileceğimizi ve ne yapamayacağımızı zihnimizin durumunun belirlediğini vurguluyor eserinde...

Yani,  başarı modellenebilir bir erişidir...
Öyleyse, siyasal başarı da modellenebilir...
Duygusal,
Sosyal,
Psikolojik,
Bilimsel
ve Finansal olarak...

Kısacası, modellenebilir bir erişi ise siyasi başarı,
"siyaset"in de  hayatı değiştirebilme yeteneği olduğu söylenebilir...

GÜÇ PAYLAŞILMALIDIR
Sağlıklı bir siyasi model,
Mutlak hakimiyeti gerektirmez...
Demek istediğim o ki,
Sağlıklı bir siyasi modelde,
Güç paylaşılmalıdır...

Gücü, toplumun ihtiyaçlarını tanıma ve giderme yeteneği doğrultusunda paylaşmalıyız...

Gücün tek elde toplanmaması ve paylaşılmasının yanısıra,
Kullanılan bir siyasi irade ve güç de,
Tek başına uzun ömürlü olmamalı...
Kırk yıl ayni güce sahip biri,
Bir kırk yıl daha ayni siyasi gücü elinde tutmamalıdır...
Ayrıxa, tuttuğu güç, miras yoluyla devreder gibi başkasına aktarılmamalıdır...

Ama maalasef kırk yıldır otoritesiyle ülkeyi yönetenler,
Gücü kendilerine olan yakınlıklarına göre, yakınlarındaki diğerlerine de kazandırdılar...
Orta çağdaki krallar gibi davrandılar...!

Böyle olunca da, güce ulaştıran kapı, güç sahibi olanlar tarafından herkese ve özellikle de çeşitli açılardan güçlü olanlara açık olmadı!
Güç sahibi olanlar modern dünyayı orta çağ belâgati ile yönettiler hep...

İSTENÇ İLE GÜÇ
Sıradanlık ve vasatlık;
Potansiyel gücü, güçlüleri ve siyasi başarılar için medelleme yapabilme olasılığı olanları örttü...
Hatta yeyip, yuttu...

İşte bu yüzden, toplumsal ve siyasal sistemimize bir dinamizm getirmesi açısından, altta belirttiğim konunun CTP dahil siyasal arenada ele alınmasında yarar vardır düşüncesindeyim:
"Toplumsal düzenimizdeki "İstenç ile Güç" arasındaki ilişki nedir ve siyasi sistem içerisindeki yeri hangi boyutlardadır?"

"İstenç ile Güç" ikileminin irdelenmesinin,
Siyasal sistemimizin en azından bu pencereden rahat bir nefes alması açısından yarar getireceğine inanıyorum.
Çünkü istençlerin ve gücün "gerçeklerle" çatıştığı kanısındayım...

ORTAÇAĞ BELÂGATİ İLE YÖNETİLEN GÜÇ
Popüler Kültür’ün mesajları basittir; İddiasızdır...
Bu sığ ve manipülatif yapıda,
“Kumarhane kapitalizmi” ile bize akıl satanlardan;
Altta kalanın canının çıktığı, kuralsız ve ölçüsüz bir açgözlülük inşa edilir...
Bizlerden geriye kalan da, koca bir "hiç" olur…
Öyle de olmuştur...!

Bu güç orta çağ belâgati ile yönetilmeye ve aktarılmaya devam ederse,
Hiç kimse,
hiçbir siyasî parti veya kurum,
toplumsal uzlaşmayı sağlayacak düzeyde güven ve inanırlılık sunamaz…!
Başkalarıyla tüketim ve eğlence dışında hiçbir şey paylaşamaz!
Hiçbir sosyal olguda ittifak edemez!

ÖZNE KENDİ BİLGİSİ İLE ÖZDEŞLEŞİR
CTP de, dünyadaki diğer tüm siyasal yapılar gibi, kendi bilincinin sınırlarıyla çevrilidir.
Ve ancak kendi bilinç durumunu sorgulama yetisine ulaştığında,
iç dinamiğinde belirli bir yol alabilir.
Çünkü özne, kendi bilgisi ile özdeşleşme durumu yaşar.
Yani bilgisi kadar düşünebilir...

O yüzden ,
Ne bildiğiniz neleri kullanabileceğinizi belirlemeli...