Ortadoğu’da yükselen bir tatil kenti… Sharm El-Sheikh

Adamızın hemen yanı başında henüz turizm sektörünün tam anlamıyla keşfetmediği yılın on ayı deniz mevsimine sahip Mısır’da bir şehir; Sharm El-Sheikh…

Burçin Aybars

Geçtiğimiz Ekim ayına planladığımız düğün törenimizin ardından gideceğimiz balayımız için yaz mevsimini doya doya yaşayacağımız bir tatil arayışına girmiştik. Ekim ayı Adamız’da geceleri serin gündüzleri ise sıcakların azaldığı, Avrupa’da ise soğukların kendini oldukça hissettirdiği bir dönem olduğu için gözümüzü güneye, Afrika ve Ortadoğu’ya dikmiştik… Turizm kaynaklarına, harita ve çevremizdeki tatilcilerin tavsiyelerine baktıkça ilgimizi, Mısır’ın Güney Sina Çölü kıyısında bulunan Sharm El-Sheikh turizm şehri çekmeye başladı. Mısır denildiği zaman ilk akla gelen Kahire’nin kaosu hissettiren yaşam tarzı, kirli ve gürültülü sokakları olabiliyor. Fakat ilk araştırmalarımızda elde ettiğimiz bilgiler Sharm şehrinin tam aksine sakin ve turistlerin güvenle tatil yapabileceği bir kent olmasıydı…

Balayı kararımızın bu yönde kesinleşmesiyle uçak biletleri ve konaklamamızı internet üzerinden kolayca yaptıktan sonra sıra balayımızın keyfini çıkarmaya geldi…

Haritadan yolculuk mesafesini kontrol ederken gözüme ilk çarpan, Adamız ile Sharm şehrine olan mesafe hemen hemen İstanbul’a kadar olan mesafeyle eşit oluyor. Fakat ulaşımın Kahire üzerinden aktarmalı olarak yapmak zorunda oluşumuz uçak yolculuğumuzun iki saatten fazla sürmesine neden oldu. Mısır Havayolları’nın tarifeli seferleriyle şehre vardıktan sonra otelin bize tahsis ettiği araç ile otelimize kısa süreli bir yolculukla ulaşıyoruz.

Oldukça misafirperver karşılandığımız Helnan Marina Sharm Otel’de balayı çifti olduğumuzdan dolayı bize otelin en seçkin odası verilirken otel görevlisi konaklama ve tatil ile ilgili her konuda yardımcı olabileceğini söyleyerek kısa sürede otele olan güvenimizi kazanıyorlar…

Tatilimizin ilk sabahı Sharm El-Sheikh şehrinin yakıcı güneşine uyanırken denizin sesi, havuzda oynayan çocukların gülüşmeleri ve kuş sesleri oldukça pozitif bir tatil başlangıcı yapmamıza sebep olurken eşimle heyecanımızı gizleyemeden dışarıya çıkmak için hazırlığımıza başladık.

Tamamen herşey dahil olarak rezervasyonumuzu yaptığımız otel, denize sıfır konumda bulunuyor. Deniz manzaralı zengin bir kahvaltının ardından plajda bizim için ayrılmış şezlonglara gidiyoruz. Tatil öncesi yaptığım araştırmalar, şehrin bulunduğu Kızıl Deniz’de dünyanın en zengin sualtı canlılarının olduğunu gösteriyordu. Bu yüzden tatilimizin ilk günü henüz güneşlenmeye fırsat vermeden deniz gözlüğü ve paletlerimizle doğrudan denizin yolunu tutuyoruz…

AKVARYUM GİBİ PLAJLAR…

Hiçbir şekilde kirliliğe rastlayamayacağınız sahillerde inanılmayacak bir sualtı zenginliği var. Palet ve gözlüklerimi rahatça giyebilmek için suyun bel hizama gelmesine kadar yürürken bile ayaklarımın etrafında dolanan renkli balıklar dikkatimi çekmeye başlıyor. Suya dalmakla birlikte adeta şok oluyorum. Yaklaşık 25 irili ufaklı balık çeşitinin yanında renkli resifler, sualtı bitkileri beni sanki fantastik bir film sahnesinde hissettiriyor. Balıklar insanlara o denli alışmış ki insanların yanına gelip adeta iletişime geçmeye çalışıyorlar, hatta onlara parmağınızı uzattığınız zaman kuyruklarını sallayarak yanınıza geliyorlar. Uluslararası anlaşmalarla korunan sualtında balıklara dokunmak, resif ve kayalıklara zarar vermek kesinlikle yasak ve sualtı polisleri tarafından özenle korunuyor. Buraya gelen ziyaretçiler konu hakkında sık sık bilgilendirilip uyarılıyor.

Tatilimiz devam ederken önceden yaptığımız araştırmalar ve biraz da şehrin aktivite imkanlarını kullanmak adına otelimizden ayrılıp gece hayatını yaşamak için kendimizi sokağa atıyoruz…

ŞEHİR, GECE HAYATI VE EĞLENCE…

Şehir, konumundan dolayı oldukça stratejik bir noktada bulunuyor. 1967 yılında İsrail’in Altı Gün Savaşı’nda işgal ettiği Sina Yarımadası ve Sharm El-Sheikh şehrine ilk yatırımlar 60’lı yılların sonlarında bölgenin turizm potansiyelini farkeden İsrail tarafından yapılmıştır. Bölgenin 12 yıllık İsrail kontrolünün ardından 1979 yılında Mısır Başkanı Enver Sedat tartışmalı bir şekilde İsrail Devleti’ni tanıyarak Sina Yarımadası’nı İsrail’den geri almış, Sharm şehri ve bölgenin büyük bir bölümünü Mısır ordusuna iade etmiştir.

12 yıllık İsrail döneminden arta kalan lüks otel ve tatil tesislerinin bulunduğu şehrin yapısındaki göze batan en önemli konu şehirde hiç yerleşim yeri ve ev bulunmamasıdır. İsrail’in başlattığı bu geleneği devam ettiren Mısır yönetimi hala daha kesinlikle Mısırlılar’ın şehirde konaklamasına izin vermiyor. Bölgedeki otel çalışanları, esnaf ve tüm görevlilere Mısır kimlik kartının yanında bir de şehre giriş kartı veriliyor. Turizm polisi tarafından yoğun bir şekilde kontrol edilen Mısırlılar, şehirden 15-20 dakika uzaklıklarda köy ve kasabalarda ikamet edip şehirde çalışmak için otobüslerle taşınıyorlar.

Enver Sedat’ın devlet başkanlığı döneminde Sharm şehri, başkanın tamamen kişisel tatili amaçlı uluslararası turizme kapalı, sadece başkanın dünya zenginlerini ve siyasi dostlarını ağırladığı bir turizm kenti olarak kullanılırken başkanlığı devralan Hüsnü Mübarek de 2011 yılındaki Arap Baharı’na kadar aynı geleneği devam ettiriyor. Arap Baharı’nın ardından şehrin dokusu ve turizm politikası korunarak dünyanın her yerinden misafirlerini ağırlamaya başlıyor. Adını uluslararası turizm literatürüne eklemesiyle bölgenin potansiyeli daha artırılmış oluyor.

Bölgede oldukça hareketli bir gece hayatı bulunuyor. Bakımlı, ışıl ışıl ve temiz sokakların büyük bölümüne araç ile girilemezken geceleyin araçların turistleri rahatsız etmemeleri için araç farlarını açması ve korna çalması yasak tutuluyor. Bölgeyi ziyaret eden misafirler genellikle çevre ülkelerden Arap, Yahudi ve Afrikalılar’dan oluşurken çok sayıda Avrupalı turisti de görmek mümkün. Müzik seslerinin hiç durmadığı gece hayatının büyük bölümünü kafeler oluşturuyor. Genellikle geleneksel Arap ve alaturka müziklerin çaldığı kafelerin tümündeki en ortak özellik heryerde nargile bulunması. Birçok Arap ülkesindeki gibi nargile buradaki mekanların olmazsa olmazı. Plajda güneşlenirken ya da diskoda eğlenirken bile nargile tüketen çok sayıda turist görmek mümkün. Alkollü içecek çeşitliliğinin az olduğu görülürken en çok dikkatimizi çeken konu ise kalitesiz yerli içkilere rağbetin oldukça yüksek oluşu. Bira gibi ucuz olması gereken içkiler ithalattaki vergiler nedeniyle çok pahalı tutulurken viski ve benzeri yerli içkiler de oldukça ucuza satılıyor.

Turistlerin ilgi gösterdiği bir başka eğlence şekli de kafelerde “Tanoura” adı verilen erkek dansçıların renkli etek giyip dönerek yaptıkları danslar… Bize çok çekici gelmese de Avrupalı turistler bu dansı yapabilmek için adeta birbirleriyle yarışıyorlar.

Balık kültürünün yaygın olduğu restorantlarda her çeşit deniz canlısını bulmak mümkün. Menülerinde taze ve oldukça çeşitli yemeklerin lezzetleri ise tartışılmaz seviyede. Kabuklu deniz ürünleri çorbası ile yemeğinize başlayabilir, ıstakoz ve ahtapot mönüleri ile akşam yemeğinizi renklendirebilirsiniz.

-devam edecek-

 

 

 

İlgili Haberler

Dergiler Haberleri