Bu köşede 30 Nisan 2021 tarihinde yayımlanan yazıda, Kıbrıs’ta federal devletin kuruluşuna ilişkin olarak öne sürülen üç ayrı modeli ele almıştık.
O yazıda ele aldığım modeller şunlardı:
a) İki egemen devlet esasına dayalı (egemen eşitlik yoluyla) federasyon;
b) Kıbrıslı Rumların yönetimindeki Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tek yanlı eylemleri yoluyla federasyon ve;
c) ‘Bakire doğum’ yoluyla federasyon.
Bu modellerin ne anlama geldiğini ve her birinin gerçekleşmesinin niçin sorunlu olduğunu anlatmıştım.
Birinci model şu anda KıbrıslıTürk tarafının ve Türkiye’nin öne çıkardığı bir yaklaşımdır.
Bu yaklaşıma göre, Kıbrıs Cumhuriyeti dağılmıştır.
Dolayısıyla, uzlaşmanın mümkünse iki devlet arasında olması, eğer bu mümkün değilse, iki toplum arasında bir uzlaşmaya varılması arzulanmaktadır.
Bu yaklaşıma göre, uzlaşmanın sonucunda federasyon ya da konfederasyon kurulması, artık ikincil bir öneme sahip bir konudur!
Yeter ki Kıbrıs Cumhuriyeti’nin dağılmış olduğu kabul edilsin!
Yani akıntının tersine kürek sallamak gibi bir yaklaşım.
KıbrıslıRum tarafının sahiplendiği ikinci yaklaşım da ciddi sorunlar içermektedir.
Çünkü bu yaklaşım, KıbrıslıTürk toplumunun Federal Kıbrıs Cumhuriyeti’nin oluşumuyla ilgili süreçlere ve en başta da geçiş düzenlemelerine katılımına önem vermiyor.
Öne sürülen model çok basittir: Sadece KıbrıslıRum tarafının etkin olacağı bir anayasa revizyonu sonucunda, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin federal bir yapıya kavuşması arzulanıyor.
Ama bu süreç tamamlanana kadar KıbrıslıTürkler hep dışarıda tutulacaktır!
Yani devlet biziz kolaycılığı!
KıbrıslıTürkler’in katılmadığı bir süreç sonucunda Kıbrıs Cumhuriyeti’nin federasyona dönüşebileceği de ayrıca şüphelidir.
Kolaylıkla anlaşıldığı gibi, her iki yaklaşım da egemenliğin ortak olduğu gerçeğini kabul etmiyor.
Uluslararası toplum tarafından ortaya atılan üçüncü model, yani ‘bakire doğum’ modeli ise, sadece psikolojik bir rahatlama sağlamayı amaçlıyor.
Deyim yerindeyse, bu modelle bir cambazlık yapılmaya çalışılmıştır.
Bir yandan KıbrıslıTürk tarafının ‘yeni federal bir ortaklık’ kurulduğunu düşünmesi, ama öte yandan da KıbrıslıRum tarafının ‘Kıbrıs cumhuriyeti’nin devamlılığı’nın sağlandığına inanması beklenmiştir.
Gerçekte ‘bakire doğum’ şeklinde izah edilen bir modeli siyasal bir mekanizma olarak kullanarak federal yapıya geçmek mümkün olmayacaktır.
Tam tersine, ‘federal devlet nereden doğdu?’ sorusu etrafında, sonu gelmez yıpratıcı tartışmalara neden olunarak, çözüm sürecinde ve sonrasında ülkenin siyasal istikrarı tehlikeye atılmış olunacaktır.
KıbrıslıTürk tarafının sürekli olarak 1960 anayasasından ve ortaklık statüsünden kaynaklanan haklardan bahsettiği bilinmektedir. Kıbrıs’ı çevreleyen deniz alanlarındaki doğal kaynaklardan tutun da, AB’nin vereceği Covid 19 aşılarına ya da üniversitelerin yaşadığı sorunların çözümüne kadar bir dizi konuda bu yaklaşım sergilenmektedir.
KıbrıslıRum tarafı da sürekli olarak Kıbrıs Cumhuriyeti kimliği ve pasaportu alıp kullanan KıbrıslıTürkler’in sayısını açıklayarak benzer bir yaklaşımı izlemektedir.
Bu nedenle, aşağıda anlatacağım Federal Devletin doğuşuna ilişkin dördüncü modeli her iki tarafın da çok iyi anlayacağını düşünmekteyim.
Mevcut siyasi zorlukları ve hukuki gerçekleri dikkate alan ve ‘ortak egemenliğin tanınması yoluyla federasyon’ şeklinde tanımlayabileceğmşz dördüncü model, aşağıdaki unsurlara dayanıyor:
1. Kıbrıs’ta egemenlik tektir ve ortaktır
Toplumlararası müzakereler zaten bu ortak egemenlik ilkesine dayanıyor.
Yani müzakereye taraf olan iki toplum liderlikleri birbirlerine herhangi bir dayatmada bulunamaz.
2. 1960 yılında kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti KıbrıslıRumların yönetimi altında devlet olma statüsünü sürdürmektedir
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin devlet olarak varlığı devam ederken, KıbrıslıTürkler’in bu devletin organlarında temsil edilmedikleri de tartışılmaz bir gerçekliktir.
Bu anomalinin giderilmesi için KıbrıslıTürkler’in Federal devletin oluşturulması sürecine, iki tarafın uzlaşması ve bu uzlaşının BM parametrelerine eklenmesi aracılığıyla, etkin olarak katılımı şarttır.
3. Federasyon hedefi, içeriği ve oluşturulma yöntemi stratejik anlaşmada tanımlanmalıdır
1960 Kıbrıs Cumhuriyeti, iki toplum lideri arasında yapılacak olan ve garantör devletlerin de onay verdiği ‘Stratejik Anlaşma’da tanımlanacağı şekliyle federal bir yapıya dönüştürülecektir.
4. KıbrıslıTürk otonomisinin stratejik anlaşmada tanınmasıyla eş zamanlı olmak üzere geçiş süreci başlatılmalıdır.
Federal devlete geçiş sürecinin ilk adımı, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nın temelini oluşturan KıbrıslıTürk otonomisinin ilgili tüm aktörler tarafından kabul edilmesidir.
KıbrıslıTürk otonomisinin kabul edilmesinin elbette bazı sonuçları olmalıdır.
Mesela;
KıbrıslıTürk hükümetinin yabancı ülkelerle ilişkiler dışında ve uluslararası hukuk sınırları içinde kalmak şartıyla, tüm konularda karar alma ve uygulama yetkisi kabul edilmelidir.
KıbrıslıRum tarafının, uluslararası hukuk sınırları içine çekilmiş bir KıbrıslıTürk yönetimi üzerinde uluslararası kısıtlamaları devam ettirme konusunda herhangi bir motivasyon oluşturmasına gerek kalmayacaktır.
5. KıbrıslıTürk tarafının, stratejik anlaşmada tanımı yapılan Geçiş Hükümeti’ne katılımı
Sadece dış ilişkiler konusunda yürütme yetkisine sahip olacak olan Geçiş Hükümeti, Federal Anayasa’nın Temel İlkeleri’nin iki toplum lideri tarafından onaylanmasıyla kurulacaktır.
Geçiş hükümetinin göreve başlamasıyla oluşturucu devletler (toplum devletleri), güvenlik, AB ile ilişkiler ve dışilişkiler konusu dışında kalan konularda yürütme yetkisine sahip olacaklardır.
Federal Anayasa’nın referandum yoluyla her iki toplum tarafından kabul edilmesi ve federal yasama ve yürütme organları için yapılacak seçimlerlerin ardından geçiş hükümeti görevini yeni seçilen organlara devrederek yönetim sistemi anlamında geçiş süreci tamamlanacaktır.
Yukarıda izah edilen modelin üç önemli boyutu vardır:
Birincisi, KıbrıslıTürk tarafının zaman zaman gündeme getirdiği tek yanlı egemenlik talebinin terkedilmesidir.
Ayni zamanda, KıbrıslıRum tarafının da, KıbrıslıTürklerin temsil edilmediği mevcut Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tek yanlı anayasa değişikliğiyle federasyon oluşturma talebi terk ediliyor. Bu da ikinci boyutudur.
Başka bir terk ediş de ‘çözüm yöntemi’ndedir.
Teknik düzeyde çözümlenmesi gereken konular için stratejik anlaşmada bir çözüm çerçevesi elde edilip uygulanacaktır. Örnek vermek gerekirse, Girne’de taşınmaz mal burakan KıbrıslıRumlar’ın meselesi, Baf’taki Kıbrıslı Rumlar’ın ya da hiç yer değiştirmemiş KıbrıslıTürklerin görüşüne sunularak ‘işi yokuşa sürme yaklaşımı’ terk edilecektir.
Ayni şekilde, şimdiye kadar sürdürülen ‘bir gecede federasyon’ gibi kolaycı ama gerçekçilikten uzak yaklaşım da terk ediliyor.
Özetle, Kıbrıs sorununun güvenlik ve garantiler, mülkiyet, ve toprak gibi bazı temel boyutlarının çözümü, Stratejik Anlaşma’da öngörüldüğü şekliyle uygulamaya konulacaktır.
Yani bu konuların referanduma sunulmasının hiçbir haklı gerekçesi yoktur.
Eğer KıbrıslıRum tarafı devlete tek başına sahip olmayı öngörmüyorsa ve KıbrıslıTürk tarafı da ayrı egemenlik yoluyla Kıbrıs’ta bir çözüm elde edemeyeceğini anlamaya başlayacaksa, çözüm sürecinin önü, ortak egemenliğin tanınmasıyla açılacaktır.